Hayat pahalılığı ve işsizliğin yaşandığı ülkelerde yaşamak her mevsim zordur. Bu yerlerde yazda zor geçer kışta zor geçer. İşi olmayan insanların hali her dem perişandır. Ellerinden bir şey gelmez. Kulundan değil, Allah’tan medet umarlar. Bu sebeple hep dua ederler. ‘Allah fakir fukaranın yardımcısı olsun’ diye.
Hayat pahalılığının daha fazla hissedileceği günler başlıyor. Aylardan Kasım, adım adım kış mevsimine yaklaşıyoruz. Allah’ın yarattığı her gün, her mevsim çok güzel elbette ama fakir fukara için kışın yaşamak yaz mevsimine göre çok daha zorlaşıyor. Sebebi; yaz mevsiminde yaşanan bolluk ve bereket yavaş yavaş yok oluyor. Yaz aylarına göre ısınma, ulaşım, beslenme, giyim-kuşam, sağlık harcamaları misliyle artıyor.
Ben Yaz mevsimini daha çok seviyorum. Sabah uyandığımda mavi bir gökyüzü tertemiz hava her yer cıvıl cıvıl. İnsanın uyanırken bile içi açılıyor. Günü dolu dolu yaşıyoruz. Kış mevsimi hep karanlık ve kar/kış veya yağmurdan ibaret. Dışarı çıkınca ruhu sıkılıyor insanın. Hava erkenden kararıyor. Havayla birlikte insanın içi de kararmaya başlıyor. Kış demek zifiri karanlık ve buz gibi soğuk demek, bir arkadaşım çocukluğunda kışın yaşadığı bir anısını anlatmıştı. Tezimi güçlendirmek adına sizlerle paylaşmak isterim:
“Paltolarına sıkı sıkı sarılmış gülen insanları görünce hep bir anımı hatırlarım. Orta bire gidiyordum. O kış Maraş’ta yaşanan en şiddetli kışlardan biriydi. Hava çok soğuktu. Yerde bir karış kar vardı. Matematik dersindeydik. Matematikle dersim hiç iyi olmadı. Hoca bana da soru sorar diye ödüm kopuyordu. Ben ter içerisindeyken birden kapı açıldı. İçeri giren Müdür yardımcısı Süleyman Beydi. Yanında birde hanımefendi vardı.‘Fakir öğrencilere manto dağıtacaklarını’ söyleyerek beni ve iki kız arkadaşımı yanlarına çağırdılar. Birer naylon torbayı elimize tutuşturup çıkıp gittiler. Tüm sınıf bize bakıyordu. Yer yarılsa da içine girsem diye düşünürken her yanımı ter bastı. Akşam yaşadıklarımı babama anlattım. Babam beni bağrına bastırdı. ‘Yarın götür geri ver, ben istemiyorum de, babam bana alacak de’ dedi. Hayatımda bu kadar gururlandığımı hatırlamıyorum. Dediğini yaptım, götürüp geri verdim. O kış babam bana manto alamadı ama hiç üşümedim. Hastada olmadım.”
Kış mevsimini bu yüzden hiç sevmem. Ne zaman mantosuz ve üşüyen bir çocuk görsem arkadaşımın anlattığı anı gelir aklıma. Bende iliklerime kadar üşürüm. Anadan ve babadan servet kalmış tuzu kurular ile Allahtan korkmaz kuldan utanmaz sahtekârların içi hiç sızlamaz. Bu zümre için tüm mevsimler bahardır çünkü. Bu dünyada ölüm yok zannederler ve her mevsim çalmaya, kul hakkı yemeye devam ederler. Çocukların üşümesi bu zümrenin canlarını hiç ama hiç acıtmaz…
Türkiye, zengin bir ülke, üç tarafı deniz, olağanüstü güzel bir iklimi, bereketli toprakları var. Eşelediğiniz her köşesinden tarih fışkırıyor. Peki, neden nüfusun çok büyük bir bölümü mutsuz? Çiftçi neden sürekli zarar ediyor. Yeteri kadar et üretimi, süt üretimi yapılamıyor? Esnaf niçin kirasını bile ödeyemiyor. Ömrünün uzun bir bölümünü çalışarak geçirmiş emekliler niçin aç kalıyor? Niçin insanların büyük bir bölümü niçin mahkemelerde? Üniversite mezunları bile neden iş bulamıyor?
Türkiye neden bu halde? Bu soruların cevabını bu ülkeyi idare edenler vermeli elbette. Ülkeyi idare edenler, sorunları gizlemek yerine yeni çözümler üretmeye çalışmalılar. Her şeye rağmen biz ülkemizin dirlik ve düzeni adına dualarımızı esirgememeliyiz. ‘Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.’ Âmin… Merhum Cahit Zarifoğlu’nun bir şiiriyle sonlandıralım yazımızı. İster misiniz?
Artık mevsim kış,
Serin bir sabahın huzuruna eğilip,
Toprağı öpüyor yapraklar.
Her şeyin rengi soluk bu günlerde. Her şey kirli bir sarıya dönük.
Tozunu yuttuğumuz zamanın kollarında uyuyor şimdilik gençliğimiz.
Anılar eskinin rüzgârıyla ile aklımın kıyısına vurup duruyor.
Birbirine vuruyor herkesten saklı,
Kendi ikliminde kayıp, derin kabuklu yaralarımız...
İçimden akıp yükselen, özlemlerine değen ,
Derin bir kış hikâyesi bu.
Merdivenlerinde koştuğumuz,
Sıralarında sırdaş olduğumuz,
Bir Kara Lise Hikâyesi...