Balyoz Darbe Planı davası sanıkları için kurtuluş ümidi olan Yargıtay aşaması da beklentilerine cevap vermedi. Kamuoyunda adı sıkça duyulanların mahkûmiyet kararları onandı, bazıları bozuldu, bazılarında ceza değişimine gidildi ve nihayetinde Yargıtay 9. Ceza Dairesinde görülen davada Çetin Doğan, Özden Örnek, Halil İbrahim Fırtına, Bilgin Balanlı, Engin Alan, Ergin Saygun, Gürbüz Kaya ve Dursun Çiçek, Balyoz’dansuçlu bulunmuş oldu.
Böylece Balyoz Darbe Planının “kâğıtparçası”ndan ibaret olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Elbette bu karar, her şeyin sonu değil ama hiçbir şey olmamış da değil.
Belki de olmuştur…
Dün Yargıtay’da görülen davayı izleyenler de vardı.
Ellerinde pankartlarla, dillerinde sloganlarla dışarıdan içeriye mesaj ulaştırma çabasına girenler de vardı.
Diğerlerini önemsemiyor, önemsediğimi buraya alıyorum.
Başında kasketi olan ortayaşta bir bayanın bir elinde Türk Bayrağı vardı, diğer elinde ise bir döviz.
Her ikisini de aynı gururla taşıdığı anlaşılıyordu. Gerçi siyah gözlüğünden dolayı, gözündeki mana sezilemiyordu ama duruşu, o gurura sahip olduğunu gösteremeye yetiyordu.
Aynen şöyle yazılıydı; “Aslında Atatürk’ün Yargılandığını Çok İyi Biliyoruz!”
O biliyordu ama henüz biz bilmiyorduk, öğrendik.
Daha da öğreneceğiz…
Örnek vereceğim ama önce bu isimlerin neden yargılandığına bakmakta fayda var.
Hiç birisinin Atatürkçü veya laik veya asker veya çalışkan veya başarılı oldukları için yargılanmadıkları bir gerçek.
Bu insanlar, terör örgütüyle bağlantıları, darbe planı hazırlamaları ve darbeye teşebbüs etmeleri suçlamalarıyla yargılanıyor.
Bu insanlar, bir millete komplo kurma çabasındayken suçüstü denecek kadar açık delillerle ele geçiriliyor.
Hatırlarsanız, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen “Askeri casusluk” soruşturması kapsamında, 6 Aralık 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde yapılan aramada, başka delilere ulaşılmış, Balyoz Davası böyle başlamıştı.
Bu deliller, yerin altındaydı. Uluorta bulunmadı, parkeler söküldü, yer kazıldı ve yerin altından çok sayıda dijital delil ve doküman ele geçirildi.
Bu belgelerde “'Ergenekon terör örgütü”, “Amirallere suikast” ve “Balyoz Planı” için önemli deliller bulunmuştu.
Yargılama da bu minvalde sürdü gitti.
Ancak, elinde Türk Bayrağı ve dövizle davaya tepkisini dile getiren kadın, bunun böyle olmadığını, aslında yargılananın Atatürk olduğunu söylüyordu…
O zaman olaya farklı bakalım…
Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu olayın olmadığını, hiç yaşanmadığını, hiçbir darbe heveslisinin askerin tarihinde olmadığını ve ülkemizde yaşanan 1960, 1971, 1980 ve sonrasında isim değiştirerek ‘post’laşan, sanallaşan darbeleri de geldikleri gibi geri gönderelim…
Nasılsa yargı, cumhuriyet tarihi boyunca sadece TSK mensuplarına soruşturma yapmadı.
Bu ülkede yargılanan bakanlar oldu, milletvekilleri oldu, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve üst-alt binlerce kamu görevlisi yargılandı, suçlu bulundu, aklandı, hakkı yendi, hak yedikleri oldu.
Sadece devlette çalışanlar değil elbet.
Bu ülkede STK mensupları, siyasiler, gazeteciler, sanatçılar, sıradan vatandaşlar ve pek sıradan olmayanlar da yargılandı.
Bu ülkede şapka giymediği için kellesinden olan da vardı, başını örttüğü için tahsil hayatından veya işinden olan da…
Bu ülkede sakal bıraktığı için hayatı kararan da vardı, okuduğu kitap yüzünden zindanlarda çürüyen de…
Hatta bu ülkede yazdığı iki satır yazı veya okuduğu bir şiir yüzünden kodeste çürüyenler vardı.
Bütün bunların içinde Atatürkçü de vardı, Atatürk karşıtı da…
Mağdur edilen veya cezasını çekenler arasında sağcı da vardı, solcu da vardı.
Bazısı Aleviydi, bazısı Sünni…
Ama hiçbirine “Aslında Atatürk’ün Yargılandığını Çok İyi Biliyoruz!” gibi pek zekâ fışkırmayan cümleyi sarf etmek kimsenin aklına gelmedi.
Çünkü bu saçma bir şeydi.
Suç işleyen veya suç işlediğine inanılan insanlar yargı önüne çıkarılırdı.
Kimi aklanır, kimi cezasını çekerdi.
Mevcut kanunda yeri olsa da, antidemokratik yasalarla yargılanan ve ceza gören insanlar da vardı.
Açık açık rüşvet yiyen, ihaleye fesat karıştıran, başkasının ırzına geçen, taciz eden, tecavüzde bulunan da…
Hiç birinde “Atatürk” olmadığı gibi, başka siyasi lider veya dini önder de yoktu.
Peki bunda neden vardı?
Çünkü, darbeleri isteyen ve teşebbüste bulunanlar Atatürk’ü istismar eden, onun isminin ardına sığınan ve bununla kendi saltanatlarını sürdürenlerdi.
Oysa rüşvet yiyenler, başkasının hakkına tecavüz edenler veya görevi kötüye kullananların böyle bir yaklaşımı olmuyordu.
Fikir ve düşünce suçluları olarak gösterilen insanların da “Atatürk’ün arkasına sığınma” derdi yoktu, düşüncelerini ortaya koyma dertleri vardı.
Bunların düşüncesi olmadığından, dertlerini, yani yaralarını ortaya koyuyorlar…
Hepsi bu kadar basittir aslında…
Tweetimden seçmeler
Her zaman halk, hükümetlerden çok daha demokrat olmalı. İşte o zaman özgürlüğün sınırını belirleme cesareti bulamazlar.