Mütefekkir, şair, yazar, Yavuz Bülent Bakiler, Kahramanmaraş’a geldiğinde bir konferansında demiş ti ki; “Ezanımızı koruduğumuz gibi davulumuzu da korumalıyız” Üstadın ne demek istediğini belki o yıllarda bir kısmımız tam anlayamamış olabilir.
“EZANIMIZI KORUDUĞUMUZ GİBİ DAVULUMUZU DA KORUMALIYIZ”
Davulumuz, sazımız, türkümüz, ağıtlarımız; İstiklalimizin ve kadim medeniyetimizin en önemli kültürel sembol değerlerinden biridir. Bunu tam yüz yıl önce Maraş’ta gördük. Davul ve davula çomak vuran Milli duruşun bir şehrin kurtuluşunda nasıl vesile olabileceğini Abdal Halil Ağa’nın yaşadığı o Milli duruştan öğrendik. Kendisi kuru bir soğana muhtaç olduğu halde “Bu din bahsidir” diye, Ermeni Hırlakyan’ın Fransızları karşılanması için davul çalması karşılığında teklif ettiği altın keselerini reddettiği günlerin 100. Yılındayız. Kendisini rahmetle anıyoruz. Yaşanılan o hadiseyi hatırlayacak olur isek;
DİN GARDAŞIMIN BAĞRINA ÇOMAK VURAMAM!
“Maraş’ta İngilizlerin yerine, Fransızların geleceği söylentileri her geçen gün artmaya başlamıştı. İngilizler, yedi buçuk ay kaldıkları bu şehirden artık gitmek istiyorlardı. Zira baştan beri İngilizlerin esas amaçları Irak petrolleriydi.
Maraş’ta İngilizlerden yüz bulamayan Ermeniler, Fransızları dört gözle bekliyorlardı. Zira Fransızların suç dosyaları kabarıktı. Çukurova’da halka yaptığı zulümler biliniyordu. Bu sebeple yerli ahali olup bitenleri endişeyle takip ediyordu.
Fransız öncü kuvvetleri, Yüzbaşı Julie komutasında Maraş’a girdiklerinde Ermeniler, Fransız işgal ordusunu coşkuyla karşıladılar. Onlara çiçekler atarak “Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler! Kahrolsun Türkler!” diye bağırıp, taşkınlık gösterdiler.
Yüzbaşı Julie, Maraş mebusluğu da yapmış olan, şehrin önde gelen zengin tüccarlarından Ermeni Agop Hırlakyan’ın evinde yaptığı ilk toplantıda, Hırlakyan’a sitemkâr bir şekilde:
- Bizleri coşkuyla karşılamanızdan pek memnun kaldık. Aslında, karşılama daha da coşkulu olabilirdi. Hadi bizde ki gibi orkestranız yok diyelim, askerlerimin morali için; bir davul da mı çaldıramadınız!
Agop Hırlakyan başını öne eğdi, mahcubiyetinden yüzü kızararak:
- Gün öncesinden her şey düşünülmüştü. Davulcuların başı Abdal Halil Ağa ile bizzat ben görüştüm. Mahallesindeki diğer davulcuları da toplayıp, coşkulu bir şekilde karşılama davulu çalınması için; ne kadar ısrar ettimse, inatla çalamayacağını söyledi.
Komutan, sözünü keserek:
-Bu davulcu başı çok mu zengin ki, bu fırsatı değerlendirmemiş?
- Nerde komutan, nerde! Evinde bir kuru soğana muhtaç. Çoluk çocuğu aç perişan!
- Geçimini davul çalarak sağlamıyor mu bu adam?
- Evet, geçimi davulculuktan; olursa düğünlerde davul çalarlar, diğer zamanlarda yeni doğan erkek çocukların sünnetini yaparlar.
- O halde, vereceğin parayı artırsaydın!
- Sen buranın halkını bilmezsin komutan. Tahmin edemeyeceğin kadar altın teklif ettim!
Komutan merakla:
- Ne dedi peki?
- Değil üç beş kese altın, davulumun kasnağını altınla doldursan, din gardaşımın bağrına tokmak vurmam! Dedi.
Komutan hayretler içerisinde ayağa kalkarak:
- Anlamıyorum ben bu Türkleri. Bu kadar yoksul olurlar da bu kadar parayı nasıl reddederler? Ağa, siz bunları iyi tanırsınız, nedir bunun sırrı?
- Cevabını Abdal Halil Ağa verdi zaten.
Sözünü keserek:
- Neymiş cevabı? Merak ettim!
- “Bu din bahsidir!” Artık bunun ötesi yoktur komutan!
Komutan durdu, uzaklara bakar gibi bir müddet düşündü, kafasını hafifçe sallayarak:
- Anlaşıldı, anlaşıldı!.. Dedi.”
( Ali Avgın, Han Duvarları / Kalbe düşen Kor, romanından )
“ ABDAL HALİL AĞA’NIN TORUNLARI OLARAK, VATAN VE BAYRAK İÇİN CAN VERMEYE HAZIRIZ”
Aradan tam 100 yıl geçti. Abdal Halil Ağa’nın torunları boş durmamış. Kendi aralarında kardeşlik bağlarını güçlendirmek ve Milli duygularını gelecek nesillere taşımak amacıyla: ”Abdal Halil Ağa Ruhunu Yaşatma ve Davulcular Derneği” ismiyle bir dernek kurmuşlar. Tıpkı dedeleri gibi “Bu din bahsi” diyerek, vatan ve bayrak için can vermeye hazır olduklarını söylüyorlar.
Abdal Halil Ağa, İstiklal meşalemizi yakan ilk kahramanlarımızdan. Dernek başkanlığı görevini, Halil Ağa’nın torunlarından, Doğan Göçgünler kardeşimiz üslenmiş. Yaptığımız görüşmede kendisini, genç yaşında öyle heyecanlı öylesine Milli duygularla bezeli olduğunu gördüm ki… Duygulanmamak elde değil. Sanki karşımda Abdal Halil Ağa vardı. Kendi kendime ” Otu çek köküne bak” dedim…
İSTİKLALİN 100. YILINDA ANLAMLI BİR ETKİNLİK
Dedeleri Abdal Halil Ağa’nın “Bu din bahsidir” diye, kuru soğana muhtaç olduğu halde, Ermeni Hırlakyan’ın Fransızları karşılanması için davul çalması karşılığında verdiği altın keselerini Abdal Halil Ağa’nın reddettiği günün, bu gün tam 100. Yılındayız.
Bu sebeple o kahramanı anmak için; Kahramanmaraş Tarih Kültür ve Turizm Platformu, Kahramanmaraş Gençlik Merkezi ve Abdal Halil Ağa Ruhunu Yaşatma ve Davulcular Derneği, olarak bir program tertiplendi.
AL BAYRAĞIMIZ, ABDAL HALİL AĞA’NIN TORUNLARIYLA BİRLİKTE TAŞINACAK
31 Ekim 2019 Perşembe günü saat 13.00 de Müftülük meydanından başlayıp, 100. Yılda 100 metrelik al bayrağımızı, bizzat Abdal Halil Ağa’nın torunlarıyla birlikte Ulu Cami Atatürk Meydanı’na kadar taşınılacaktır. Orada, Kahramanmaraş Yörükler ve Türkmenler Derneği, tarafından kurulan çadırda, İstiklalimizin öncü kahramanlarından Sütçü İmam’ı anma adına halkımıza süt dağıtımı gerçekleştirilecektir.
İstiklalimizin 100. Yılında yapılan bu etkinliklere tüm halkımızın davetli olduğunu belirterek, emeği geçenlere, destek olan kurumlarımıza ve STK’lımıza özellikle; Kahramanmaraş Tarih Kültür ve Turizm Platformu, Kahramanmaraş Gençlik Merkezi ve Abdal Halil Ağa Ruhunu Yaşatma ve Davulcular Derneği, Kahramanmaraş Yörükler ve Türkmenler Derneği’ne çok teşekkür ediyoruz.
Selam ve sevgilerle.