Şimdi azıcık internet kopyası ile niye bu yazıyı yazmaya başladığımı daha iyi anlarsınız.
Aşure günü, Cenâb-ı Allah'ın, on peygamberine verdiği on nimetin kendisine denk geldiği ve dinimizce de önemine binaen saygı duyulan günün adıdır. Ve Hicri muharrem ayının 10. Gününe denk gelir.
Bütün bunlarla beraber unutulmamalıdır ki, bu günde meydana gelip de unutulmaması gereken mühim hadiselerden biri de Hz. Hüseyin ve diğer Ehl-i Beyt-i Rasûlullah'tan bir çok kimsenin hunharca şehit edildiği Kerbelâ faciasıdır. On peygambere verilen on nimetin aksine bu hadise bizleri bu günde sevince değil, hüzne gark etmiştir.
Hikaye edildiğine göre Hz. Nuh (a.s.) ve ona iman edenler Allah'ın izni ile Nuh (a.s.)'ın yaptığı gemi vasıtasıyla tufandan kurtulurlar. Tufanda yeryüzü tamamıyla sular altında kalmıştır. Tufan bitip de gemi karaya oturunca, sular altında kalan yeryüzünde yiyecek bir şey bulamazlar. Tufan müddetinde aç kalmamak amacıyla gemiye alınan erzaktan geriye kalan farklı tahıl, meyve vs.'yi Hz. Nuh (a.s.) karıştırarak bir yemek yapar. Ve İşte ortaya bu lezzet çıkar. Bununla beraber daha sonraları insanlar bu yemekten esinlenerek ve kendi kültürlerinin zenginliklerinden de yararlanarak farklı zenginlikte karışımlarla Aşûre yemeğini geliştirmişler ve hatta sadece Aşûre gününe has olmayıp diğer zamanlarda da bu yemeği, tatlıyı tüketmişlerdir.
AŞUREYİ NASIL SEVERİM
Aşurenin bölgemizde vazgeçilmez 3 tahılı, yarma buğday, nohut ve fasülyesi az ezik olacak tıpkı şehrim insanı gibi,
Kaysıyı seviyorum Anadolu nun iç coğrafyasından olandan her türlü arazi iklimine uygun anaçlarla dayanıklı yöresinin insanı gibi,
İncir olmalı içinde Egeden kendi varlığının bilincinde göründüğüm gibiyim diyen yurdum insanının meyvesi, ve reyhası ile tat katmalı
Portakal rendesi güneyden sıcacık doğası saflığını az kaybetmiş ama hala çok misafirperver ev sahiplerinin bahçelerinden koparılan, ceviz verimsiz ve rakımı yüksek dağların azıcık su idare eden cinsinden kalkınmada öncelikli köylümün yetiştirdiği,
Ve fındık Karadeniz’den zekası ile dağınık yerleşimin hakkını veren ve şimdilerde güneyden ithal vatandaşımın topladığı,
Fıstık eşlik etmeli güneyden sanayi yatırımlarından fırsat bırakılan ve dededen kalan öğretilerle verimi artan bahçelerden.
Sonra karanfil ve tarçın en güzel çeşniler ülkemin inkar edilen insanları gibi.
Biraz karabiber koyan varmış beyaz olmayan esmer tenli arkadaşlarım gibi, tuz atılır ya bir tutam, tuz katılmamış yemek haramdır diyenler dikkate alınıyor muhakkak. Narla süslendiğinde severim nar benim şansım yetiştirenin makus kaderi. Sonra yemesi çok zevkli gibi gelmiyor ama pirinçle yapılan bir çeşidi de var aşurenin ve kuzey göçmenlerini hatırlatır beyaz rengi ile.
Denir ki en az kırk çeşit malzeme koyacaksın, bu kırk malzemeyi şimdi ülkemin beklide genetik hafızasından sildiğimiz ve mecburen ithal ettiğimiz 3-5 çeşidini çıkarırsak benim insanım yetiştiriyor, onların eli değiyor.
Düşünsenize işte bu yüzden aşureyi en az benim kadar sevebilirsiniz. O bizim alın terimiz. Aşure bizim birlikteliğimizin simgesi. Aşure bizim bağımız.
Bizim bereketimiz.