Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk aşkı ne kırk yaşında evlendiği ilk eşi Latife Hanım ne de ondan önce tanıdığı ve birlikte olduğu Fikriye Hanım’dır. Atatürk'ün ilk aşkı, Emine Hanım’dır.
Çünkü Mustafa Kemal, daha on iki yaşındayken kendisinden dört yaş küçük olan bu mavi gözlü komşu kızını sevmişti. Tabii komşu kızı da onu! Söz konusu gönül ilişkisi Mustafa Kemal on sekiz yaşındayken, yani 1899 yılında, "kan ağlatan" zorunlu bir ayrılık ile mutlu sona ulaşamadan noktalandı. Emine, Selanik Merkez Kumandanı Şevki Paşa'nın kızıydı. O da Atatürk gibi Selanik'in Islahhane semtindeki Subaşı mahallesinde yaşıyordu.
Salih Bozok anlatıyor: ”Mustafa, 10–12 yaşında iken 8 yaşında bir komşu kızına âşık olmuştu. Akşamları okuldan çıkar çıkmaz evine koşar, derhal elbiselerini ütületir, oyun seyretmek bahanesiyle zıp zıp oynayan çocukların yanına giderdi. Fakat asıl maksadı, komşu kızını pencereden görmek. İşte Mustafa’ya iyi giyinmek merakı biraz da buradan gelmiştir.
Bütün hayatında yaptıklarını bir ‘İnsan’ olarak yapmakla övünen, ‘mucize’ kelimesinden nefret eden Atatürk, ilk gençlik günlerinden itibaren, bir insanın hayatta nelerden istifade edebileceğini bilmiş ve bunların hepsini de kişiliğinde denemişti. Çalışmak, ağırbaşlı ve her şeyde başarılı olmak kesin kararı yanında ‘sevmek’ hakkını da kendinde buluyordu ve sevmişti de.”
Mustafa Kemal, Emine'yi Selanik Askeri Rüştiyesi'ne gittiği yıllarda tanımıştı. Emine daha çocuk denilecek yaştayken, Mustafa Kemal'i bazen taburuyla birlikte kafesli penceresinin önünden geçerken görürdü. Ona göre Mustafa Kemal, "herkesten başkaydı." Emine, tek sıra ay yıldızlı düğmeleri, üç sıra şeritli manşetleriyle lacivert çuhadan ceketi ve yeşil pantolonu içinde alımlı bir şekilde yürüyen Mustafa Kemal'in zarafetini izlemeye doyamazdı.
Rüştiyeyi başarıyla bitiren ve 1896 yılının Ocak ayında Manastır Askeri İdadisi'ne yazılan Mustafa Kemal, giyimi, kuşamı, yakışıklılığı ve karizması (büyüleyici) ile mahalledeki genç kızları etkileyebilen farklı bir kişilikti. Mustafa Kemal 1898 yılı Kasım ayında birinciliği Ahmet Tevfik Efendi ile paylaşarak Manastır İdadisi’ni bitirir ve artık hedefi İstanbul’a giderek Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’de (Harp Okulu) okumaktır.
1899 yılının Mart ayında Mustafa Kemal İstanbul’a gitmeye hazırlanmaktadır. Emine Hanım ise yaklaşan ayrılık dolayısıyla büyük bir üzüntü içindedir. Genç kız bir gün arkadaşları vasıtasıyla Mustafa Kemal’e mesaj ulaştırır ve “Harbiye’ye ne zaman gidiyorsun?” diye sorar. Mustafa Kemal’den, kendi el yazısıyla Emine’ye gelen mektupta şunlar yazılıdır :“Bu dakikada vapura gidiyorum. Bu an-ı meş’um bize kan ağlatacak. Bendeniz sizi unutmayacağıma vicdanen yemin eder, sizden de aynı vefayı beklerim, allahaısmarladık. Mustafa Kemal.”
Emine Hanım için bu ayrılık büyük bir sarsıntı anlamına gelmektedir. 13 Mart 1899 Pazartesi günü İstanbul’a ayak basan Mustafa Kemal için ise İstanbul’da yeni bir hayat başlamaktadır. Gazi, 13 Mart 1926 tarihinde “Hakimiyet-i Milliye” gazetesinde kendi dikte ettirdiği anılarında, Harbiye’deki ilk yılı için şöyle der : “Saf gençlik hayallerine tutuldum, dersleri biraz ihmal ettim. Senenin nasıl geçtiğinin farkında olamadım. Ancak dersler sona erince kitaplara asıldım.”
Emine Hanım yıllar sonra o mektup olayını şöyle anlatmıştır: Bu mektubu aldığım zamanki sarsıntıyı bilmem bugün nasıl anlatabilirim. Feci vaziyetteydim. Ama bir yandan da O’nun nihayet Harbiye’ye gidişine seviniyordum. Sonra araya yıllar, hadiseler girdi. Biz hâlâ Selanik’teydik. Gazi ise izinli olduğu sıralarda geliyor, annesini, kardeşini ziyaret ediyordu. Yine pek nadir görüşebiliyorduk O‘nunla… Fakat bu defa görüyordum ki memleket meselelerine, milletin dertlerine bütün mevcudiyeti ile sarılmıştı… Selanik’teki askeri mahalde veya diğer toplantı yerlerinde mütemadiyen arkadaşları ile görüştüğünü duyuyordum. Gazi o kadar mahmuldü ki (meşguldü ki) eminim kendisine ayırabildiği hiçbir hususi hayatı yoktu…”
Ancak Emine Hanım’ın, Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım’dan aldığı bilgilere göre, Mustafa bir gün annesine, “Şevki Paşa’nın kızı evlenmedi mi?” diye sormuştur. Zübeyde Hanım’dan “evlenmedi” cevabını alan Atatürk, “Hiç olmazsa şimdilik nikâh yapsak” şeklindeki arzusunu dile getirse de, bu isteği araya giren olaylar ve ayrılıklar üzerine bir türlü gerçekleşmez.
Mustafa ile Emine arasındaki söz konusu ilişkiye dair bildiklerimizi, Gazi'nin mahalle ve gençlik arkadaşı Asaf İlbay ile yaveri Salih Bozok'un anılarına, Yılmaz Çetiner'in araştırmacı gazeteciliğine ve Atatürk'e ait 157 civarında mektubu inceleyen Sadi Borak'ın derleme çalışmalarına borçluyuz. Asaf İlbay ile Salih Bozok'un anılarında tam adını vermeden "Ş. Paşa'nın kızı E. Hanım" diye bahsettiği Emine Hanım'ın izini yıllar boyu usta gazeteci Yılmaz Çetiner sürdü. Çetiner, Emine Hanım'ı 1964 yılında İstanbul'da buldu. Asaf İlbay'ın, bir zamanlar "Selanik'in en güzel kızlarından biriydi" dediği Emine ARIK hanım mavi gözlü bembeyaz saçlı, narin yapılı 77 yaşındaydı ve bir duvarında hâlâ Atatürk'ün resmini asılı tuttuğu, Teşvikiye'de bir evde oturuyordu.
Emine Hanım aradan geçen altmış küsur yıla rağmen ondan, "O bir ilahtı benim için. Ona tapıyordum," diye söz edecek ve buğulu mavi gözleriyle geçmişe, çocukluk günlerine şöyle bir gidip "ilk aşkı" için şunları söyleyecekti: "Kapının eşiğindeki iki üç dakikalık kaçamak konuşmalar benim için tadına doyum olmayan en büyük zevk halinde bütün benliğimi kaplar, bütün gece O'nun hayaliyle uyurdum. Seneler böylece ben kafes arkasında, o mektepte, zaman zaman aile meclislerinde karşılaşmamızla geçiyordu. Nihayet bir gün Rüştiye'yi bitirdi. Manastır Askeri İdadisi ‘ne yazıldı ve böylece zaten pek nadir olan görüşmelerimiz büsbütün seyrekleşti."
Muhtemelen 1899 yılının yaz tatilinde MUSTAFA KEMAL ve EMİNE HANIM Selanik'te yeniden görüşme imkanı elde ederler. Yine ASAF İLBAY'IN anılarına göre, Mustafa Kemal muhafazakar bir aileye sahip olan Emine Hanım ile yakın olabilmek için ona ve erkek kardeşine evlerinde ders verme yolunu seçer. Ramazan ayına denk gelen bu dönemde, Mustafa Kemal iftar yemeklerini öğrencilerinin evinde yemekte ve çoğu kez sahur vaktine kadar orada kalmaktadır. Mustafa Kemal'in yüzünü haftada ancak iki gün görebilen mahalle arkadaşları onun ders programı içine sevda faslını da kattığını çok geçmeden anlarlar. Gazi'nin hazin bir kalp ağrısı çektiğini fark eden Asaf İlbay, anılarında bu ilişkinin bir tatil devresine denk gelen son demlerini şöyle anlatır:
"Bu O'nun ilk aşkıydı. Birkaç temastan sonra işin ciddiyetini büsbütün anladık. Bayramın üçüncü günüydü. Mustafa Kemal'le sevgilisi olan genç hanımefendi, Telliçeşme karşısında 'Yüksek Kahve' denilen gazinonun bahçesindeki kameriyelerden birisinde buluşmak kararı almışlar "Randevuya hiç alışık olmayan ve bir erkekle ilk defa buluşacak olan genç kız, geldikten sonra orada oturmaktan çekinir ve bu heyecan içinde evine dönmek ister. Fakat Mustafa Kemal kendisini ikna eder. Kalkarlar, binek arabalarının bekleme yeri olan meydanda bir kapalı arabaya atlarlar. Sultan Hamid'in sürgünde kaldığı Alaettin Köşkü civarında meşhur Floka gazinosuna giderler. Bu gazinonun zevkle döşenmiş küçük hususi odalarının birinde iki genç birlikte kalırlar."
Mustafa Kemal birkaç gün sonra İstanbul'a, okuluna dönmek zorundadır. Gazinonun özel odasında iki saat konuşurlar. Bu, aslında uzun ayrılık öncesi son görüşmeleridir. Emine Hanım o gün ayrılmayı arzu etmediği için Mustafa Kemal'e evlenmeleri teklifinde bulunur ve ısrar eder. Mustafa Kemal, "tahsilini geri bırakamayacağını, vatanına karşı vazifeleri olduğunu, daha uygun şartlar içinde evlenebileceklerini" söyler. Mustafa Kemal'i deli gibi seven genç kız ayağa kalkar, yaşlı gözlerini son defa sevdiğine çevirerek, "Allahaısmarladık" der ve hızla Floka gazinosundan uzaklaşır.
Atatürk ile Emine Hanım'ın yolları artık büsbütün ayrılmıştır. Atatürk bu aşkı ile maalesef vuslata erememiş, ömrünün sonuna değin yakın dostlarına Emine’den bahsetmiştir.
Hatta çakırkeyif olduğu bazı zamanlar kendi bizzat çok sevdiği “eminem” türküsünü seyretmiş ve söylerken çok içlenmiştir.
Gelelim Emine’ye aşkını yüreğinde saklamak dışında bir yol bulamayan Emine Hanım, hayatı boyunca hiçbir zaman evlenemez. Yirminci yüzyılın başlarında İstanbul'a taşınan Emine Hanım, şehre yerleştikten sonra eski komşusu ve ahbabı olan, Atatürk'ün ablası Makbule Hanım ile görüşmeyi sürdürür. Aslında Mustafa Kemal ile aynı şehirdedir. Birkaç kez Saray'dan balo daveti alsa da, heyecandan ne Saray'a ne de Atatürk'ün yanına gidebilir. Atatürk'ün hastalığı dolayısıyla Savarona yatına yattığı dönem Emine Hanım'ın en acıklı günleridir. Her gün gidip Mustafa Kemal'i seyrediyormuş gibi yatı seyreden Emine Hanım, bayrağın yarıya inmiş olduğunu gördüğü gün yıldırımla vurulmuşa döner. Emine Hanım, Atatürk'ün ölümünden sonra hissettiklerini tek bir cümle ile ifade eder: "Benim için hayatın tadı yok artık!"
Gün gelir, bu "tatsız hayat" Emine Hanım için de ebediyen son bulur.
Bir büyük kurtarıcıyı ve O’nun dehasını henüz 11 – 12 yaşındayken keşfedip, O’nu yıllarca önce beğenmenin gururu içinde hiç kimse ile evlenmeyen Emine ARIK Hanımefendiyi saygı ve rahmet anıyoruz.
Faydalanılan Kaynaklar:
SADİ BORAK, Atatürk'ün Özel Mektupları ve Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi 13 Mart 1926
Cumhuriyet gazetesi, 10 Kasım 1964
MÜNİR HAYRİ EGELİ Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar
H. İSMAİL UYGAR, Anılarda Atatürk