“Coğrafyasını bilmeyen milletin tarihini başkaları yazar ve tarihini unutan milletlerin de coğrafyasını da başkaları çizer.”
AYASOFYA MESELESİ;Ayasofya, İstanbul’un silahlandırılması ve Hitler’den
korunması için müze haline getirildi. Bu olay o dönemin siyasi bir manevrası idi;1453'te camiye çevrilen Ayasofya birçok defa restore edildi. 1930 ile 1935 yılları arasındaki restorasyon(yenileme) çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya Bakanlar Kurulu'nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk neden Ayasofya’yı müze yaptı?
Atatürk'ün 1930'larda, faşizm çağında “insanlığın ortak kültür mirası” mantığıyla Ayasofya'yı müze yapması, onun aynı zamanda çağını aşmış bir “kültür, sanat ve barış insanı” olduğunu gösteren nadide bir örnektir.
Ayasofya’nın Tarihi
Ayasofya, İstanbul’da yapılmış en büyük Bizans kilisesi olup, aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında MegaleEkklesia (Büyük Kilise ) adını almış, V. yüzyıldan itibaren ise HagiaSophia (Kutsal Hikmet) olarak adlandırılmıştır. Kilise İmparator Constantinos ’un (324–337) oğlu imparator Constantios (337–361) tarafından 360 yılında yaptırılmıştır. Bu kilise bazilikal planlı ve ahşap çatılıdır. Kilise 404 yılında İmparator Arcadios’a karşı, çıkan halk ayaklanmasında kısmen yakılmış ve harap olmuştur. II. Kilise İmparator II. Theodosios (408–450) tarafından Mimar Ruffinos ’a 415 yılında inşa ettirilmiştir.
Bu yapı da yine BAZİLİKAL PLANLI (Bazilika, çeşitli dönem içerisinde karşılaşılmış olan bir plan tipidir. Hristiyanlık öncesi binalarda dini özelliği bulunmayan bir toplanma mekanı niteliği gösterirken Erken Hristiyan ile Orta Çağ mimarileri kapsamında, yan geçitleri mevcut olan, galerili ya da galerisiz kilise manasında kullanılmıştır. ) ahşap çatılı, 5 nefli ve 3 kapılı anıtsal girişli bir yapıdır.
II. Ayasofya da İmparator Iustinianos ( 527–565) aleyhine 532 yılında başlayan ve tarihte Nika ayaklanması olarak adlandırılan isyan sonucunda yanmış ve yıkılmıştır. Bugünkü Ayasofya İmparator Iustinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) Isidoros ile Tralles’li(AYDIN)’lıAnthemios’a yaptırılmıştır. Binanın yapımına 23 ŞUBAT 532tarihinde başlanmış,1000 usta ve 10.000 işçi ile beş yılda tamamlanmış, 27 ARALIK 537 yılında ibadete açılmıştır. Ayasofya’da VI. yüzyılda yapılan orijinal tavan mozaiklerinin bitkisel ve geometrik motifli olanları günümüze kadar ulaşmış, ancak tasvirli mozaikler ikonaklazma akımının bitiminden sonra yapılmıştır.
AYASOFYA NE ZAMAN CAMİ OLDU?
Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un 1453 yılında fethi ile birlikte camiye çevrilmiş, çeşitli tarihi belgelerde harap durumda olduğu belirtilen yapı İstanbul’un fethinden sonra hiçbir tahribata uğratılmadığı gibi, yapılan güçlendirme ve onarımlarla günümüze kadar en iyi şekilde korunmuştur. Ayrıca Osmanlı mimari unsurları ile yapılan ilave ve eklerle de kutsal bir mekân ve ibadethane olarak varlığını sürdürmüştür.
Yapının içine XVI. ve XVII. yüzyıllarda minber, mihrap, vaaz kürsüleri, ahşap korkuluklar ilave edilmiştir. Sultan I.Mahmut döneminde kütüphane yaptırılmıştır. Burada yer alan çiniler XVI. yüzyılın seçkin örneklerindendir. Sultan III. Murat, zamanında minareler, Ayasofya avlusu içerisinde I. Mahmut tarafından şadırvan ve Sıbyan mektebi ve Sultan Abdülmecit döneminde muvakkithane yaptırılmıştır. Ayasofya’nın güney avlusunda III. Murat türbesi, Sultan III. Mehmet türbesi, Sultan II. Selim Türbesi, Şehzadeler Türbesi inşa edilmiştir. Bizans döneminde Vaftizhane olan yapı ise Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim türbesi haline getirilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’yı camiye çevirdikten sonra kuzey tarafına bir medrese inşa ettirdiği bilinmektedir.
Ayasofya 24 Kasım 1934’ te Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülerek 1 Şubat 1935’te ziyarete açılmıştır. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı.1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi. Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesinde.
Ayasofya’nın tekrar Camii ye çevrilmesi
Ayasofya'nın tekrar cami olma süreci ilk olarak 2005 yılında başladı, 2005 yılında yargıya taşınan olay Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedildi.2016'da tekrar açılan dava da Haziran 2018'de açıklanan karar ile aynı şekilde sonuçsuz kaldı. Temmuz 2016'da Ayasofya Müzesi'nde düzenlenen Kadir Gecesi programında, 85 yıl aradan sonra sabah namazı ezanı okundu. Ekim 2016'da Müze'nin ibadete açık olan bölümü Hünkar Kasrı'na, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından uzun yıllardan sonra ilk kez asaleten imam atandı. 2016 itibarıyla Hünkar Kasrı bölümünde vakit namazlar kılınmaya ve minarelerinden Sultanahmet Camii ile 5 vakit çifte ezan okunmaya başlandı.
Not: 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi'nde de, Ayasofya Camii'nde Türkçe Kur'an, tekbir ve kamet okundu ve radyodan canlı yayınlandı.
29 MAYIS 2020 tarihinde İstanbul'un Fethinin 567. yıl dönümünde Fetih Suresi okundu. Bu gelişmelerin ardından Ayasofya'nın cami olma süreci tekrar gündeme geldi. Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği'nin "Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptali" istemiyle Danıştay'da dava açması üzerine 2 Temmuz 2020 tarihinde duruşma gerçekleştirildi ve 10 Temmuz 2020 tarihinde Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını "Ayasofya'nın vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığını" belirterek iptal etti.Bunun üzerine 2729 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Ayasofya, Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilerek tekrar cami statüsüne dönmüş oldu.
Gelelim konumuza; Bir süredir. Montrö’yü konuşuyoruz. Rusya-Ukrayna savaşında Montrö gündeme geldi. Mustafa Kemal Atatürk neden Ayasofya’yı müze yaptı?Atatürk'ün 1930'larda, faşizm çağında “insanlığın ortak kültür mirası” mantığıyla Ayasofya'yı müze yapması, onun aynı zamanda çağını aşmış bir “kültür, sanat ve barış insanı” olduğunu gösteren nadide bir örnektir. Ancak bir süre önce de bir devlet görevlimiz “Montrö’den çıkabiliriz” demişti. Tarih bilmeyen devlet yöneticisi pusulası olmayan gemi kaptanına benzer. Sizlere biraz bu konudan söz etmek istiyorum.Devleti yöneten kişilerin neden tarih bilgisine ihtiyaçlarının çok önemli olduğunu bu yazıdan sonra daha iyi anlaşılacaktır.
1923'TE LOZAN ANTLAŞMASI ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi ile bir Uluslararası Boğazlar Komisyonu görev yapmaya başlar. Lozan Antlaşması'yla birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi'nin getirdiği kısıtlamalardan dolayı Türkiye daima endişe içinde oldu. Sözleşmenin imzalandığı tarihlerde güncelliğini koruyan silahsızlanma ümitlerine güvenen Türkiye'nin silahlanma yarışının tekrar başlamasıyla duyduğu huzursuzluk giderek arttı. Türkiye, İstanbul’da silahlı kuvvet bulunduramıyor ve Boğazlar konusundaki hakları sınırlandırıyordu. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936'da imzalanan ve Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası sözleşmedir. Lozan’daki kaybettiği boğazlar konusundaki haklarını geri alır. Sözleşme, Türkiye'ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler. 20 Temmuz 1936'da Bulgaristan, Fransa, Büyük Britanya, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Türkiye tarafından imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'nin kısıtlanmış hakları iade edilir ve Boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye'ye geçer.Bu konunun hayata geçmesi konusunda Ayasofya’nın da önemli bir payı vardır.
LOZAN ANTLAŞMASI ile İstanbul silahsız bölge ilan edilmişti ve İstanbul’da tek bir Türk askeri bulundurulamıyordu. Türk silahlı gücü İstanbul’da olmadığı için İstanbul tam olarak Türklerin hakimiyetinde değildi. Bu durum çok tehlikeliydi. Atatürk yeni bir hamle için zamanını bekledi ve nihayet 2. dünya savaşı başlamadan önce Hitler’in ve Mussolini’nin İstanbul’u geçerek Rusya’ya saldırması öngörüsünü Atatürk sezmişti (o dehanın şu ön görüsüne bakın ki 2. dünya savaşında gerçekten de Hitler Rusya’ya saldırmıştı.)Ve Atatürk hamlesini yaptı işte şimdi tam zamanı idi. Yıl 1934 idi. tamam Lozan Antlaşması ile İstanbul Türklere ait oldu ama antlaşmaya göre Türk ordusunun İstanbul’da bulunması yasaklanmıştı.
İşte bu konu Atatürk’ün canını sıkıyordu. İstanbul Türkiye toprağıydı ama Türk ordusunun oraya girmesi yasaktı ve İstanbul korunmasız bir halde idi.
Atatürk İstanbul’a Türk ordusunun girip tam egemenlik sağlamak için bir antlaşma yapmak istiyordu ki Almanya’nın Hitler tehdidini çok büyük bir fırsat görerek hamlesini başlattı. Bu anlaşma ile Lozan Antlaşmasına ilave madde olacaktı. Bu antlaşmanın adı Montrö Antlaşmasıdır. Hitler tehdidinin sekiz yıl önceden farkında olan Atatürk İstanbul’un stratejik önemini Rusya’ya bildirdi ve Ruslar Hitler’in gelecekteki tehdidine önlem almak için Atatürk’e tam destek verdi. Aynı zamanda Hitler tehdidinden korkan Avrupa ülkelerinin de ikna edilmesi gerekiyordu. Avrupa devletlerini de bu antlaşmaya çekmek için Ortodoks dinine mensup olan ülkeleri yemlemek gerekiyordu. Çünkü Ayasofya fatih sultan Mehmet’in fethinden önce bir ORTODOKS KİLİSESİ idi. ve Atatürk büyük oyununu oynadı; Ayasofya’yı müze haline getirterek Ortodoks cemaatinin de sempatisini kazanıp Ortodoks Cemaatinin de tam desteğini aldı ve Montrö antlaşmasını gerçekleştirerek büyük bir başarı sağladı. İşte o gün İstanbul Türk askerleri ile doldu.
Montrö Antlaşması ile İstanbul tam olarak Türklerin eline geçmiştir. Yani Ayasofya’nın müzeye döndürülmesinin kritik sebebi İstanbul’un silahlanması için Ortodokslara karşı kurulmuş olan ince bir siyasi oyundur. Bu bir fetihtir, bu bir zaferdir. Bu aklın gücüdür. Montrö Antlaşması Atatürk’ün en büyük başarılarından sadece biridir. Atatürk İstanbul’u Fethe eden ikinci Fatih’tir. İşte İstanbul fethi böyle yapılır.
İstanbul 29 Mayıs 1453 yılında Osmanlı Padişahı II. Mehmet(Fatih) alınmıştır.Osmanlı İmparatorluğu'nun 7. padişahı II. Mehmet'in 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethiyle 916 yıl kilise olarak hizmet veren Ayasofya, camiye dönüştürüldü Daha sonra Birinci Dünya Savaş’ından sonra Avrupa müttefikleri eline geçti. Birinci Dünya Savaşı'nın bu ülkeler arasında savaşın sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından gerçekleşmiştir. Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 KASIM 1918, sonra 16 MART 1920'de olmak üzere iki kez işgal edildi.6 EKİM 1923'te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul'a girdi ve işgal resmen sonlandı. İşgal 4 yıl 10 ay 23 gün sürdü. Her yılın 6 Ekim'i böylece İstanbul'un kurtuluş günü olarak belirlendi ve kutlanmaya başlandı.
Ayasofya (anlamı: "Kutsal Bilgelik"; Grekçe: AgiaSofia), eski adıyla Kutsal Bilgelik Kilisesi ve Ayasofya Müzesi veya günümüzdeki resmî adıyla Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi (Kutsal Büyük Ayasofya CamiAyasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi (Kutsal Büyük Ayasofya Camii. Hariçten gazel okuyarak İstanbul fatihi olunmaz.
Faydalanan Kaynaklar:
Zekeriya Türkmen, İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar
(13 Kasım 1918-16 Mart 1920)
Prof. Dr. zeki Palalı’nın makalesi