Değerli okurlarım, rahmet mağfiret ve cehennemden azat edilme ayı olarak bildirilen ramazan-şerifin son 10 günü içerisindeyiz.
Savaşın gölgesinde ateş çemberinin hemen yanı başında olmamıza rağmen çok şükür ülkemiz can, mal ve namus emniyeti açısından dünyanın birçok ülkesine fark atmaya devam ediyor.
İçerden ve dışarıdan gelen tüm yıkıcı unsurlara karşı devletimiz dimdik ayakta ve ümmetin duaları ile yapılacak daha çok işlerimizin olduğu da bir gerçek.
Dün teravih namazını Ayasofya-yı kebir camiinde huşu içerisinde kıldım.
Caminin tıklım tıklım dolu olması cemaatinin büyük oranda gençlerden olması ve bülbül sesli hocalarımızın arkasında yerli yabancı Müslümanlarla saf tutmak bizim nesil için gerçekleşmesi mümkün olmayan koca bir hayali gerçekliği ile yaşadık.
Sebep olanlardan Rabbim razı olsun.
Dedemiz Sultan Fatih’ın cami olarak kullanıma açtığı ve vakfiyesi ile tescillediği bu mabedin yıllarca kilitli tutulmasının acıları ile yaşamış bir Müslüman olarak dün yaşadıklarım gerçekten benim için çok farklı bir duygu anaforu oluşturdu.
Yıllarca laiklik maddesi gibi açılması teklif dahi edilemeyen Ayasofya’yı cami olarak aslına uygun bir hale getirerek yeniden ümmetin istifadesine sunmak, sade bu hizmeti için bile cumhurbaşkanımıza teşekkür etmeli ve hayırlı hizmetleri için dualar etmeliyiz.
Ayasofya malum kesimler için bir sembol.
Bu bilinçten olsa gerek cumhurbaşkanımızın Ayasofya kararı içerden ve dışardan birçok merkezden aykırı sesler ve tehdit dolu ifadelerle günlerce gündem olmasına rağmen çok şükür kervan yürütüldü.
Dünkü teravih namazında saf tutmuş Müslümanların gözlerindeki ışıltı doğrusu beni çok mutlu etti. Teravih sonrası bir taraftan cami boşalırken diğer taraftan camiyi dolduran cemaati şaşkınlıkla izlediğimi gören bir vatandaş, cami sabaha kadar açık ve hep böyle dolup taşıyor deyince aklıma Mekke, Medine ve Mescid-i Aksa geliverdi.
Değerli okurlarım İstanbul’da ramazan güzel ama Ayasofya’da başka bir güzel oluyor. Fırsatı olanların hiç olmazsa bir kere bu hazzı tatmalarını ve bu güzelliği yaşamalarını teklif ediyorum.
Cemaat gençlerden müteşekkil.
Hocaların hepsi birer bübül.
Enderun teravihlerini özleyenler için bulunmaz bir fırsat.
Cami ihtişamı yanında ulviliği ile ibadet edenlere zengin duygular yaşatıyor.
Camiye kilit vurulmadığı dönemlerden kalma manevi havayı ben hissettim.
Seksen yıldan fazla bir zaman kimin hatırı için kilit vurulduğunu hala anlamaya çalışıyorum. Bugünde kilitli tutulsun diyen aklı selimini yitirmişlere Allah aklı fikir versin diyerek hemşerim ve üstadım Necip Fazıl Kısakürek’ın Ayasofya ile ilgili sözlerini hatırlatarak makalem sonlandırıyorum.
"Gençler! Bugün mü yarın mı bilemem. Fakat Ayasofya açılacak. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilir. Ayasofya açılacak. Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar zincire vurulmuş, kan revan içinde masumlar gibi ağlaya ağlaya üstünü başını yırta yırta onun açılan kapılarından dışarıya vuracak.
Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik etmiş sanılan kötülerle, kötülük etmiş sanılan iyilerin gizli dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçirilecek.
Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin kapısını mühürlediği Ayasofya, yine aynı şekilde mühürlemeye yeltenip hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaşacağı günü dehşetle beklediği mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbine eş açılacak.
Ayasofya'yı artık önüne geçilemez bir sel, bu sel açılacak. Bekleyin gençler. Biraz daha rahmet yağsın. Her yağmurun arkasında bir sel vardır. Hepimiz şöyle diyelim:
"O selin üzerinde bir saman çöpü olsam daha ne isterim."
Gençler kayaları biçecek, ormanları tıraş edecek ve betonarmeleri söküp götürecek olan bu sel yakındır."
Merhum üstadımızın hitap ettiği gençleri dün teravih namazında bizzat görenlerdenim çok şükür.
Erdoğan ne yaptı ki diyenlere verdiğim cevabı tekrarlıyorum. Ayasofya’nın kilitlerini kırması yeter de artar da.
Ayasofya’da teravih
.