Aykırı sözcüğü beni iterdi eskilerde. Bu günse, aykırılıkta değişim etkileniş,ilgi ve gelişimi algılar oldum. Şöyle düşünürsek kim kime göre aykırı değil ki? Kaldı ki, kişi kendi kendine bile aykırı düşer, kimi zaman.
Benzeşim, tek düzelik ayrıntıya götürmez, bizi. Sözgelimi, aynı çiçekten onlarcasını kullanıp bir buket yapsak, burada rengiyle kokusuyla, biçimiyle tek çiçeğe dönük bir ilgi alanı oluşur. Oysa,değişik çiçeklerden yapacağımız başka bir bukette, her çiçeğin kendine özgünlüğünü algılarız. Kuşkusuz, biçimiyle, kokusuyla ve zengin renk uyumuyla daha çekici olur,ikinci buket. O nedenle aykırılıklar, bir bütün içinde uyum sağladığında güzeldir, anlamlıdır.
Alışılmışın biçimselliğinden, durağanlığından kendilerini kurtaramayanlar değişime, gelişime götüren aykırılıkları, irdeleme gereği duymazlar. Bunlar, aykırılıkların getirdiği, getireceği, değişimleri sezemezler. Değişimlerin öncüleri, aykırılıklara dönük tepkileri göğüsleyenler arasından çıkmıştır, hep.
Yaşadığı dönemin tabularına karşı çıkan, durağanlığı bozan, topluma ters düşen,düzenin çıkarcılarını rahatsız eden, çağını aşmış nice kişiler vardır. Bu gün onlar,uygarlık tarihinde hak ettikleri yeri almışlardır. Onlar, zamanlarının delileri aykırıları, bu günün akıllılarıdır, elbette. Şöyle bir uygarlık tarihine bakarsak, insanlığın yararına, düşünce ve hizmet üretenler. Uygarlığın, onların özverisi, inançlı ve inatçı aykırılıkları üzerinde yükseldiğini görür, anlarız.
Söz gelimi Kopernik ve Galie’ye deli dendiğini biliyor musunuz? Kopernik, Galie ve Macella’nın, inanç ve doğruları uğruna hayatlarını koyduklarını anımsayalım. Tüm peygamberlere bakınız; hangisi yaşadığı toplumun düzenine, anlamsızlıklarına aykırı düşmemişler ki? Getirdikleri inanç sistemi nedeniyle hayatlarını tehlikeye atmadılar mı? Ama yılmadılar, doğruyu, yararlıyı öğretmekten.
Orta çağ Avrupa’sının skolastik düşünce zincirini kıran nice bilim adamı, düşünür ve kaşifler, toplumun, kilisenin hışmını üzerlerine çekmediler mi? Buna karşın, inançlarından dönmeyen bu insanlar olmasaydı dünyanın yuvarlaklığı, dönüşü ve diğer fizik kanunlarını daha kaç yüz yıl gecikmeyle öğrenecektik? Bu günkü bilimsel gerçeklere, düşünce sanat oluşumlarına ve eşyanın gizi olan bir takım doğal kanunlara nasıl ulaşacak, günümüzün bilgi ve iletişim çağını nasıl yakalayacaktık.
Savanoral da skolastik düşünceye aykırı düşünenlerden bir papaz. Hem de kendi mensubu olduğu kiliseye karşı. Kilisenin tekelini kırma, yozlaşmış Hıristiyanlığı gerçek çizgisine çekme uğruna, doğruları söylemekten çekinmedi. Bu aykırılığının bedelini diri diri yakılarak ödedi. Ama onun düşüncelerinden doğan Protestanlığa kimse engel olamadı.
İslam dünyasında, Uluğ Bey, Hazerfen Ahmet Çelebi, Muhiddin Arabi ve daha niceleri de zamanlarının aykırıları arasına girip, düşünceleri, doğruları uğruna hayatlarını tehlikeye atmadılar mı?
Düzenin kokuşmuşluğuna onursuzca uyum sağlayan milyonların, itaatkar suskunluğunu bozan, bu aykırı kişiler olmasaydı, uygarlık, bu gelişim ivmesini yakalamakta çok geç kalmaz mıydı?
Gelişim, durağanlığa ayak uyduran, suskun ve uyumlu insanla yakalanabilir miydi?
Çağına aykırı düşmüş daha nice kişiler var. İnançları uğruna servetlerini, ömürlerini harcamışlar. Bu nedenle onları anlamayan ya da anlamak istemeyenlerce, “Deli,zırdeli, günahkar, hain, ahmak, aptal,” suçlamalarına hedef olmuşlardır. Ama bunların hiç biri onları, inançlarından ve yollarından döndürememiştir. Bu gün insanlık, onlara çok şey borçludur, sanırım.
Güven ve inanç, yaratıcı, yapıcı ve tamamlayıcı bir güçtür. İnançsızlık ise uyuşturan,yıkan ve yok eden bir olumsuzluktur, bence. Aykırılıkların ucunda (zamana ters düşse de,alışılmışlara aykırı olsa da) çok önemli gerçekler de vardır. Aykırılıklar, zorla ya da demegoji ile bastırılmamalı, akılcı bir yaklaşımla irdelenmeli dersek, yanlış mı olur?