Biz okula giderken karatahta vardı. Öğretmen ve öğrenciler, karatahtanın üstüne tebeşirle yazar, sonra da bütün sınıfı toza boğan bir silme seansı başlardı. Hele bir de öğrenci muzipse, sınıfı, durulmayacak kadar bir toz bulutu kaplardı.
Aslında değişen bir şey yok…
Karatahta gitti, yeşil tahta geldi…
Sonra yeşil tahta da gitti, ‘akıllı’ tahtalar geldi.
Öğrencilerin elinde tablet bilgisayar var.
Öğretmenin elinde akıllı tahtayı yönlendiren çeşitli aletler…
Ders kitapları tablette, akıllı tahtada…
Ödevleri not almak yok, akıllı tahtadan bir el hareketiyle bütün tabletlerde…
Karatahtanın önünde tek ayak durma cezası da yok.
Aslında öğrenciye müdahale eden öğretmen de yok.
“Hem anlayış değişti, hem eğitimin kalitesi arttı” desem de inanmayın, çünkü öncelikle anlayış halen değişemedi…
Bunun en güzel örneği yöneticilere uygulanan performans puanlamasında kendini gösterdi.
Yıllarca “en iyisini bulmak” için verilen uğraştan, ‘performans’ gibi bir sistem ortaya çıktı ama insanlar halen “kişisel hesaplarla” puan vermekten çekinmiyor.
Ülke çapında yönetici puanlaması, gündemden bir türlü düşmüyor.
Çünkü düşük puan verilen iyi idareciler, yüksek puan alan kötü idareciler var ve evlatlarımız, kişisel hesapların kurbanı edilmek üzere…
***
Yöneticilik, ülke genelinde bir sisteme oturmuş değil.
Sadece milli eğitim değil aslında “müdür” unvanı, çalışanlar açısından büyük bir engeldir.
Hak eden veya “dayısını” bulan birisi sadece bir kez “müdür” unvanı aldığında, bunu emekliliğe kadar götürebiliyor ama diğer çalışanların böyle bir şansı yok.
Müdür unvanı alan kişi başarılı olsa da o makamda oturuyor, olmasa da…
İlin yöneticileri veya siyasileriyle anlaşamayan bir başka ile tayin ediliyor, mahkeme kararıyla onlarca kez yeninden geliyor ve bunu “anasından müdür doğmuş” gibi sıkı sıkıya sarılarak yapıyor.
Bazıları yerinde çakılı kalıyor.
10 yıldır, 15 yıldır, 20 yıldır aynı kurumda müdür olanlar var.
Buna karşın milli eğitimde her yıl değişen veya iki yılda bir yenilenen il müdürleri ve şube müdürleri var…
Eğitime önem verenler, “müdür kenti tanımadan” alırken, başka kurumlarda 10-15 yıl koltuğa sarılıp kalanlar var.
Uzun yıl da olsa, kısa da olsa, mahkeme kararıyla gelip gitse de sonuçta değişmeyen tek şey, başarısızlıktır.
Ortada ne bir verim var, ne de uyum…
Bu nedenle şahsen “müdür” unvanına karşı olan birisiyim.
Bunun çok farklı yolları var, olmalıdır.
Başarılı olamayanın bu unvanını elinden alacak değerlendirmeler şart.
Ama performans puanlamasındaki tecrübe, bunun da çok sağlıklı bir değerlendirme olmadığını gösterdi.
Özellikle okul yöneticilerinin seçimi de, bu anlayışa göre başarı şansı sıfıra yakın.
Bütün bunlar gösteriyor ki, milli eğitim aslında karatahtadan ibarettir…
Milli Eğitim Bakanı da tebeşir…
Her gelen bir şeyler yazıyor, sonra muzip birisi çıkıp, bütün yazıları ülkeyi toza dumana boğarak siliyor.
Ve bir kayıp nesil kalıyor elimizde…
Sonra yeni bir bakan, sonra yeni bir sistem, sonra yeni bir kayıp nesil…
İktidar değişirse sil baştan bir eğitim sistemine yepyeni bir bakanla başlıyoruz ve aynı bakan, henüz çiçeği burnundayken, eğitim sistemini değiştiriyor.
Olmuyor tabii…
Bakan değişiyor, genel müdürler değişiyor, il müdürleri değişiyor, “anlayış” bütün sistemlerde, bütün yöneticilerde “tıpkısının aynısı” şeklinde sürüp gidiyor.
Sadece AK Parti döneminde değil, cumhuriyet tarihi boyunca milli eğitim, iktidarların yazboz tahtasına dönmüş kurumlarıdır.
Hep daha iyisi için uğraşıldığına kuşku duymuyorum.
Yani bu süreç boyunca ortada kötü bir niyet göremiyorum.
Sadece önümüze konulan her sistem, eğitimde bir alerjiye neden oluyor, doku uyuşmuyor, hazımsızlık yapıyor, bize yaramıyor, ağrımızı, sancımızı dindirmiyor.
Ama buna rağmen eğitimde çağ atlamak için okul yapılıyor, teknoloji yenileniyor, akıllı tahtalar, tablet bilgisayarlar, laboratuvarlar, bilimsel destekler, spor ve sanata yönlendirmeler de bir yandan artıyor.
Bütün bunlara rağmen başarı gelmemesinin esas nedeni çok fazla değil, birkaç ana sebeptir.
Öncelikle getirilen her sistem, nasıl oluyorsa bünyemize uymuyor.
Ve yine getirilen her sistem “dayatılmak istenen bir sistem” görüntüsünden arındırılamıyor.
Belki de en can alıcı olanı, öğrencisiyle, velisiyle, eğitimcisiyle, yöneticisiyle ve siyasetçileriyle eğitime bakışımızın bir türlü değişmemesidir.
Tweetimden seçmeler
İddialı cümleler kurmayı sevmem. Ne gidişi muhteşem olanlardanım, ne de dönüşü. Sadece insanca yaşama mücadelesi veren normal birisiyim.