2002 Genel seçimlerinden bu yana Kahramanmaraş’ın Ak Parti’ye verdiği oy’lar ortada.
2002 seçimlerinde 7, 2007 seçimlerinde ise 6 milletvekili verdik.
Özellikle 2007 seçimlerinde Prof. Mehmet Sağlam’ın liste başına getirilmesi ve parti rozeti takılırken Sayın Başbakan’ın “eski değil yeni Bakan” diye takdim etmesi bizde bir umut uyandırmış ve bu umut sonucu 2002 seçimlerine göre yaklaşık 100 bin daha fazla oy verilmesine sebep olmuştu.
Ekstradan 100 bin fazla oy verilen Kahramanmaraş için Bakanlığın psikolojik önemi de çok büyüktü. Ama Sayın Sağlam Bakan yapılmadı.
Kabine içinde olan ve kamuoyunda seçim bölgelerinde güçlü olduğu öne sürülen birçok Bakanın seçim bölgelerinde Ak Parti belediye Başkanlığı seçimlerini kaybetti.
Ama Kahramanmaraş 2009 yerel seçimlerinde de Konya’dan sonra en çok oy’u vererek Başbakana anlamlı bir mesaj gönderdi.
Sayın Başbakanın bu mesajı aldığını düşünüyorum.
6 Vekilimiz içinde hepsinin Bakan olabilecek kapasitede olduklarını düşünüyorum.
Ama Sayın Sağlam, Sayın Kaynak ve Sayın Tatlıbal’ın bu konuda donanımları da ortada. Milli Eğitim, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları yapabilirler.
Sayın Başbakanın sağlık Bakanını değiştireceğini düşünmüyorum. Ama Milli Eğitim bakanı ile Adalet Bakanı seçim bölgelerinde başarılı olamamışlardır.
Van ve Antalya daha önce Ak Partideydi. Antalya’ya yapılan hizmetlerde ortadadır. Burada hizmet öne çıkmadı. Adalet Bakanının Antalya’nın çeşitli yerlerinde yaptığı konuşmaların da etkisinin olduğunu düşünüyorum.
Yani “bize vermeseniz hizmet gelmez!” sözüne vatandaş tepki gösterdi. Tavır koydu.
Ben buradan şunu anlıyorum.
“Millete dayılık sökmüyor!”
Nitekim Ak Parti’nin Doğu ve Güneydoğu’da başarısız olmasının sebebi iyi analiz edildiğinde “etki-tepki” söz konusudur. Başbakan Dıyarbakır’ı alma konusunda gösterdiği özel ilgi ters tepki yaptı. İzmir’de de bu böyle oldu.
Gelelim Kahramanmaraş’a Bakanlık konusuna;
Bir gazeteci olarak Başbakanın bu süreçte yine bize Bakanlık vermeyeceğini düşünüyorum.
Bunun sebebi ise bizden kaynaklanıyor.
İki güçlü ismin aynı ilçede olduğu ve bu ilçede Ak Parti’nin aldığı oy ve diğer partilerle farkına baktığımızda fotoğraf daha iyi okunur diye düşünüyorum.
Bir kentte “ben” “biz” sözünün önüne geçerse o kentte birlik ve dayanışma olmaz.
Dayanışmanın olmadığı yerde güçler toplu değil dağınık ve yer yer kendini gösterir.
Aslında sebepleri çoğaltabiliriz.
Size bir hikaye anlatarak bu konuyu biraz daha pekiştirmek istiyorum.
“(atıyorum) bu yöreden bir vatandaş evinde hazırlık yapar ve Padişaha gitmek üzere yola çıkar. Yolda bir gözü kör olan Mahmut emmiye rastlar. Mahmut emmi hayırdır nereye gidiyorsun diye veliye sorar, o da padişaha deyince beni de götür der ve birlikte yola çıkarlar.
İstanbul’da Payitahtta vezirin odasındalar.
Vezir sorar nerelisiniz?
Kahramanmaraşlı.
Vezir Padişahın yanına girer; “Ya şevketlü Dulkadiriye bölgesinden iki vatandaşın yanına gelerek elinizi öpmek ister. Ayrı ayrı içeriye göndereceğim. İlk gelene “sen ne istersen yol arkadaşına iki misli vereceğim!” diye söyleyiniz der.
Ve ilk önce sağlam vatandaş padişahın huzuruna girer. Padişah :- sen ne istersen yol arkadaşına iki mislini vereceğim söyle der.
İki gözü sağlam olan: - Ya şevketlü padişahım bir gözüm sana kurban olsun der.
Tabii yol arkadaşının bir gözü kör ya.
Kendisi bir gözünden olacak ama arkadaşının iki gözü gidecek?”
Yanlış anlaşılmasın bu hikaye.
Yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki; “bir olamıyoruz, birlik olamıyoruz!”
Birlik olamadığımız için de BAKAN olma şansı bizim hiç bir vekilimizde yok.
Başka söze gerek var mı?
Bence yok!...
Gerisi laf-ı güzaf!.....