İnsanlar kendi inandıklarının doğru ve makbul olduğuna inanırken, kendisinin kabullenmediği her konuya da temkinli yaklaşmakla kalmıyor, bütün gücüyle mücadele edeceği bir anlayışa kavuşuyor.
Son günlerde eskiden beri süregelen alışkanlıklarımıza yenileri eklenmeye başlandı. Hem de mecliste. Birincisi CHP’li Aylin Nazlıkara’nın bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sezaryenle ilgili açıklamasına verdiği cevaptaki “vajina bekçiliği”ni bırakmasını istemişti.
Bütçe görüşmelerindeyse bunu yeniden dillendiren Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç oldu.
Arınç, “vajina” lafından dolayı utandığını, bu kelimeyi Aylin Nazlıkara’ya yakıştıramadığını söyledi.
Tartışmalar bunla sınırlı değil elbet, uzun bir geçmişi olan tartışma, bir kez daha meclis gündemine geldi ve Cemevlerinin ibadethane olup olmadığı üzerine laflar edildi.
Rüşen Çakır, “İslamcıların temel hak ve özgürlüklerle imtihanı” başlıklı yazısında Mazlumder’in son zamanlardaki yükselen çıkışını övdüğü yazısında Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ı önce övüyor, sonra parantez açarak, yaptığı tüm övgüyü yerle bir ettiğine inandıracak cümleyi yapıştırıyor; (tabii onun eşcinselliği bir tür hastalık olarak tanımlamış olduğunu unutmamız mümkün değil)
***
Bütün bunlar aslında karşımızdaki kişinin, bizim gibi olma zorunluluğuna inandığımızdan kaynaklanıyor.
Biz nasıl inanıyorsak, herkes öyle inanmalıdır.
Bizim doğrumuz, dünyadaki en doğru yaklaşımdır ve bunun aksini konuşanlar yanlış içindedir, külliyet hatalıdır falan filan…
Baştan alırsak…
“Vajina”, kadın cinsel organını “ayıp” görmeden telaffuz etmeye dönük bir kelime olduğuna inanıyorum. Uluorta konuşulur mu, konuşulmaz mı tartışması kişiye göre, kültüre göre, anlayışa göre değişiklik gösterir. Bana göre “ayıp” olanın herkese göre ayıp olmasını beklemek, çok fazla iyimserliği barındıran değil, “herkes benim gibi düşünmeli” demeden öte değildir.
İnsanlar kendi yetişme tarzıyla konuşur ve milletvekili “ayıp” diyerek bazı şeyleri örtbas etmeye kalkarsa bu ülkede hiçbir şeyi doğru tartışamayız. Oysa Aylin Nazlıkara’nın açıklamalarında “yanlış” çok vardı ve onların içinde kadın cinsel organını söylemesi en sona kalırdı. Zira, sezaryenle doğumun, kadının cinsel organından önce, sağlıklı doğum veya kadınları sezaryene zorlayarak elde edilen bir rant söz konusuydu. O tartışmalar, bunun sağlıklı yapılmasına da engel oldu. Bir kesim “başbakan söylüyorsa külliyen doğrudur” anlayışıyla savunmaya geçti, bir kısmı “başbakan söylüyorsa zinhar karşı çıkılmalı” düşüncesiyle muhalif kaldı.
Ve Türkiye’de korkunç boyutlara varan sezaryenle doğumun ne getirip, ne götürdüğü sağlıklı olarak anlaşılamadı.
***
Yine bütçe görüşmelerinde Cemevlerinin de ibadethane olduğunu ve desteklenmesi üzerine yapılan konuşmalara karşı çıkıldı. Çünkü bir diğer kesim, cemevinin ibadethane olmadığı üzerine “tez” yazmıştı.
Oysa camiye gidenlere göre cami, bir ibadethanedir. Kiliseye gidene göre kilise veya havra veya daha başka ibadet mekânları. Siz bir diğerinin ibadethane tercihine milyonlarca kez “değildir” desenizde onun inancında en ufak bir sapma olacağını mı sanıyorsunuz?
Kuşkusuz Aleviler yüzlerce yıldır cemevlerinde ibadet ediyor, toplanıyor, cem yapıyor, semah için dönüyorlar ve kendilerini böylece “iyi” görüyorlar. Bunun kime ne zararı var, doğrusu insan anlamakta zorlanıyor. İnsanlar, nasıl inanıyorsa öyle yaşamalı.
Bu, başörtüsünde de böyle değil mi?
Birisi başörtüsünden ürperiyorken, bir diğeri başörtüsünün İslam’ın sembolü olduğuna inanıyor. Her iki kesim de “benim inancım doğrudur” diye düşünerek, karşısındakinin inancına saygılı olma konumunda olduğunun farkına varmıyor. Başörtüsü takmayanın, başörtüyü takmayla ilgili bir sorununun olmaması, başörtüsü takanların da takmayanlarla ilgili olumsuz bir değerlendirilmesinin olmaması gerekir.
İnanan takar, inanmayan takmaz, hepsi bu kadar…
Ve son tartışma konusu eşcinselliğin hastalık olup olmamasıyla ilgili.
“Bütün eşcinseller hastadır” denildiğinde toplumdaki bütün eşcinseller “bommm” diye uçup buharlaşmayacağına göre bu konuda ısrarcı olunmasını bir türlü anlamıyorum.
Eşcinsel olmamak, bütün eşcinselleri toplumun dışına atma hakkını vermez.
Eşcinsel olmak da, diğer bütün insanları suçlama hakkını vermez.
***
Aslında mesele çok basit, zora sokan bizleriz.
Ben, camiye gidiyorum ama cami yerine başka ibadethane seçenlere saygı duymam gerektiğini biliyorum. Zira ben saygı göstermezsem, saygı görmeyeceğimin de farkındayım.
Bir olayı tartışırken insanın bir organı olan her hangi birisinin adını “küfür” şeklinden uzaklaşarak tıbbi adıyla söylemeyi “utanılacak” bir durum gibi yansıtmak, en başta Kadın Doğum uzmanlarıyla Bevliye veya cinsel danışmanların işini zorlaştıracağına şüphe yok.
Ve son olarak insanların cinsel tercihleri sadece kendilerini ilgilendirir. Eşcinsel olmayıp, minicik yavrulara tecavüz edenlerin “sağlamlığı(!)” kadar sağlam olmak da var…
Twitimden seçmeler
Size yapılan haksızlığa susmaya başladıysanız, başkasının uğradığı haksızlığa karşı çıkacak gücünüz de kalmamış demektir.