ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller ile ‘Dünyada olup bitenler hakkında bir röportaj yapılır.’ Bu röportaj Aralık 2013 tarihinde yayınlanır. Yakın tarihte başımıza gelenlerin cevabını bu röportajda bulmak mümkün. İşte David Rockefeller’in röportajından bir bölüm.
Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı bir yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 8 milyara yakın insan bizim toplumlarımızdaki 2 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize akıtılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.
Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yenidünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.
Türkiye bizim için çok önemli. 1980 darbesi bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onlara da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı. Bizde askerler aracılığıyla darbe yaptırdık.
Askeri hükümet bir süre devleti yönettikten sonra yönetimi bizim belirlediğimiz bir kişiye devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç batağına sürüklüyorlardı.
80’li yıllarda başlatılan bu proje ile Türkiye’de uygulanan vahşi kapitalist sisteme o kadar çabuk uyum sağladı ki, insanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları bir biri ardına yaşanmaya başladı. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görür oldu. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapandı ya da özelleştirme hikâyesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçirildi.
Bu durumdan kurtulmaya çalıştıkça ateş olup üzerimize yağıyorlar. Devletimize sahip çıkmalıyız. Unuttuğumuz değerlerimizi tekrar yaşatmalıyız. Allah yardımcımız olsun…