Dünyada herhangi bir tarih kitabı Türk tarihi olmadan yazılamaz dersek yanlış olmayacaktır.
Tarih bir atlama çıtasına benzer ne kadar derine dalarsanız o kadar ileriye gidersiniz.
Tarihte 250 irili ufaklı devlet kurup bunlardan 16 tanesini imparatorluk haline getirmiş başka bir toplum var mıdır bilemiyorum.
Yine, yeniden Büyük Türkiye idealine doğru ilerlerken önümüzde aşmamız gereken bazı merhalelerin olduğu bir gerçektir.
Büyük Türkiye hayali hemen her ferdimizin kalbinde ve ruhunda hissettiği ve büyüttüğü bir hayaldir.
Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek, Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak hep bu hayalin tezahürleridir.
Fakat öncelikle şunları bir kenara not etmeli;
1-Endüstriyel anlamda bağımsızlık.
2-Bilimsel anlamda gelişmişlik.
3-Kendi medeniyetiyle barışık bir sosyal düzen.
4-İçerde siyasi birlik.
Prof. Fuat Köprülü;’Kültür bir mantar değildir. Ağaç kovuğunda yetişmez, zamanla oluşur.’ der. Kültür Latince Cult kelimsinden türemiştir. Cult ise din demektir.
Medeniyetimiz 3 bin yıllık Türk töresi ve 1400 yıllık İslam Dini etrafında şekillenmiştir. Göktürk Abidelerinden yola çıkan şuur Afrika’yı ve Orta Asya’yı kucaklamış, Kafkasları aşıp Adriyatik kıyılarına uzanmıştır.
Medeniyet mimariden sanata her alana sirayet eden bir yaşam biçimidir. Öyle ki Süleymaniye’nin minaresi ile eldeki tesbihin imamesi aynı medeniyet şuuru ile yoğrulmuş ve benzeşmiştir. Medeni bütünlük evdeki halıdan mobilyalara varıncaya kadar işte bu Türk eseridir denilmesidir.
Son yüzyılda, bin yıllık medeniyet sahasından çıkılmış Batı periferisine girilmiştir. Fizikte ani dönüş ve hareket sarsıntıya sebep olduğu gibi şu anda hala bu medeniyet geçişinin sarsıntıları sürmektedir.
Özümüzü, ruhumuzu bulmalı ve her gün eksik tuğlaları yıkık duvarımıza dizmeliyiz. Medeniyet kodlarımızı oluşturan İslam Dini’nin hükümleri ile kanunlarımızı aynı eksene oturtmak gelecek yüzyıla bırakabileceğimiz en önemli eser olacaktır.
Medeniyetimizin muhafazası söz konusu olacaksa burada şu önemli notu da eklemek zorundayım.
Medeniyetimize neredeyse tecavüz edilmektedir. Bu saldırı algımızın ve zihnimizin işgalidir. Bu işgal medya araçları üzerinden gerçekleşmektedir.
Bundan 20 yıl öncesine kadar Batı kaynaklı kültürel hareketler bir filtreden geçiyordu.
Televizyon ve basın organları gerektiğinde kontrol edilebiliyordu.
Günümüzde ise sosyal medya aracılığıyla; Youtube, Facebook, Twitter vb. kaynaklardan her türlü bilgi kirliliği oluk oluk topluma enjekte edilmekte, denebilir.
Herhangi bir ülkeden açılan herhangi bir Youtube kanalı her türlü terörist örgüt tarafından kullanılabilmekte.
İçerde amansız mücadele ettiğimiz Fetö, Pkk, DHKP-C gibi örgütler bu kanallardan açık bir şekilde propaganda yapmaya devam etmektedirler.
Çin ve Rusya gibi propagandanın önemini kavramış olan ülkeler bu tür saldırılar için önlemini almakta katı bir filtre sistemi oluşturmaktalar.
Hatta Çin bu tür internet platformlarını ülkesine hiç sokmamaktadır.
Eğer bir sonraki nesli kurtarmaktan bahsediyorsak istediğimizde filtreden geçirebileceğimiz bir ortam oluşturmalıyız.
Gerekirse bu sosyal medya platformlarını kapatmalıyız.
Sonuç olarak;
Endüstriyel anlamda bağımsız, bilimsel anlamda yeterlilik sağlamış, kendi medeniyetiyle barışık bir sosyal düzen kurmuş, içerde siyasi birliğini sağlamış bir Türkiye, Batı’nın en büyük kâbusudur.