BATMAN’DAN ŞAİRLER GEÇTİ

.

Alt yapısı “1. Türk Dünyası Şiir Yarışması”nda şekillenmişti, Dörtyol’da.

Batman’dan teşrif eden iki gönül insanı Ecir Demirkıran ile Şahin Mutlu Beyler, aynı etkinliğin Batman’da da tezahürü yönünde gayret göstereceklerini söylemişlerdi.

Sağ olsun, Edebiyat ve Sanat Akademisi (ESA) kurucularından değerli dostum Şahamettin Kuzucular’ın, bu hususta kamçılayıcı rolü hakikaten kayda değerdi.

Öyle de oldu. Arkadaşlarımız kendi bölgelerine döner dönmez hızlı bir teşebbüsle Batmanlı şair Abdülvahap Akbaş anısına bir şiir yarışması düzenlemeyi başardılar.

Tabii söz konusu etkinliğin, petrol zengini bir ilimiz de yapılacak olması, kısa sürede Siirt ve Mardin gibi komşu illerde de makes buldu ve geniş bir hinterlanda yayıldı. Ayrıca “Turizm Haftası”na denk gelmesi, daha da bir boyut kazandırdı şiire..

Cevvaliyetiyle tanıdığım Şahamettin Bey, şahsımı da  davetliler listesinde göstermek suretiyle gitmemize kapı aralamıştı.

Hatay’dan hareketle ve Adana’dan katılan arkadaşlarla bizleri Kahramanmaraş’tan almayı planlamışlardı. Anadolu seyyahlığımızdan mütevellit, Şahamettin Bey’in de arzusu doğrultusunda; Adıyaman, Kâhta üzerinden Tarihi “Cendere Köprüsü”nü göstermek niyetindeydik naçizane.

Pazarcık, Gölbaşı, Adıyaman, Kâhta sonrası; eskiden feribotlarla karşıya geçilen Fırat nehrini, şimdi arabamızla geçiyorduk “Nissibi Asma Köprüsü”nden. Fırat’ın üzerinde bir gerdanlık gibiydi adeta ve 2015 yılında açılmıştı hizmete.

Bu arada güzergâh değişikliğinden ve yanılma payımızdan dolayı, Cendere köprüsünü bir hayli geride bırakmıştık. Şahamettin Bey, tarihe düşkünlüğünden mülhem, illa da görmek istiyordu. Tam 25 km. uzaklaştığımızı anlayınca, geri dönmeye cesaret edemedik ve dönüşte tekrar aynı hattı kullanmayı kararlaştırdık.

Siverek, Diyarbakır derken; rötarlı bir şekilde ancak akşamüzeri varmıştık Batman’a. Bizden başka da geç kalan yoktu yemek sofrasına. Diğer illerden gelenler erken gelmişlerdi vaziyet. Hatta anlattıklarına göre petrol kuyularını bile gezmişlerdi, gün içerisinde.

Herkesle tanışıp hal hatır sorma faslının arkasından, yol yorgunluğunu dikkate alarak otel odalarımıza çekilmekteydik. İşin en güzel yanı da, otel odalarının tek kişilik biçimde düşünülmesiydi. Şehrin Turistik ve nezih otellerinden, İnci Turhal Oteliyle Bozooğulları Oteli tahsis edilmişti misafirlere.

Sabah kahvaltısını yapar yapmaz, program gereği Siirt ve Tillo’ya hareket halindeydik topluca. Siirt Valisi Mustafa Tutulmaz Bey, tüm centilmenliğiyle bizleri bekliyordu görünen.

Önce 10 bine yakın manevi zatın medfun bulunduğu söylenilen Tillo’da, büyük velilerden ve aynı zamanda mürşid-i kâmil ve de müderris makamındaki İsmail Fakirullah Hazretlerinin kabrini ziyaretle talebesi astronot ve anatomist konumundaki Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin; güneş düzeneğine dayalı eserini inceledik husûsen. Eser, gün dönümlerinde yılda iki sefere mahsus; güneşin sistematik olarak, Fakirullah Hazretlerinin kabrine kuleden kırılma yoluyla girmesine matuf bir yapı tarzındaydı.

Buradan hareketle Vali Bey’in makamında mini bir sohbet gerçekleştirdik ve akabinde Siirt’in meşhur Büryan kebabını yemek için, şehrin en işlek restoranına buyur edildik.

Yine Vali Mustafa Tutulmaz Bey’in öncülüğünde, İl Turizm ve Kültür Müdürlüğü binasında şairlerin şiir okumaları ve bilhassa ozanların esprili atışmaları heyecanlıydı.

Dönüşte Botan çayını ve Botan vadisini de seyreyledik ayrıca. Otobüsümüzde şairlerin mikrofonla şoför mahallinde sırasıyla şiir okumaları da güzeldi nitekim.

Akşamleyin TPAO sosyal tesislerinde geceye renk katması bakımından, Aşık Pınari ile Aşık Kurbanoğlu’nun atışmaları daha da güzeldi.

Sağ olsunlar Ecir Bey’le Şahin Mutlu Bey, mükemmel bir âlicenaplıkla mükemmel bir misafirperverlik sergilediler mütemadiyen.

2. Gün Batman Müftülük Camiinde Cuma namazının edası ve Kültür merkezinde dereceye giren şairlerin ödül töreniyle panel… Aynı günün akşamına Musiki Cemiyeti’nin Türk Sanat Müziği icrası… Gecenin geç saatlerindeyse İzgi Turhal otelinde içe dönük şairler faslı başlıyordu bu seferde…

Kimler yoktu ki fasılda… Eskişehir dolaylarından Ersin ve Şerife Gündoğdu çifti, Fikret Görgün, Halil Gürkan, Ulvi Yürük, Kadir kaya; İstanbul’dan Aşık Kurbanoğlu, Taner Karataş, Salih Özel Nebioğlu, Yusuf Bilge Büyükboyacı; Çorum’dan Halit Yıldırım, Gaziantep’ten Hasan ve Gülşen Gazel kardeşler; Tokat’tan Hasan Akar ve güzide eşi, Çanakkale’den Mustafa Berçin; Adana’dan Mansur Ekmekçi, Aşık Cevati, Müzisyen Doğancan; Afyon’dan Udî Mustafa Karaer ve oğlu Ali Osman Karaer; Van’dan Yaşar Bayar ve güzide eşi; Hatay’dan Şahamettin Kuzucular ve Mehmet Demirel; Kahramanmaraş’tan Arif Sarıtürk, Celil Çıngır, Tayyip Atmaca, Yasin Mortaş, Aşık Pınari ve bendeniz Ahmet Süreyya Durna. (Sehven hatırlayamadıklarımdan özür dilerim)

3. Günün sabahına Mardin seyahatine zinde başlamıştık. Kolay değildi medeniyetler şehri Mardin’i bir güne sığdırmak…  Başlı başına bir sanat abidesi hüviyetini taşıyan Kasımiye medresesi… Hâkim tepeden şehrin otantik yapısı ve tarihi dokusu… Arnavut taşlarıyla döşeli dar caddeler, ara sokaklar ve taş duvarlar… Hayranlıkla gezdiğimiz Mardin müzesi, bizleri maveraya götürürken; çok şeyler fısıldıyorlardı kulaklarımıza.

Şehir, geçmişten günümüze değin varlığını sürdürürken; Eski ve Yeni Mardin şeklinde kategorize edilmekteydi.

Medeniyetlerin beşiği sayılan yorgun şehrin siluetini arkada bırakırken, dönüşte aynı oranda ve paralel geçmişiyle bilinen Midyat ilçesinde soluklandık bir hayli. Süryanilerin dünyaca ünlü ve bir nevi papaz yetiştirme okulu mahiyetindeki Mor Gabriel Manastırına uğradık topluca. Burası geniş bir alana yayılmış çok yönlü ender manastırlardan.

Esasında Ilısu Barajı altında kalacağı söylenen Hasankeyf’e daha çok zaman ayırmamız gerekiyordu, fakat zamanın azizliğine uğradık ne yazık ki!.. Ancak Dicle nehriyle adeta özdeşleşmiş Errızk Camiini dışarıdan izledik. Çift merdivenli minaresini ve stilize yazılarını; haricen kale bölgesinde mevcut bulunan 4 binin üzerindeki mağara evleri gezme fırsatını kaçırdık.

Gerçi buralar benim defalarca gezip gördüğüm yerlerdi, lakin ilk defa gelenler için bir kayıptı görmemek.

Ve tekrar Batman…

İzgi Turhan Otelinde bölgeye has ve damak tadına uygun akşam yemeği vardı. Müzik ziyafetiyle de program fevkalade taçlandırıldı.

Türkülere konu olan tarihi Malabadi Köprüsü kalmıştı geride, şairleri bekleyen… Ertesi gün buraya giden şairler, asırlara meydan okuyan taş köprüyü görünce uzun süre hayranlıklarını gizleyemediler.

Daha sonra birbirleriyle vedalaşan şiirin ustaları, doyumsuz bir haz ve temenniler eşliğinde buradan ayrıldılar.

Biz ise aynı hat üzerinden, Adıyaman“Cendere Köprüsü”ne doğru ilerliyorduk.                                                                                                          

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri