Allah nasip ederse haftaya bugün ‘Kurban Bayramını’ idrak edeceğiz. Gazetemizin haftalık olması, Kurban Bayramından önce çıkan en son sayının elinizdeki sayı olması nedeniyle Bayram yazımı bir hafta önceden yazmak zorunda kaldım.
Pahalılık, terör, Suriye ve Suriyelilerin dışında başka bir şeyin konuşulmadığı şu günlerde Bayramdan bahsetmek, Bayram havasına girmek, Bayramı yaşamaya başlamak bence çok daha güzel. Bu vesileyle Tüm Muhammed Ümmetinin Mübarek Kurban Bayramını kutluyorum. Yediden yetmiş yediye bütün Müslümanlara sağlıklı, mutlu ve hayırlı Bayramlar diliyorum…
Atamız Hz. İbrahim’in teslimiyeti ile başlayan ve sonrasında Allah’a inananlara farz kılınan Kurban ibadetinin muhtevası ne yazık ki yaşadığımız çağın zorlamaları ile her gün aslından biraz uzaklaşıyor ve gittikçe başka bir hale bürünüyor. Bu duruma; kurban kesenlerin Hz. İbrahim de tezahür eden teslimiyet ruhundan gittikçe uzaklaşmalarının yanında kurbanın alınmasından, kesilmesine kadar pek çok şeyin değişmesinin de etkisi oluyor.
Çocukluğumuzda bir kaç hafta evvelden alınan kurbanlığı kendi ellerimizle besler, sever, ona bir isim bile verirdik. Ninelerimiz ve annelerimizle birlikte yıkar, temizler, bir gelin gibi süsler, kına bile yakardık. Bayram sabahı erkenden kalkar, öper, sever ve koklardık. Avucumuza aldığımız tuzdan yalatır, biraz yem yedirir biraz su içirir, Bayram namazını kılmak için mahallemizin camisine giderdik.
Bayram namazı huşu ile kılınır, Bayram hutbesi can kulağıyla dinlenir, hutbe bittiğinde namaza gelen konu komşu ile bayramlaşılır ve evlerimize geri dönerdik. Tüm aile fertleri oturma odasına toplanır, önce babanın sonra annenin ve daha sonra küçükler büyüklerinin elini öperek ve bayramlaşılırdı.
Bayramlaşma bitince hep beraber kurulan kahvaltı sofrasına oturulur ve kahvaltı yapılırdı. Çocuklar kahvaltılarını alel acele yapar ve evin bahçesinde bağlı bulunan ve biraz sonra Allah rızası için kesilecek olan kurbanlıkların yanına giderlerdi. Kesim öncesi biraz daha sever biraz daha okşarlardı.
Kahvaltısını bitiren evin erkekleri hep beraber bahçeye çıkarlar ve Allah’ın emrettiği gibi Allah’ın rızasına uygun olarak kurbanlarını keserler ve küçük erkek çocukları da kurban kesimini baştan sona izler ve kesime bizzat katılırlardı. Allah için kestiğimiz kurbanlık bizden birisi olurdu…
Evladımızı yatırmazdık bıçağın altına ama çok sevip benimsediğimiz, bize ait bir şeyden vazgeçerdik Allah’ın rızası için. Şimdilerde ise hiç tanımadığımız, bir kez bile sevmediğimiz, hatta görmediğimiz kurbanlıkları yine hiç görmediğimiz, tanımadığımız, birilerine kestirmeye başladık. Olsun, Allah eksiğiyle noksanıyla ibadetlerimizi kabul etsin inşallah. Her türlü olumsuzluklara direnmeliyiz.
Mümkünse kurbanlığımızı kendimiz alıp, kendimiz kesmeliyiz. Kestiğimiz kurbanın üçte birini kurban kesemeyen fakir fukaraya ellerimizle dağıtmalıyız. Üçte birini amcamız, dayımız, halamız ve teyzemiz ve onların eşleri ve çocuklarıyla birlikte yemeliyiz. Üçte birini ise kendimize ayırmalıyız.
Bayram bahsini bayram nedir sorusuna verilebilecek bir cevapla bitirelim. ‘Bayram nedir?’ sorusunun onlarca farklı cevabı olabilir ama bayram ne değildir diyecek olursanız cevap tek gibi geliyor bana: Bayram tatil değildir! Bayram süresince koşturmalı, mahzun gönüllere girmek için çabalanmalı, yorgun düşülmeli, gidilecekse bayramın bittiği gün tatile gidilmeli…
Mutlu ve huzurlu nice bayramlara erişmeniz dileğiyle hoşça kalın…