Aslında Bekir Coşkun, sadece bir isim. Onun gibi günümüzde yaşayıp, Orta Çağ karanlığında yaşayanlar gibi düşünmek, onlar gibi yaşamak ve onlar gibi bir hayatı, ülkeye egemen kılmak için uğraş veren az değil.
Aslında bu tür yazarların değil, bu tür fikirlerin neslinin çoktan tükenmesi lazımdı ama “hayatta kalma” mücadelesi veren, türünün son örnekleri, gelişmeye, çağdaşlığa, demokrasiye ve ilerlemeye karşı direniyor.
Kendi kendilerine direnseler sorun yok, bizi de karanlığa çekmek için didinip duruyorlar.
Hayata kendi penceresinden bakanlar, insanları “tek tip” görmek istiyor.
Herkesi inançsız, amaçsız, gayesiz, belki de, sadece bir hayvan gibi otlamasını istiyorlar.
Bir insan namaza durduğunda ifrit oluyorlar; çünkü namaz kılmam gerektiğine inanıyorlar.
Bir başkasının inancının olabileceği, bu dünyada farklı dinlerin, farklı mezheplerin, farklı renklerin, farklı kültürlerin de olabileceği akıllarına gelmiyor.
Onlar, insanları makine sanıyor; bir robotu programlar gibi programlanacağına inanıyorlar.
Lafta demokratlar ama asla bir başkasının inancına, düşüncesine, herhangi bir fikrine dahi tahammül edemiyorlar.
Tıpkı Orta Çağ’daki gibi…
Anlamsız yasaklarla dolu bir ülke istiyorlar.
Kilise’nin yerini “Kemalizm” alsın istiyorlar ve Kemalizm’in “dar” öğretisinin hayata hâkim kılınmasını arzuluyorlar.
Orta Çağ’da yaşadıklarından, 21’inci yüzyılı sindirmeleri mümkün olmuyor.
Ne barışı, ne huzuru, ne de kardeşliği istemiyorlar.
İnsan haklarının olması, Orta Çağ’da hükümran olmalarına engel oluyor; insanların hak isteyemeyeceği, ancak kendilerinin layık gördüğü ölçüde verileceğine inanıyorlar.
Demokrasiyi beğenmemeleri, halkın kendilerini hesaba almaması nedeniyle…
Orta Çağ’a dönmek istemeyen halk, farklı partilere destek veriyor ama asla kendi düşüncesini iktidar etmiyor.
Bu da onları çıldırtıyor…
Bekir Coşkun da sürekli çılgınlık halleriyle boğuştuğundan olmalı, bu defa iğrenç şekilde başörtülü devlet erkânına, çalışanına ve öğrencisine dil uzatıyor.
Coşkun, Orta Çağ kafasıyla eline kalemi almış Yeni Türkiye’yi eleştiriyor.
Sokakların tesettüre büründüğü,
Muhteşem Yüzyıl kadınlarının devlet protokolünden daha zarif olduğunu,
Üniversitelerin kapısından çıkanların Orta Çağ’dan geldiklerini falan filan saçmalamış.
Bekir Coşkun’u ileriye götüremeyeceğim, çünkü kafası basmaz ama geriye götüreyim…
Bir an için gözünü kapatsın ve cumhuriyet dönemine gitsin…
O çok sevdiği döneme…
Ve halen o döneme dönme mücadelesi verdiğini de esas alırsak, gözünü kapattığında neler görebileceğini kendisi iyi bilir…
Ama yaşını da düşündüğümüzde, yardımcı olmakta, hatırlatmakta fayda var…
Şimdi kapat gözlerini Orta Çağ’da yaşamayan Bekir Coşkun…
Kendi ülkesi için mücadele eden, cepheden, cepheye koşan insanların, yurdu düşman işgalinden kurtardıktan sonraki “yaşama savaşını” düşün…
Düşman yurdu işgal etseydi, önce dilini değiştirirdi belki…
Sonra inancına karışırdı, ezanına Kur’an’ına ve ibadetine…
Belki kıyafetine karışırdı, belki sakalını keser, saçını yolarlardı…
Böyle bir ülke düşün, derinlere dal.
Savaş bitmiş, cumhuriyet kurulmuş ve ülke “huzura” kavuşmuş, kendi milletinin kahramanca mücadelesiyle…
Ve o kahramanlar, başına şapka takmadığı için darağacına yollanıyor…
Ezanı “olduğu gibi” okuyanlar ipte sallandırılıyor.
Kur’an-ı kerim okuduğu için kellesi uçuruluyor.
Kadınların örtüsü çekip alınıyor, devlet erkânın eşlerinin “açılması” şart koşuluyor ve bizzat örtüleri çekip alınıyor…
Dilleri değiştiriliyor. Bir gün önce âlim olanı, bir gün sonra “kara cahil” durumuna düşürüyor…
Herkesin “palyaço” gibi giyinmesi isteniyor, tek tip ve komik…
Herkesin aynı düşünmesi, aynı şeye inanması veya inanmaması “yasal zorunluluk” haline getiriliyor ve cezası kelle…
Tabii Orta Çağ olmadığından giyotin bulunmuyor ama bunun için yurdun dört bir yanına darağaçları kurmak zor olmuyor.
Hatta yetmeyince koca bir şehri, içinde yaşayanlara bakmadan bombalıyor…
İnsanlar düşünemiyor, düşündüğünü açıkça söyleyemiyor. Üç kişi bir araya geldiğinde tutuklanma sebebi sayılıyor.
Kimliklerini gizliyor insanlar, inançlarını gizliyor, ibadetlerini gizli gizli yapıyor…
Sarı Gelin türküsü söyleyen kesim çoğalıyor; “Türk” olmayan ve “gayrimüslim” olanların “ceza hanesi” kabardıkça kabarıyor, taş kırmayla ceza tahsiline gidiliyor…
Tabii Orta Çağ olmadığından giyotin bulunmuyor, şimdi de yok.
Eğer olsaydı, Bekir Coşkun gibi düşünenlerin, omuzlarının üstüne başının bulunması garanti edilemezdi.
İyi ki bu fosil düşünceler bu ülkede iktidar olmuyor.
Yoksa Orta Çağ karanlığı, bir kez daha ülkemizde yaşama şansı bulur. Allah muhafaza…
Tweetimden seçmeler
Tarihi mimarisini koruyamayan kentler, tarihi bir gelecek inşa edemezler.