Geceden başladı yağmur. Sabahleyin tertemizdi hava. Geceki duman kirinden eser kalmamıştı. Pencereye yaklaştım. Başımı cama yasladım. Çok güzel görünüyordu dışarısı. Masmavi bir gökyüzü, hafif hafif döküş türen ve insanı sokağa davet eden bir yağmur yağıyordu.
İlk işim pencereyi açmak oldu. Mis gibi çam kokusu doldu odama. Çam kokusu, kuş sesi ve huzur veren bir serinlik girdi içime. Başkalarını bilmem ama gün güzel başlamıştı bence. Ben yağmuru severim. Ocaklar yıkan, önüne ne gelirse alıp götüren türünü değil. Ahmakıslatan cinsi var ya, işte o benim sevdiğim.
Aylardan beri hasret kaldığım bir keyifle başladım güne. Açık camdan yüzüme vuran o huzur veren serinliği ve mis gibi çam kokusunu içime çekerek; “Allah’ım sonumuzu hayır eyle. Yağan rahmet, insanlarımızın tüm dertlerini alıp götüre. Anaları ağlatan, gencecik gelinleri dul, ufacık yavruları yetim bırakan terör belasını silip süpüre. Suriyeli mazlumların çektiği ıstırapları sona erdire. Hastalara şifa, borçlulara eda nasip eyleye” diye dualar ettim. Seher vakti kalpten yapılan dualar kabul olunurmuş. Eyvallah, bende duamı kalpten, inanarak yaptım.
İnşallah kabul olur derken içimden, bizim hanımın uykulu ve kızgın sesiyle; “Kapat pencereyi bey, buz gibi oldu oda. Üşütüp hasta olacaksın. Kız üşütmüş zaten, bademcikler ceviz kadar olmuş nerdeyse. Bir kaşık çorba koydum önüne onu bile içiremedim. Bir eve bir hasta çok bile. Birde sen hasta olma başıma vallahi çekemem” diye sokranmasıyla daldığım hayal âleminden geri döndüm odaya.
Bu sene var senesiydi
Bu sene var senesiydi. Her şey çok boldu. Meyvede, sebzede gözümüzü de gönlümüzü de doyurdu. Ama hiçbir şey ucuz değildi. Cevizin tanesi 35, 40 kuruştan satıldı. Bir başka deyişle bir somun ekmek (70 kuruş) ile ancak iki adet ceviz alınabildi. Her şey ateş pahasıydı denilebilir.
Şuan zeytin toplama zamanı. Zeytinde de bu sene var senesi. Bilirsiniz Maraş’ımızda zeytin bir sene mahsul verir bir sene vermez. Bu sene mahsul verdiği sene, buna rağmen yeşil turşuluk zeytinin kilosu 4 ila 5 liradan satılıyor. Ne diyelim Allah malı olanlara birazda merhamet versin. Fakir fukaranın halinden anlamayı nasip etsin. Fakir fukaranın duasının ne anlama geldiğini idrak ettirsin…
Bakanımız var, sevinelim mi?
Elbette sevinelim. Uzun yıllardan sonra yeniden bir bakanımız oldu. En son 2002 yılında DSP-MHP-ANAP Koalisyon hükümetinde Devlet Bakanı olarak Sayın Ali Doğan görev yapmıştı. Sayın Ali Doğan çok kısa süren bakanlığı döneminde gerçekten insanüstü bir gayretle çalışarak doğduğu şehre, Kahramanmaraş’ımıza büyük hizmetler yapmıştı. Bu hizmetlerinden dolayı kendisini her zaman hayırla yad ediyoruz.
Sıra Sayın Mahir Ünal’da. Gurup Başkan Vekilliğinde gösterdiği performansı bakanlık koltuğunda da gösterebilirse kimsenin kuşkusu olmasın; adı Kahramanmaraşlı unutulmaz siyasetçiler arasına yazılacaktır. Yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mahir Ünal 7/24 çalışan bir siyasetçidir. Genç ve enerjik birisidir. Kahramanmaraş’taki kültür varlıklarını çok iyi bilmektedir. Sık sık ‘Saklı Kent’ diye takdim ettiğimiz, ‘Şiirin Başkenti’ diye isimlendirdiğimiz, yayla ve göl turizminde bir numara olması gerek dediğimiz Kahramanmaraş’ın başına talih kuşu konmuştur. Senelerin ihmalini yaşamış olan Kahramanmaraş’ımız için müjdeli günler başlamıştır. Sayın Bakanımızın döneminde yer altındaki tarihi eserler(özellikle bağlarbaşı ve Dulkadiroğlu Mahallelerinde bulunan mozaikler) yer üstüne çıkartılır. Kahramanmaraş, turizm firmalarınca tur güzergâhına alınır. Menzelet, Sır, Güvercinlik Baraj gölleri ve Başkonuş, Yedikuyular ve Yavşan gibi yaylalarımızın çevre düzenlemeleri yapılır ve yerli ve yabancı turistlerin hizmetine açılır diye düşünüyorum.
Bu vesileyle Sayın Bakanımız Mahir Ünal Beyefendiye canı gönülden başarılar diliyorum. Dualarımız Sayın Bakanımızladır. Allah Yar ve Yardımcısı Olsun. Âmin, Taha ve Yasin…