“Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır.”
Bunu ben söylemiyorum, İngiliz politikacı John Acton söylüyor. Şöyle bir düşünün, size her şeyi yapabilme yetkisi verseydim ne yapardınız? Üstelik bu öyle bir güç ki, kimse sizden hesap sormayacak. Eğer soruyu, “her şeyi fütursuzca yapardım” şeklinde cevapladıysanız vay halinize. Çünkü güç, kötülük yapabilecek imkânınız varken kötülük yapmamayı tercih etmektir. Aynı şekilde güç, zor şartlar altında dahi iyiliği yapabilmektir. Rahmani güç budur. Şeytanın da adına lanet!
Hemen gücünüze gitmesin, daha güç bahsine yeni başlıyoruz.
Bir büyüğüm derdi ki, “Belediyeler kendi muhitinde her şeyi yapmakla mükelleftir: sadece adam asamaz ve para basamaz.” Ne kadar yerinde bir tespit. Belediyeler, taşranın devletidir. O kadar önemli bir müessesedir ki, eğer başına yanlış adamı seçerseniz yandınız demektir.
Örnek vererek anlatayım ki kafanızda iyice canlansın.
Evinizden çıktınız, kapı eşiğindeki yolu belediye yapıyor. Yürüdünüz bir konteyner gördünüz, çöpleri belediye topluyor. Yoldan karşıya geçeceksiniz, trafik ışıklarını belediye takıyor. Yaya geçidine çıktınız, çizgilerini belediye çekiyor. Refüjdesiniz, ağaçlandırmasını belediye yapıyor. Bir cenaze arabası görüp Fatiha okuyuverdiniz, belediyenin aracı o. Üzerinde en sevdiğiniz filmin posteri olan bir pano gördünüz, onu da belediye taktı. Bir hayrat gördünüz elinizi yıkayacaksınız, suyu belediye veriyor. Su içerken bir köpek kovaladı, belediye topluyor. Korkutucu bir dilenci peşinize takılıp sizden para istedi, işlem yapmak belediyenin işi. Parayı vermediniz sizi darp etti, kamera kayıtları belediyede. Bir şehirde, aklınıza gelen hemen her şeyi belediye yapar. Bu güç hırsından kötü insanlar iştahlanır belediyeye.
Kahramanmaraş’ı her gün takip ediyorum.
Gurbet eldeyim diye, biricik memleketimden, medarı iftiharımdan uzak mı kalayım efendiler? Mümbit şehrimde, 11’i ilçe ve 1’i büyükşehir olmak üzere toplamda 12 belediye var. Bu belediyelerin başkanını seçmek bu defa her zamankinden daha önemli. Dünyanın işi var Kahramanmaraş’ta. İmar sahaları tespit edilecek, yapı stoku gözden geçirilecek, merkezi idarenin kapıları aşındırılacak, hasarlı alt ve üstyapı onarılacak, yatırım maliyetleri için yeni finansmanlar bulunacak, yapılacak da yapılacak… En az paraya en çok işi bekliyor insanımız. Aşılması gereken o kadar engel, koşulması gereken o kadar yol var ki… Bu risk ve zorluklara rağmen her gün yeni birinin aday adaylığının haberlerini hayret ederek okuyorum. Hele bazı isimleri görünce tüylerim ürperiyor… Bazıları kifayetsiz muhteris lafının tam karşılığı. Allah şerlerinden emin eylesin memleketimi.
Seçime daha 3 ay var. Tabii yerseniz.
Bu şehrin siyasi dinamiklerini bilen hemen herkes siyasi tercihlerini de kestirebilir. Sandık elbette seçimden çıkacak neticenin tek adresidir. Ancak olmuş olanlar, olacak olanların da müjdecisidir. Tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Bence seçimin sonucu Merkez Spor Kompleksi’ndeki temayül yoklamalarından ve Şekerdere’denin sonundaki bir binada yapılan kulislerden çıkacak neticeden çok da farklı olmayacaktır. Çünkü şimdiye kadar olmamıştır. Dolayısıyla başkanımız kim olacak diye endişelenmeyin. Adayınız belli olduğunda, başkanınız da belli olur.
Fakat endişe ediyorum.
Ya körün daşığımı kifayetsiz bir muhteris aday olursa? Olamaz! Buna izin veremem, veremezsiniz, vermemelisiniz. Çok büyük badireler atlattık. Tam her şeyin üstesinden geliyor, düzlüğe çıkıyor gibi olduk dünyanın en büyük afetini yaşadık. Bu şehri idare etmeye talip olan kişi, belediyenin verdiği yetkiye dayanmalı. Eğer yetkiye, güce dayanamaz, nefsine meylederse kaybedeceğimiz beş senemiz, en azından 100 yılımıza mal olacaktır. Dolayısıyla iyi bildiğiniz kim varsa, gittiğiniz her yerde adını yüksek sesle telaffuz edin. Kötü bildiklerinizi de her şeye rağmen feryat figan şikayet edin. Edin ki, cesaret bulup zaten bitap düşmüş Maraş’ımızın sırtına bir de o binmesin.