Bu eylem Türkiye’den değil. Arap Baharını kışa çevirenlerden de değil. Darbeye destek veren ve katillerin cinayetlerini sürdürmesi için yapılan bir eylem de değil.
Bu eylem Gezi’de masumane başlayıp, tencere tava çalarak darbecileri göreve çağırmak da değil.
Taksim’de halka huzur vermeyenler de değil.
Molotof atmak yok bu eylemde…
Esnafın dükkânını dağıtmak, yakmak, yıkmak, talan etmek yok.
Evlerin kapılarını vurup, “uyanın lan uyanın” diye gecenin üçünde, dördünde rahatsız etmek yok.
Çocukları korkutmak, kadınları yerlerde sürüklemek yok.
Taş atmak, kaldırımları sökmek, çiçekleri koparmak, camları aşağı indirmek de yok.
Gözlerinde kin ve nefretten kızartmak da yok.
Öfkeyle yumruk sıkmak, halkın tercihine karşı durmak da yok.
Demokrasi isterken, antidemokratik yöntemlerin hayata geçmesi için verilen bir mücadele de yok…
Bu eylem farklı…
Otopsi raporuna bile inanmayıp, otopsiyi kendilerinin yaptığı eylemcilerin eylemi hiç değil.
Onuru olan cüppelerini giyinip, onursuz bir şekilde “ordu göreve” diye çocuklar gibi pankart açmak da değil.
Ülkede olmayanı olmuş, olmuşu da hiç yokmuş gibi gösteren “uslanmaz muhalif” tavrındaki eylemler de değil.
Bu eylem, atılan demokratikleşme adımının geri tepilmesi de değil.
Her gün farklı ocaklara düşen ateşin sönmesi için terör sorununu bitiren adıma karşı duran bir eylem de değil.
Barış olmasın diye sokağa çıkmak değil bu eylem.
Bu eylem, kardeşlik olmasın, savaş sürsün, Kürt-Türk-Alevi-Sünni çatışması yaşansın diye meydanlara kılıf uydurarak çıkmak da değil.
Bu eylem, 1923’e dönme özlemiyle dolu olanların, baskı ve zulmü sürdürme çabaları da değil.
Bu eylem farklı…
Özgürlük var bir defa…
Tepki, aslına uygun bir halde…
Hem de aradan geçen kırk yıla rağmen…
Bayram olarak kutlamadıkları bir darbeyi 40 yıldır anıyorlar.
Yine andılar…
Şili’de…
Darbede kurban verilen insanlar vardı.
Sokaklarda öylesine yatıyorlardı.
Cansız bedenlerini vermişlerdi özgürlük için.
Onursuz yaşamamak için, onurlu ölümü seçmişlerdi.
Sokaklar ceset doluydu, kadın, erkek, genç, yaşlı ve çocuk…
Tıpkı yerde yatan o insanlar gibi uzandılar yere…
Kaldırım boyunca uzun bir canlı ceset oldular.
Başkent Santiago’nun ana caddesinde bin kişi kadar insan birbirinin ardına yatarak diktatör Augusto Pinochet döneminde kaybedilenleri andı.
Toplam 11 dakika sürdü…
11 dakikada, ölenlerin yerine geçildi.
Onların boş yere ölmediği anlatılmaya çalışıldı.
Darbelere karşı duruşu yatarak yaptılar.
Darbelerin iğrençliği, insanlara yaşam hakkı tanımadığı anlatıldı.
Bu eylem için de bir çağrı yapıldı.
Sanatçıydı bu da…
Ama sanatını, halkın esir olması adına değil, özgür olması, özgürlüğünü sürdürmesi adına kullanmıştı.
Şilili oyuncu Maria Jose Contretas, “Yatan Adam Zinciri” için yaptığı çağrı karşılık buldu.
Ne tazyikli su oldu, ne gaz sıkıldı.
Ne tomalar geldi, ne tomaya taş atanlar vardı.
Ne çatıya çıkanlar vardı, ne çatıdan düşenler…
Ne gençleri ölüme götürenler vardı, ne de ölümlerin olmasını arzulayanlar…
Bugün 12 Eylül…
Türkiye’de darbecilerin borusunun öttüğü zamanlardan bir zaman….
İşkencelerin, zorbalıkların, iğrençliklerin, onursuzlukların ve şerefsizliklerin hüküm sürdüğü zamanlardan bir zaman…
Ve meydanlara çıkanlar, demokratik bir şekilde seçilene karşı duruyor, darbecilere sırtını dayayarak…
Ne acı değil mi?
Tweetimden seçmeler
Cumhuriyet, Aydınlık, Taraf ve Sözcü, Ahmet Atakan'ın katilini bulmuş.
O zaman bundan böyle cenaze otopsilerini bu gazeteler yapsın!