-Bütün bankalara ve bireysel müşteri temsilcilerine-
Artık dayanacak gücü kalmamıştı, bu nasıl bir şehirdi böyle. Sabahtan beri aradığı adresi kime sorsa bilmiyor, elinde ufak kâğıda çiziktirileni de zaten kendisi okuyamıyordu.
Birkaç ay olmuştu İstanbul’a geleli. Kiralık ev tutmuş, yerleşmiş, emekli maaşıyla bir kendisi bir de hanımı gül gibi geçinip gidiyor, hiç kimseye muhtaç olmuyorlardı. Bacanağı evini tarif etmişti, hazır Üsküdar’a uğramışken, yanına gidip, bir çay içmek istemişti. Hem muhabbet eder, hem de memleketten havadis alırdı.
Ama sabahtan beri aradığı adresi bir türlü bulamamıştı. Terden sırılsıklam olmuş, kalbi küt küt atmaya başlamıştı. Şu adresi bulsa, rahat edecekti.
Sağa bakıyor, sola bakıyor, tabelaları okumaya çalışıyor, elindeki küçük not kâğıdını da, düşmesin diye sıkı sıkıya tutuyordu. Kendisini uzaktan izleyen garip olduğunu anlar, bir adres sormak istediğini de bilirdi. Amacı bu kadar belli bir gidiş olmazdı.
Ama artık dizlerinde takat kalmamış, soluklanmak için bir yere çömelmesi gerekti, hem de hemen. Sırtını duvara verdi ve çömelir vaziyeti aldı. “Oh be dünya varmış” dedi kendi kendine, kasketini çıkardı, terini sildi. Elinde tuttuğu kâğıdı bir kez daha kontrol edecekti ki, “Hooop bey baba” sesiyle kendine geldi.
Elbisesinden güvenlik görevlisi olduğu anlaşılan genç, yaşlı adama doğru hızla geldi ve orada oturamayacağını söyledi.
“Burası ne söğüt gölgesi, ne çınaraltı, ne iskele, ne sancak, ne kale burcu”
-Ben onları şey etmedim, bir adres şey edecektim”
-Uzatma bey baba, bankanın önünü kapatma, Alimallah BeDeDeKa tepemize biner!
Adam istemeyerek de olsa dizlerini tuta tuta doğruldu ve elindeki kağıdı güvenlikçiye uzatarak, son bir ümitle, “bir adres şey edecektim..” dedi.
Güvenlikçi lafı ağzına geri soktu, “müşteriye engel olma bey baba, şöyle sağa kay”
Adam elindeki kâğıdı uzattı ama arkasından gelen müşterilerle bir anda kendisini ‘sıramatik’in önünde buldu.
Genç bir kız, “yardım edeyim amca” diyerek, yaşlı adama bir sıra aldı ve oturacağı yeri gösterdi.
İçerisi hayli serindi. Sıcaktan da bunalmıştı, kapı önünde oturmasına müsaade etmemişler ama bak, ne güzel serin yerde, şık koltukta oturacak, soluklanacaktı. Bak bu iyiydi işte. Amcanın yüzüne renk geldi, gülümsedi. “Ne iyi insanlar var şu dünyada” diye içinden geçirdi. Sonra kendisine kızdı da, güvenlikçiye içten içe kızmıştı. Hâlbuki genç adam iyiliğini istiyormuş.
Elindeki not birdi, ikiye çıktı şimdi. Bir ona baktı, bir buna. 252 yazıyordu, genç kızın eline tutuşturduğu kâğıtta. Küçücük şeyler de yazıyordu ama okuyacak göz neredeydi?
Yaşlı adam bunu umursamadı, biraz soluklanıp gidecekti.
Arada bir dıt sesi geliyor, dijital ekranda numaralar yazıyordu. Yaşlı adamın ilgisini çekti, sıraları takibe başladı. Derken 252 yazdı. Yaşlı adam bir ekrana, bir elindeki kâğıda baktı; “Şunlara bak yav, elimdeki numarayı bile biliyorlar, Allah Allah” deyip, gülümsedi ama yerinden kıpırdamadı.
Bir daha dıt sesi geldi, bir daha. Vezneye yaklaşan olmayınca görevli hanımın akustik sesi duyuldu; “252 numara, 252 numara”
Deminden beri yanında oturup, yaşlı adamın sıra numarasına, kaçak gazeteye bakar gibi bakan genç adam, dürterek, “amca seni çağırıyorlar” dedi. Yaşlı adam, “beni niye çağırsınlar evladım, ben bir adres şey edecektim, var sen işini gör” dedi ama genç adam, sıranın kendisinde olduğunu söyledi. Hem hak yemezmiş, yaşlı başlı adamış sonuçta, sırası olmazsa da sırasını seve seve verirmiş. Daha bir sürü şey söyledi, haktan, hukuktan, koalisyondan, iktidardan, muhalefetten, sağdan, soldan bahsetti ama yaşlı amcanın bütün bunları anlayacak ne takati, ne de zamanı vardı. Sıra kendisindeydi, bir koşu işini halletmeliydi, bir işi de yoktu ama olsun.
Yaşlı adam iki elinde iki kağıtla veznedar hanım kıza yaklaştı, “bir adres şey edecektim..”
-Amca emeklisiniz değil mi?
-He kızım emekliyim ama ben bir adres şey edecektim diye elindeki kağıdı uzattı.
Banka görevlisi kağıda bakmadı, çok kağıt görmüş olmalıydı, kağıda karşı karnı toktu yani.
-Maaşınızı bizden alın, bakın size ne hediyeler vereceğiz.
“Hediye” lafını duyan yaşlı adam “olur” dedi, belli belirsiz bir sesle.
Veznedeki kız, yaşlı adamı hemen bireysel müşteriye yönlendirdi. Oradaki hanım kız da yaşlı adamı ayakta karşıladı, çayını söyledi, suyunu ısmarladı.
-Nüfus cüzdanınızı alayım, dedi genç kız.
Yaşlı adam ceketinin iç cebinden bir poşet çıkardı. Poşetin içinde lastikle sıkıştırılmış bir cüzdan, onun içinden de kimlik.
Genç kız yaşlı adamın işlemlerini yaptı, onlarca kâğıda imza attırdı.
-Tebrikler amca, artık bankamızın maaş müşterisi oldunuz dedi gururlanmasını bekleyerek.
Amca her zamanki tavrını değiştirmeden, “bir adres şey edecektim” dedi ama teşekkür etmeyi de ihmal etmedi.
Genç kız, “amca size bir hayat sigortası yapalım” dedi ve başladı sigortanın getireceklerini anlatmaya. Devlet de katkı sağlıyordu. Zaten yaşı müsaitti, 10 yılda tüm parayı alabilirdi, isterse ikinci maaşı olurdu. Ne ki ayda 200 lira verecekti, dilerse daha fazla.
-Bir adres şey edecektim dedi yaşlı amca ve başladı onlarca yeni imza atmaya…
-Artık hayatınız garanti altında dedi hanım kız, o anda çay geldi.
Çaycı, bey baba kaç şeker olsun derken, elindeki tepsiyi az daha düşürecekti, zor tuttu. “Gördün mü amca, zaten senden helva kokusu geliyor, elimde kalacaktın” diye sırıttı.
Yaşlı adam, “Sen ne diyorsun be, benim artık hayat sigortam var, bankanız düşünsün” dedi, hep birlikte bastılar kahkahayı.
Hazır gülmüşken, yeni bir gülmenin kapısını aralayan görevli memur, “amca sana bireysel emeklilik sigortası da yapalım” dedi.
-Ama ben zaten emekliyim kızım.
-Olsun amca, düşün ikinci bir maaşın var, ikinci bir gelir, eve giren daha çok para, istemez misin?
Kim istemezdi ki, yaşlı adam da istedi…
Ve başladı imzalamaya…
-Artık bireysel emeklilik sigortası sahibisiniz, tebrikler dedi genç kız. Zaten genel merkezden arayıp amcayı kutlayacaklarmış.
Genel merkez lafını duyan yaşlı adam biraz daha doğruldu, sırtındaki kamburluk da geçiyor muydu ne?
-Yenge hanımı da sigortalı yapalım mı, dedi genç kız amaca yine “Bir adres şey edecektim” dedi ve yine başladı onlarca farklı yere imza atmaya…
-Şimdi sizin evin sigortası da yoktur dedi genç kız.
Allah korusun ya yağmur yağar, seller akarsa, ya Arap kızı camdan bakarsa ya deprem olursa ya hırsızlar evi mesken tutarsa ya küçücük bir çıngı evi yakarsa…
Ama yaşlı adamın evi yoktu, kiradaydı, olsun canım kiraya da ev sigortalanırdı. Hizmette ne sinir vardı, ne sınır, ne de mazeret…
Yaşlı adam yeniden imzalamaya başladı, kendisini genel müdür gibi hissetti. Özel kalemi kendisine imza kartonuyla dev anlaşmaları imzalatıyordu.
-Aracınız var mı dedi genç kız, amca “bir külüstür” dedi sonra “bir adres şey edecektim”
Ve o külüstür artık emin ellerdeydi, onlarca yeni imzayla…
Şimdi amcanın krediye de ihtiyacı vardır, acil ihtiyaçlar için banka yanındaydı.
Birkaç imzayla kredi işi de tamamlandı, bir ek hesap, bir kredi kartı, yenge hanıma da bir ek kart…
Evin eşyaları sigortalandı, yaşlı amcanın kalan üç tel saçı, yenge hanımın kıyafetleri, iki çeyrek altını, bir küpesi, bir de yüzüğü…
Sonunda amca bir adresi şey edemeden bankadan çıktı, artık maaşını bu bankadan alacaktı. Bir aya kadar maaş kartı da gelecekti. Bak bu iyi olmuştu, bir adres şey edememişti ama olsun. Şimdi eve koşup, hanıma müjde vermenin tam sırasıydı…
***
Yaklaşık bir ay sonra yaşlı adam, maaşını çekmek için bankanın yolunu tuttu. Bu defa krem tuvaletini giyinmiş, saçını başını düzeltmiş, kasketi de atmıştı. O artık çok önemli birisiydi, her bir şeysi sigortalıydı.
Yine sıra aldı, yine sıra bekledi.
Kartı gelmişti, sıra da çabuk geldi.
Maaşını ATM’den alabilirdi ama veznedeki hanım kıza teşekkür etmesi gerekirdi. Çok yardımı olmuş, çok destek vermişti.
Sıra geldiğinde, yaklaştı, selam verdi ama hanım kızın amcayı tanır gibi bir hali yoktu.
-Buyrun amca işleminiz neydi?
-Maaşımı çekeceğim kızım.
-Bakalım, hımmm, hımmm, hımmm, hımmm
-Hımmm istemiyorum kızım, maaş istiyorum.
-Amcacığım, sen bütün parayı harcamışsın, şu kadar kredi kartına çekilmiş, şu kadar sigorta ödemişsin, sen bana 700 lira verdin mi tamamdır.
Yaşlı adam önce sarardı, sonra morardı, sonra simsiyah oldu ve bir anda patladı; maaşını ödeyelim dediniz peki dedik, ek hesap dediniz peki dedik, kredi kartı dediniz peki dedik, her bir yerimizi sigortaladınız peki dedik. Şimdi üstüne borçlu mu olduk?
-Yok amca korkma, bizim bankanın 300 lira promosyonu var, onu da biz eklersek, 400 liracık vereceksin, hemen korkma…
Yaşlı adam bir anda vezneden döndü, bireysel müşteride kendisine sigorta yaptıran genç kızın yanına doğru hızla ve öfkeyle yöneldi.
-Buyur amca, bir isteğiniz mi var?
Yaşlı adam delenmiş gibiydi, sürekli “şuramı da sigortala, buramı da sigortala” diye memur hanımın etrafında dönüp duruyordu.
Yaşlı amcanın son durumundan haber alamadım ama tahminime göre tedaviye çoktan alınmıştır, sigortalı olarak!
Tweetimden Seçmeler
Unutmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu, unutulması gerekenleri hatırladıkça daha iyi anlıyorum ya bir de her gün aklımıza gelse...