Geçen hafta; “AFŞİN’DE GÜREŞİN KÖKÜNE KEZZAP DÖKENLER KİMLERDİR?” başlıklı yazımızdan etkilenerek, (aynı zaman da kendisi de vaktiyle AFŞİN Tek Spor’da güreşmiş olan) Ömer Gürsoy’un gönderdiği yorum yazısını utanması gerekenlerin dikkatlerine sunuyorum.
Sayın hocam Önce selam ederim.
Sizin tespitinize parmak basacak olduğuna inandığım yazıyı yazdım Bizim bir atasözümüz var. “Bir köyde horoz çok olursa o köyde sabah geç olur diye”. Afşin’in durumunu bu atasözümüz çok güzel ifade etmektedir.
1980 yılında Afşin de Büyüğümüz Kulüp başkanımız “Sarı Adnan” lakaplı Adnan Özdemir’in büyük gayretiyle Afşin Tek Spor kulübü kuruldu. O yıllarda bizler Kahramanmaraş’ta güreş çalışıyorduk. Elimizden tutarak ekmek yememize vesile olduğu için ona ne kadar teşekkür etsek azdır.
Yalnız bizde onu hiç mahcup etmedik, Afşin de Tek Site Lokaline giden WC’nin önünde her gün eski ağır güreş minderlerini serip kaldırıp iki ay antrenman yapmıştık ki MTA’nın yaptırdığı Atatürk’ün doğumunun 100. yılı Turnuvasına katıldık. İki aylık bir takım olmamıza rağmen üç madalya alarak; İhsan Yücel, Metin Kaplan ve Ömer Gürsoy (ben) kürsüye çıktık.
O zamanlar Tek Genel müdürümüz Kamil Toktaş, bizim madalyaları görünce o kadar sevinmişti ki anlatamam. Hatta Tek’in dergisinde haber bile yapılmıştı. Genel müdürümüz Kamil Toktaş; “Çocuklar benden bir isteğiniz var mı?” diye sorunca, ben hemen öne fırlayarak; “Efendim bizim çalışmak için spor salonumuz yok. Bir salon istiyoruz. WC’nin önünde çalışıyoruz. Çalıştıktan sonra da, o minderleri toplamak çok zor oluyor” dedim.
Hemen Afşin-Elbistan Termik santralleri müdürü Sayın Sümer Ünal’ı arayarak, “Benim orada yirmi üç tane evladım var. derhalbir spor salonu yapın” talimatını verince, bizlerin sevinçten gözleri dolmuştu. O sevinçle Afşin Tek Siteye geldik ki, ne görelim! Salonun inşasına çoktan başlamış. Gözlerimize inanamadık doğrusu.
Hemen sitenin batı tarafına kireçler dökülmüş kazıklar çakılmış spor salonumuzun inşası biz daha Anka ra’dan dönerken yapılıyor olmasını sevinçle ve hayretle karşılamıştık. Tabii bizler de bir işçi gibi çalışarak demir, tuğla, çimento ve kum taşıdık gayretle.
Salonun dış kısımları bitince bu sefer iç kısımlardaki tahtaların çakılmasına da yardım ettik arkadaşlarla. Çok mutluyduk, çok güzel bir takımımız olmuştu. Tam bir kardeşlik havası vardı. 23 kişilik dev bir aileydik artık.
Daha bir sene bile olmamıştı ki Türkiye’nin dev kulüplerine kafa tutar hale gelmiştik. Hangi kulüpler yoktu ki o zaman… Ankara Şeker, Kayseri şeker, İskenderun Demir Çelik, MTA, Tofaş, Simtel, Otomarsan, İstanbul güreş ihtisas, Ankara ve Kahramanmaraş DSİ, Erzurum şeker, Yol spor, Konya Şeker, Konya TEK, Haliç Tersanesi, Mersin Çikobirlik ve daha ismini hatırlayamadığım dev kulüplerin arasından sıyrılarak; lig tarihinde Eskişehir’de yapılan ilk lig finalinde ilk üçe girdik.
Bu büyük bir başarıydı. Nereye gitsek hangi müsabaka olursa olsun minder karakucak bizim takımı görenler; “Aha Afşin TEK gelmiş” diyorlardı. Bu ifadeler de bizim hoşumuza gidiyordu haliyle. Tabi bu başarılar tesadüfî değildi.
Avni hocamızın araştırmacı merakı, hedefi, vizyonu ve misyonu vardı. O da Şanlı Türk Bayrağını Uluslararası şampiyonalarda dalgalandıracak şampiyonlar yetiştirmek istiyordu. Ona inanan, kendisinin seçtiği 23 seçkin pehlivan ile yola çıkmıştı. Bu esnada spor salonumuz bitmiş bizler harıl harıl çalışyorduk. Nereye gitsek hangi müsabakaya katılsak takımımız hep ilk üçe giriyordu.
Bir sezonda yanlış hatırlamıyorsam milli takıma 5 veya 6 kişi birden katılmıştık. “Güreş milli takım Kampını Afşinliler bastı” diye takılan koca ustalarımızın sözleri hala kulaklarımda çınlamaktadır. Artık Afşin tek güreş takımı rüştünü ispatlamış, 1980-1985 yılları arasında Türk güreşine damgasını vurmuştu. Ben ise 1983 yılında 3000 kişinin katıldığı Gazi Üniversitesi şimdiki adıyla BESYO nun sınavını Afşin tek takımında ilk kazanan olmuştum.
Tabi Türk güreşi 1980’li yıllarda “Alaylı” diye bilinen spor bir kesim tarafından yönetiliyordu. Ben bu makûs talihin değişmesi için okumam gerektiğini düşünerek, Türk güreşini ancak eğitimli insanların ileriye götüreceğine inanıyordum.
Avni hocam beni göndermek istemedi. O zamanlar çok kızmıştım. Şimdi bende bir Akademisyen spor bilimcisi Antrenör olarak düşündüğümde biraz hak veriyorum hocama. Emek vermişsin işlemişsin en son yapılan Cooper testinde birinci olmuşsun sen hoca olsan o sporcunu bırakır mısın? Bende bırakmazdım. Ama araştırır başka alternatifler bulurdum. Kayıt dondurma filan gibi vs.
O sene benim gençlerde yendiğim bir arkadaşım 57 Kg da Türkiye şampiyonu olmuştu. K.Maraş’ta yapılan her seçmelerde büyük bir fark atarak uzun yıllar Türkiye şampiyonasına Kahramanmaraş’ı Afşin TEK güreş takımı olarak temsilini sağladık.
Yalnız Artık bir kuşağın bayrak devir zamanı gelmişti. Ben Gazi BESYO da son sınıftaydım. Gözümde Afşin tütüyordu. Bana bu imkânı sağlayan o şirin ilçeye dönecek benim kitabi bilgilerimi hocamın pratik bilgilerini yoğurup yeni şampiyon olacak cevherlere aktarmalıyım diye düşünüyorken, takım arkadaş larımdan birinin bana; “Senin Afşin’e gelmenden Avni hoca çok korkuyor” dedi.
Ben şoke olmuştum “niye ki?” dedim. Avni hoca demiş ki; “Yarin Ömer okulu bitirir gelir bizim elimizden bu takımı alırsa hiç şaşmayın” demiş. hocamın bu ifadesi beni çok üzmüştü. Ben Afşin tek’e hocamın üzerine gelmek için değil, hizmet etmek için gelecektim. Çünkü ben Afşin TEK sayesinde Üniversite okumuştum. O günden sonra bir daha da hiç Afşin’e gitmedim.
Yaklaşık 17 yıl sonra Afşin Festivaline TGF tarafından temsilci olarak görevlendirilmiştim. Çok sevinçliydim. Eski arkadaşlarla buluşacak eski günleri yad edecektik. Ama hayali sukuta uğradım.
Bir araya gelelim diye uğraşmama rağmen; “O ben onunla konuşmuyorum, öbürü ben onun olduğu yere gelmem” şeklinde ifadeler duyunca şoke olmuştum adeta. Neyi bölüşemiyorlardı şu üç günlük dünyada? Farkında olmadan yaptıkları bu tavırlarla Afşin güreşine belki de en büyük darbeyi vuruyorlardı.
Çok üzülmüştüm bu duruma! Festival bittikten sonra dedim ki kendi kendime sen ne hayallerle gelmiştin ne buldun? Bir daha Afşin’e gitmeyeceğim diyerek ayrıldım oradan. Bu durumdan nemalanmak isteyen kendinde yeterli yetenek ve hocalık kabiliyeti olmayanların, yani ehil olmayan insanların eline kalınca Afşin güreşinin can çekişmeye başladığını gördüm.
Böylece komaya girdi güreş bu ilçede. Sonra da yoğun bakıma, oradan da Allah rahmet eylesin dedik el birliğiyle… Afşin güreşini öldürdük. Belki bilerek, belki de bilmeyerek… Tabii bu tükenişte güreş minderinden siyaset minderine geçen arkadaşlarımızın da bir ilaç olamaması çok üzücü bir durumdur maalesef!
Beyler, biz Afşin TEK Güreş takımını; bir birimize küserek afra tafra yaparak değil, kardeşçe herkes elini taşın altına sokarak, yani kilo düşerek bir alt veya bir üst sıklette güreşerek; bazen de sakatlanarak bayılıp ayılarak o şaşalı ihtişamlı seviyeye getirmiştik.
Şimdi, Afşin güreşini böyle yetim bırakanların oturup kara kara düşünmeleri lazım. Bilmem bu vebalden nasıl kurtulurlar kendilerince.
Bu arada kendim ettim kendim buldum şarkısını da söyleyebilirler. Bizim zamanımızda fabrika gibi çalışan salona vardığımda salon karanlık, kasvetli, korku filmi çekilecek bir hangara benziyordu gerçekten. İçeri girmeye bile korkmuştum içerisi çok karanlıktı. Gözlerim dolmuştu, bir ara arkadaşlarımın sesleri kulaklarımda yankılandı uzunca.
O günler gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Ağzımdan ise sadece “Vah be!!!“ diye bir söz döküldü.
Bilmem Afşin güreşinin neden bittiğini anlatabildim mi?