21. Yüzyıl, insanoğluna teknolojik anlamda uzay çağını yaşatıp sonsuz imkânlar sunarken, diğer taraftan da “insanlığın” içini boşaltıyor.
Türkiye birçok alanda olduğu gibi, sağlık teknolojisinde de dünya ile “at başı” gidiyor. Bir taraftan çağın gerektirdiği yenilikler, diğer taraftan Ak Parti İktidarı’nın reformları sayesinde, insanımız kendini akıl almaz bir “kolaycılığın” ortasında buluyor.
Evde sağlık hizmetleri, aile hekimliği ve özel sağlık birimlerinin SGK kapsamındaki hastalara hizmet vermesi, “devrim” niteliği taşıyan icraatlardır. Ancak, baktığımızda; insanımızın bunlara çokta hazır-alışık olmadığını görüyoruz!!
(“Layık değil” demiyorum, “hazır değil” diyorum. Evet layık olmayanlar da var. Ama onlara biraz birazdan değineceğim.)
Dikkatlice bakıldığında, her şeyin “suyunu” çıkaran insanımızın yine imkansızı başararak bütün bu “avantajlar”dan “dezavantaj” çıkarmayı başardığını görüyoruz.
***
Eskiden doktor ile hasta arasında bir “mesafe”, bir “resmiyet” vardı. “Ha” deyince doktora gidilmezdi-gidilemezdi. Evet, imkânlar bu kısıtlıydı belki, ama insanımızda dirençliydi. (Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele” filmindeki dişi ağrıyan adamın “gelecek ay çektireceğim!!” repliği geldi aklıma..!)
Şimdi ise öyle mi?
Şimdi herkes doktorla yatıp, doktorla kalkıyor.
Gözüne duman kaçsa doktor, midesi bulansa doktor, yemeği fazla kaçırsa doktor, öksürse doktor, aksırsa doktor, geğirse doktor, çocuk ağlasa susturmak için doktor...
Bir kolaycılıktır almış başını gidiyor. Sabah saatlerinde toplu taşıma araçları hastanelere balık istifi hasta-hasta olduğunu zanneden insan taşıyor. Hangi hastaneye gitseniz tıka basa dolu…
“Hastalık hastası” bir toplum olduk çıktık!
***
Şimdi, biraz önce parantez arasında belirttiğim “layık olmayanlara” dönersek;
Doktorlara saldırıp sonra onlardan şifa bekleyenler, hasta olmadığı halde rapor almak için doktoru meşgul ederek insanların haklarını gasp edenler ve sağlık merkezlerini ahır gibi kullananlar bu kategoriye giriyor. Bir de ağzından çıkardığı otu hastanede koridoruna atanlar var ki onlar “öküzler kategorisi”ne giriyor.
Ama benim değinmek istediğim daha çok, hasta olmadığı halde doktoru meşgul eden “sahte hastalar”…
İşten kaytarmak için, amirinin artık yalanlarını yutmadığı ve üçkağıtçılığına doktoru alet eden kaypak, sahtekar, sözde hastalar...
***
Eskiden bu kadar değildi. Ne zamanki Türkiye “Aile Hekimliği”ne geçti, rapor almak bakkaldan çiklet almaktan daha kolay hale geldi. Özel sektörmüş, devlet dairesiymiş fark etmez!.. İşyerinden izin alamayan, alamaya yüzü kalmamış, söyleyecek yalanı tükenmiş tipler aile hekimine koşuyor.
Doktorlar ne yazık ki bu tip insanlara çok fena halde “alet” oluyorlar.
***
Sorumluluk sahibi, meslek ilkelerine bağlı, “hipokratist” ve dürüst doktorlarımızı tenzih ederek sesleniyorum:
Yahu sevgili doktor!
Sen insanlara rapor adı altında izin verme makamı mısın?
Karşına “rapor” diye gelen kişiyi önce bir muayene etmen, gerekirse ilaç yazman, gerekirse tabii ki rapor da vermen, yok hasta değilse ve seni kötü emellerine alet etmeye niyetliyse “hadi cancağızım turp gibisin” demen gerekmez mi?
Bir hastayı muayene etmeden “iş göremez” raporu vermeyi hangi tıp fakültesinde öğretiyorlar size?
Ya da “Hipokrat”ın neresinde var?
Biliyor musun ona “turp gibi” olduğu halde rapor verdiğinde çalıştığı iş yerinde nelere mâl olduğunu? Bir düşün doktor bir düşün; onlarca işyeri, yüzlerce “hasta olmayan” raporlu kişi ve milyonlarca lira kayıp..!!
Ya da biliyor musun, rapor verdiğin sözde hastanın aslında bütün bunları yaparken seni de “alet” ettiğini.?!
Biliyorsan hangi hakla-vicdanla o raporu imzalıyorsun. Yok, bilmiyorsan gel bizim iş yerine, sana hem de uygulamalı olarak anlatayım.
Gözlerinle gör, hisset ve yaşa…