Tarihin tozlu raflarından bulduğum bu değerli bilgiyi yani Bu efsaneyi, siz değerli okurlara bir hikaye biçiminde anlatmak istedim..
İstanbullu Kadıköylü üç genç, bugün Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın yükseldiği Papazın Çayırı’nda, yabancı takımlar arasında yapılan bir maçı seyretmişler, evlerine, Moda’ya doğru yürüyorlardı. 1907 yılının baharında o akşamüstü, üç arkadaşın zihnini de aynı düşünce kurcalıyordu: “ Neden biz de bir takım kurup onların karşılarına çıkmayalım?”
Bu üç Kadıköylü genç, kulübün ilk kurucuların NURİZADE ZİYA(SONGÜLEN) BEY, AYETULLAH BEY ve NECİP BEY’in Moda Beşbıyık Sokağı’nda ki üç numaralı evine ulaştıklarında hava kararmıştı. Salonda ki geniş masanın çevresine oturmuşlar, hiç vakit geçirmeden konuya girmişlerdi. En önemli sorun paraydı. MEKTEB-İ BAHRİYE öğrencisi Necip Bey ile OSMANLI BANKASI memurlarından Ayetullah Bey’in parasal durumları yapılması zorunlu harcamalar için elverişli değildi. Nurizade Ziya, arkadaşlarının gönüllerine su serpen cümleyi söyleyiverdi. “Para işini bana bırakın… Ben o işi hallederim.” Anne ve baba tarafından zengin ailelerin torunuydu Nurizade Ziya. Böylelikle en önemli engel aşılmış oluyordu.
İş artık kuracakları takıma verecekleri isme gelmişti. Ortalığı sessizlik kapladı. Hepsi kendince bir isim arıyordu. O sırada masa başında ki yerinden kalkan Ayetullah Bey, salon penceresinin önüne kadar gelmişti. Tam karşısında uzanan FENERBAHÇE Burnu’nun üzerinde ki mehtap ışıklarını cömertçe denize saçmaktaydı. Dilin ucunda ki fener ise, dönen ışıklarıyla bu güzelliğe katkıda bulunuyordu.
“Şu güzelliğe bakın “ dedi. Ayetullah Bey. O an, sanki üçü de aynı şeyi düşünüyormuşçasına birbirine baktı ve ağızlarından şu isim dökülüverdi: FENERBAHÇE!
“Peki ya renkler…” diye söze girdi Ayetullah Bey. Nurizade Ziya atıldı: “Bu mevsimde Fenerbahçe papatyalarla doludur. Forma renkleri de papatyaların SARI – BEYAZI olsun”
Oysaki Fenerbahçe’nin lacivert gökyüzü ve denize yansıyan altın sarısı mehtap muhteşem görünüyordu ve Ayetullah Beyin’in gönlünde ki renkler oydu. Ama bütün masrafları üstlendiği gibi, formaları ve diğer malzemeleri de yaptıracak olan Ziya Bey’i de kırmamak gerekti ve sarı- beyaz renklerde karar kılındı. Ayetullah Bey’in renk özlemi ancak üç yıl sonra gerçekleşecek, takımın renkleri 1909 -1910 sezonuyla birlikte SARI- LACİVERT olacaktı.
Varılan son kararda, Saint- Joseph mezunu mühendis Nurizade Ziya’ya kulübün kurucu başkanlık şerefi, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik, edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni bahriyeli Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık görevi veriliyordu.
Ertesi gün, Beyoğlu’nda ki Baker mağazasından takımın forma, şort, ayakkabı, top, pompa siparişleri verilmiş; sonra Galata’ya inilerek, bir matbaaya, sol üst köşesinde “FENERBAHÇE FUTBOL KÜLÜBÜ” yazısı ve ışık saçan Fenerbahçe feneri resmi bulunan zarflar, kağıtlar ısmarlanmıştı. Daha sonra Ziya Bey arkadaşlarını öğle yemeğine davet etmiş, Sirkeci Garı’ında ki dönemin ünlü mekanlardan Gar Lokantası’na gitmişlerdi.
İçeri girdiklerinde, İstanbul Futbol Ligi’nin kurucusu James Lafontaine ile karşılaşmışlar, bu tesadüfü, kurdukları kulübün kısmetine bir işaret saymışlardı. Ziya Bey doğruca James Lafontaine’nin masasına giderek müjdeli haberi vermiş,Fenerbahçe’yi kurduklarını ve İstanbul Futbol Ligi’ne katılmak istediklerini söylemişti. Ünlü Futbol adamı bu habere içten sevinç göstermişti. Hemen lig heyetine yazılı başvuruda bulunmalarını istemiş, sonra kadehini hem Nurizade Ziya Bey’e hem de yan masada ki Ayetullah ve Necip Beylere kaldırarak yüksek sesle konuşmuştu. “FENERBAHÇE TAKIMINA İSTANBUL LİGİ’NE HOŞ GELDİNİZ DİYORUM.. FENERBAHÇE’NİN UZUN ÖMÜRLÜ VE BAŞARILI OLMASINI DİLİYORUM..”
FENERBAHÇE EFSANESİ DOĞMUŞTU.