Her gün yüzlerce elektronik postaya bakıyor, inceliyor, cevap vermem gerekenleri cevaplandırıyorum.
Kimileri yazdıklarımızı takdir ediyor, kimileri de eleştiriyor. Yazdığımız internet sitesi üyelik sistemi getirdi de, çok şükür küfür aldığımız yorumlar azaldı, hatta bitti gibi…
Şimdilerde face, twitter üyeliklerimizde tatlı sohbet yaptıklarımız kadar birbirimize sert sözler söylediğimiz dostlar olduğu kadar, bilgi ve birikimlerinden faydalandığımız dostlarda var.
İletişim ve sosyal medyayı kontrollü takip edenler, o sanal alemin içinde kaybolmayanlar için iyi bir araçtır.
Ne var ki, hayali çiftlik alanlar, hayalı zengin olanlar o sihirli aleme kendini kaptırdıklarında ise bir süre sonra her şeyini kaybediyor.
Siz, siz olun bunu kontrollü kullanın diye önerimi sıralarken bana gelen ve ilgimi çok çeken bir postayı sizlerle de paylaşmak ve kıssadan hisse vermek istiyorum.
Bunu alanlara selam olsun…
Almayanlara da Allah akıl fikir versin diyor sizi baş başa bırakıyorum!...
“Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.
Bir tane yere düştü ..
Babaannem eğildi, aramaya başladı.
Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu.
Çocukluk işte,
-Aman babaanne dedim.
- Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
-Sen oturduğun yerden ahkam kesiyorsun, 'dedi.
- Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun? '
Utancımdan kıpkırmızı Olmuştum”
Aradan yıllar geçti.
Hukuk Fakültesinde Öğrenciyim.
Alain'in proposlarini Okuyorum ..
Birden irkildim.
Babaannemi hatırladım.
Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu ..
İlave ediyordu.
Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu ..
On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, Traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.
“Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun” diyordu.
Doğrusu hayretler içinde kaldım.
Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir ..
Birçok eşya üzerinde 'İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı.
İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, Televizyonlar bir haberi duyurur.
'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek.
Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, Kağıt, ambalaj, kutu varsa, Velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun. "
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.
Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, Zavallı kimselerdir ..
Böyleleriyle; evini Mezat salonuna çevirmiş Zavallı, diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için Eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.
Zamanın başbakanı Meclisi toplar. Kürsüye çıkar.
Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;
-Şu andan itibaren der,
-Tanrı Şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder ..
Bu durumun Toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm.
Ya rabbim , ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak ...
* Gerekmediği halde ELEKTRİĞİ yakmakla, suyu kapamadan boş yere akıtmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
* Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.
Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,
İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım:
Bir Mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
Bir komutan bir orduyu,
Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu...
Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır…..
Bilmem anlayabildik mi?......
Takdir sizin sevgili dostlar… para benim istediğim gibi harcarım derseniz, yıllar sonra sefil ve perişan bir ülkede yaşıyor olabilirsiniz.
Bu para ülkemin birikimi, şimdi benim elimde, yarın başkalarının eline geçecek, ihtiyacım kadarını harcamam gerek diyorsanız, yıllar sonra çok refah ve huzurlu bir ülkede yaşıyor olabilirsiniz..
Takdir yine sizin!...
Çocuklarımız refah içinde yaşasın diyorsanız, tutumlu olmalısınız… Aman bana ne ben istediğim gibi harcarım diyorsanız etrafınıza bir bakınız lütfen!...
Dün Karun kadar zengin dediklerimizin bu gün perişan olduklarını görebiliyoruz.