10-11-12 Şubat tarihlerinin benim hayatımda farklı bir yeri vardır. Sevinç, üzüntü yan yanadır.
Şeyhadil mezarlığında bir şubat günü Kahramanmaraş’ta hastalanarak burada yaşamını yitiren ve bana da isim babası olan dedem yatar.
Rahmetli annem 1944 ya da 45 yılında diye merhum dedemden bahsederdi. Dedemin, ninemin ve annemin birkaç yıl üst üste yıl orucu yani 365 gün oruç tuttuğu dilden dile dolaşır. Şimdi bu gönül insanının mezarını bile bulamıyoruz. Kimsesiz, meçhul!...
Ve 10 Şubat 2004 tarihinde öğle namazı kılarken seccade başında elinde tespih annem baki deryaya sessiz sedasız göçüp gitti.
11 Şubat 2005 tarihinde ise ikinci kızım doğdu.
Ve 22 gün zorlu mücadeleden sonra Türk kurtuluş Savaşının nirengi noktası, mikenk taşı dediğimiz Kahramanmaraş’ın kurtuluşu.
Hüzün ve sevinç iç içe…
Şubat ayında ne sevineceğimi ne de ağlayacağımı bilemez oldum. Ve özellikle 10 ile 12 Şubat arasında bir kasvet kaplıyor yüreğimi.
Bundan olacak sanırım.
2004 yılından bu yana hiç 12 Şubat etkinliklerini takip edemedim. Yüreğime tarifsiz bir ızdırap gelir. Ben uyuyamam, geceleri uyku tutmaz, sanırım annemi çok sevmemden kaynaklanıyor bu.
13 Şubat cumartesi günü. Sabah işyerime gelirken yeğenim Yusuf Taş’a etkinlikler nasıl geçti diye bir soru yönelttim.
“iyi geçtiğini ve çok iyi organize edildiğini ilk defa ulusal gazetelere Kahramanmaraş ile ilgili olumsuz haberlerin yansımadığını” söyledi.
Tarihi olayların canlandırılmasında ortaya konulan performans ve bu işi, işin erbablarına yaptırılması iyi bir fikir olarak kalacak hafızamızda.
Ve 11 Şubat günü yine bir bebeğimiz dünyaya geldi. Baldızımın bir kızı oldu.
Vesselam bir kurtuluş bayramını geride bırakırken benim ruhumda oluşan med cezirlerde yavaş yavaş azalmakta yerini uçsuz bucaksız ama dalganın olmadığı okyanuslara bırakmaktadır.
Hani o dehşetli dalgaların, kara bulutların dolaştığı, dev yakamozların ard arda kıyıları dövercesine tokatladığı anların bitmesi sonrasında yorgun düşen durağan ve hiç hareketine tanık olamadığımız deniz gibidir içimizdeki fırtınalarda.
Heyhat, hayat ne garip değil mi?
Sevinç ve acı iç içe.
Birinde kinlenirken birinde “bir hiç olduğunuzu anlıyor, çaresizlik içinde kendini yaradana teslim ediyor insan”
Kısacık ömrümüzde ne fırtınalar esiyor, ne açılar ve sevinçler bir arada yaşanıyor.
Yaşlanıp elleriniz titremeye, göz ışığınız zayıflamaya, ayaklarınızdaki takat azalmaya başladığınızda “ne oloyur?” diye dönüp aynaya bakıyorsunuz amma, artık iş işten geçmiş, gemi sahilden sonsuzluk limanına ulaşmak üzere yol almış bile.
Artık yapacağınız bir şey kalmamıştır.
Ya da çak az bir şey yapacağınız bir zamanınız var.
“Keşke!” diye hayıflanıyorsunuz, şunları neden yaptım diye iç dünyanızla muhasebeye girişiyorsunuz amma “çaresizlik” gelip evinizin baş köşesine kurulmuştur artık.
Son bir hamle yapıyorsunuz.
Ya da yapmak için ayağa kalkıyorsunuz.
Elleriniz titriyor, göz bebeğinizin feri azalmış, dizinizde de takat kalmamıştır.
O zaman “bu dünyanın boş olduğunu” anlıyorsunuz ama tavşan yamaca geçmiştir, ulaşmaya, yakalamaya imkanınız yok.
Ve biraz sonra CHP İl Başkanlığı seçimini takip etmek için Necip Fazıl Kültür Merkezine gideceğim.
Dünya işlerine o kadar dalıyoruz ki, dizimizin titremesine rağmen ölüm hiç aklımıza da gelmiyor.
Bu gafillik niye?
Etrafımızda sevdiklerimiz birer birer aramızdan ayrıldığını görmemize rağmen bu gafillik niye?
Dostlar; bu dünya’da bir karıncayı bile incetmeye değmeyecek bir hayatı yaşayıp gidiyoruz.
“Mal ve servet biriktirenlerden değil” Allah için biriktirdiğinizi bu yolda harcayanlardan olmaya bakın.
Çünkü kurtuluşumuz bu olacaktır.
Burada biriktirdiklerimiz burada kalıyor.
Vesselam ben bunu söylüyorum.
Yarım bir elması olanında vereceği bir şeyleri vardır. Ve veren el olmak için bir çaba içine giriniz.
En azından bu uğraşa yöneliniz!...
Bu duygular içinde baki deryaya, sonsuzluk limanına yol alan bu ülkenin bağımsızlığı için malını, yüreğini ve bedenini feda eden toprağa kavuşan, Allah’a kavuşan bütün şehitlerimize, analarımıza, babalarımıza, yakınlarımıza, dostlarımıza Allah Rahmet eylesin diyorum.
Allah her iki alemde de bütün insanlara afiyet ve huzur versin!...
Gerisi yalan, gerisi hikaye!...