Asıl adı Ömer Okçu olan, ‘Minyeli Abdullah’ romanının yazarı gazeteci, yazar Hekimoğlu İsmail 90 yaşında vefat etti. Cenazesi, Altunizade'deki MÜ İlahiyat Fakültesi Camisinde kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığına defnedildi. Bir neslin hafızasında önemli bir yere sahip olan Hekimoğlu İsmail, zor zamanların insanıydı. Müslümanların çetin çilelerine şahit olmuştu. Hayatı boyunca güzel bir Müslüman kimliği ortaya koymaya çalıştı. Hekimoğlu İsmail nihayet bu dertli dünyada derdini seven güzel bir insan olarak baki âleme yolcu oldu. Merhuma Allah’tan rahmet; kederli ailesine ve tüm sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Mekanı Cennet olsun…
Basıldığı tarihten bu güne milyonlarca kişinin okuduğu ve çoğunun irşadına sebep olan Minyeli Abdullah Romanının Özetini paylaşmak istedim.
Mısır’ın küçük bir numunesi olan Minye’ de doğan Abdullah küçük yaşta babasını kaybetmiştir. Annesi ile birlikte yoksulluk içinde yaşamaktadır. Yaşlı annesinin tek istediği oğlunun okuyup memur olmasıdır. Derslerinde gayet başarılı olan Abdullah bir gün tarih dersinde konuyu çok iyi bilmesine rağmen bayan öğretmeninin sessiz tacizine uğrar ve o küçük dünyasında bunu hazmedemez. Ertesi günden itibaren okula gitmez ta ki bir yıl sonra öğretmenin tayini çıkana kadar.
Abdullah bu bir yıllık süre içinde çok sevdiği kitaplarına gönül bağlar. Sabahları okula gider gibi evden çıkıp çeşitli işlerde çalışarak hayat tecrübesi edinmeye başlar. Bir yıl sonra okulunu bitirip Minye’ den ayrılarak Kahire’ ye gider. On yıl kaldığı bu şehirde hayatının çoğunu askerlik yaparak geçirir.
Onun gönlünde yatan tek şey İslam’dır. İslam’ın kurallarını, güzelliğini bütün müminlere yaymak ister. Hayatını çok az eşya ve çok az yemek ile idame ettirir. Çevresindeki herkese yıllarca okuduğu kitaplarda geçen Müslümanlığı anlatır. Ticaret hayatının da içinde olmasına rağmen harama asla karışmaz. Başkalarında İslami yönde yanlış gördüklerini en naif dille anlatır.
Bir gün annesi artık evlenmesi gerektiğini söyler ve Abdullah’ a uygun gördüğü bir kızdan bahseder. Abdullah münasip olduğunu söyler yalnız düğünün içkisiz yapılması şartını koyduğunu belirtir. Haremlik selamlık şeklinde düğün yapılır ve karısı Sevde ile evlenir. Bir kız bir erkek çocukları olur.
Abdullah iyi bir eş olmuş, güzel ahlaklı bir aile kurmuştur kendisine. Çok az eşya ile yaşayıp, arttırdıkları paraları ile İslam’ın gereği olan yerlere bağışlarda bulunmuştur. Çok şeye sahip olmadıkları halde her gece arkadaşları evlerine gelmektedir. Konuşulan İslam ve Müslümanlıktır.
O dönem Mısır kendi benliğini unutmuştur. Yabancı ülkelere hayranlıkları artmış, gelen turistlerinde etkisi ile medenileşmek yepyeni bir boyut kazanmıştır. Genç kızlar kapanmayı bırakıp yabancı kadınlar gibi giyinmeye başlamış, alenen flörtleşme artmış, randevu evleri ve buraya gidenler çoğalmış, hırsızlık, cinayet işlemek alıp başını gitmiştir. İçki içip, kumar oynamak medeniyet simgesi haline gelmiştir. Abdullah’ın yapısına tamamen ters olan bu durum ve davranışları başkalarının işine gelmez. ‘ tek Müslüman sen misin?’ soruları sorulmaya başlanır. Misafirlerinin de evinde olduğu bir gece polisler tarafından ev baskına uğrar. Arkadaşları ile birlikte içeriye alınırlar. Kral Faruk’ un başında olduğu o dönem, Abdullah vatan hainliği ve darbe ile suçlanır. Arkadaşları gönül verdiği İslam’ın esaslarını unutarak, bir daha bu konulardan bahsetmemek üzere serbest bırakılır. Abdullah ise günlerce aç susuz, hakim karşısına çıkmadan, işkencenin her türlüsünü yaşamaya mecbur edilir. Sonunda hapishaneye gönderilir. Abdullah yapılan yanlışların farkında olmasına rağmen kendisini asla savunmaz. Her şeyin Allahtan geldiğine inanıp susar. Sadece ailesine bir mektup yazarak onların Minye’ye geri dönmesini ister. Yol paralarını ise Abdullah’ a it bir ceketi satarak elde ederler.
İdam cezasının gününü bekleyen Abdullah bu süre içinde hapishanedeki mahkumlara dinin esaslarını öğretmeye başlar. Kafasında dinle ilgili soruları olan herkesle konuşur, onları aydınlatır. Bir gün General Necip, Kral Faruk’ u tahttan indirir ve onun aleyhine davranışlarda bulunup hapis olan herkese af çıkarır. Abdullah’ da böylelikle hapis hayatını geride bırakıp dışarıya kavuşur. Minye’ye döndüğünde hemen evine gider. Yaşlı annesi onu görür görmez kalp krizi geçirip vefat eder. Hapishanedeyken ailesinin zoruyla kendisinden boşanan karısını görmeden oradan ayrılır. İskenderiye’ ye gidip orada rıhtım hamalı olur, kazancı ile fakir çocukları okutmaya başlar. Çilesini çekmediğin dert senin değildir düşüncesi ile yola çıkan Abdullah o günden sonra pek çok felaket ve güzellik yaşar…
Sayın Hekimoğlu İsmail’e (Ömer Okçu) Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum. Bu yazıyı okuyan ve okuyanları dinleyenlerden Merhumun ruhu için birer Fatiha okumalarını rica ediyorum. Mekanı cennet olsun inşallah…