En dikkatli dokunulması gereken mesleklerden birisidir sağlıkçılar. Alanı geniş, her dalda uzmanı var, yardımcı sağlık personeli ve derdimize derman olması gereken “ilaçları” yapanlar, satanlar, aracı olanlar ve elbette “ilaçtan para kazanan” manipüle sağlıkçılar…
Konumuz da aslında bu…
Dün, dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even’in “300 milyar dolarlık yalan” diyerek, “kötü kolesterol”ün olmadığını, bunun sadece ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu iddia etti. Even’in iddiasına göre söz konusu şirketlerin son 15 yılda “kolesterol yalan”ıyla 300 milyar dolar kazanmışlardı.
Rakam, korkunç olmasına korkunç ama asıl korkunç olan insan sağlığı üzerinden para kazanıyor olmalarıdır.
Çünkü her ilaç, sanıldığı kadar masum değil.
Baş ağrınızı dindirmek için kullandığınız bir ilacın yan tesirinde baş ağrısı yapabileceğini okuyunca sadece şoke olmakla kalmaz, o ilacın böbreklere, karaciğere veya mideye ne gibi etkileri olacağını düşünerek de şok olabilirsiniz.
Aslında bugüne dek kimseyi kızdırmak için iki satır yazı kaleme almadım. Kızanlar oldu elbet. Bu benim yazma niyetimden değil, okuyanın kendisinde gördüğü eksiklikten kaynaklı olduğunu biliyorum.
Sağlık sektörünü kızdırmak, bizim gibi her zaman muhtaç olanlar için pek riskli.
Ama zaten her ilaç riskli!
Dün Philippe Even’in açıklamasına denk bir açıklama da Sağlık Bakanlığı’ndan geldi.
Bakanlık, 52 ürünün “sağlıksız” olduğunu açıklıyordu.
O ürüne ruhsat verenin hangi kurum olduğunu sorgulamaya gerek var mı bilmiyorum.
Ama insanlar, bir başkasının sağlığıyla oynama riskini göze alarak, sağlıksız ürünleri piyasaya sürebiliyorlar.
Kötü niyetli bu insanlara “cevaz” veren kurumlar da her zaman bulunuyor.
Şimdi deşifre ediliyor ama yıllar yıllar boyu hiç kimse bu tür firmaları bilmedi, duymadı, bir köşede satılanları “ucuz” diyerek alıp kullandı.
Önce bir hastalığı nüksetti, sonra ondan kurtulmak için hastane hastane koşturup şifa aradı.
İlaç mümessillerinin “az önce uğradığı” doktora giden hasta, “yazılan reçeteyi” eczaneye yetiştirir.
Ne ilginçtir ki, az önce eczaneden çıkan “ilaç mümessili”nin tavsiye ettiği ilaç, daha etken(!) kabul edilerek eline tutuşturulur.
Belki SGK ödemiyordur, belki “eş değer” ilaçtır, belki “yerli üretim”dir ama benzerdir işte.
Benzemediği yön, ya ilaç çok daha pahalıdır ya çok daha ucuzdur.
Bir benzemeyeni daha var, hekim “bunu kullanacaksın” diye yazdığında “yan etkileri” göz önüne alınır, eczanede buna dikkat edilmez.
Bu, aslında her gün karşılaştığımız rutin muayene ve sonucudur.
Elbette her ilacın yan etkisi “kötü” değil ama her ilaç da “derde deva” değil.
Bunlar, benim kızdırmak istediğim ilaç sektörünü kızdırmaya yetmez biliyorum.
Çünkü bunlar çok sıradan işler…
Asıl kızdırılacak yön “salgın” haline getirilen hastalıklar ve tedavisi için dökülen milyar dolarlar…
Domuz Gribi, belki de bunların en masumu…
Üret bir hastalık, sonra gelsin paracıklar…
Dünyada hiçbir firma yoktur ki, bütün ülkeleri kendine mahkûm etsin…
Domuz Gribine “şifa” olsun diye üretilen veya öyle olduğu sanılsın diye piyasaya çıkarılan aşı, bütün dünya ülkelerine “yüksek fiyatla” pazarlandı, alternatifi de zaten yoktu.
Sonra duyduk ki, çok da önemli bir şey değilmiş..
Birileri domuzluk yapmış, insanları hasta etmiş, sonra da şifasını satmış…
Bu, bugüne ait bir şey değil. Belki de insanlar bozulmaya başladığından bu yana para hırsıyla dolu olanların başvurduğu bir yöntem.
Sağlıkçılar, daha doğrusu Sağlık Bakanlığının burada önemli bir suçu var.
Koruyucu hekimliğe verdiği önemin binde birini, “balon” hastalıklara veya “yan etkisi” çok olan ilaçlara harcasa, sanırım ülkemizde bu kadar hasta olmaz, sağlık için bu kadar para dökülmez.
Ama bu, bakanlığı aşan, uluslararası ilaç endüstrisi diye kibarca tabir edilen ama bir mafyadan farksız olan bu sanayi, insanları “şifa ararken” öldürüyor…
Kolesterol bunlardan sadece birisi…
Ya diğerleri?
Hangi ilaç bizi gittikçe ölüme doğru yaklaştırıyor, hangi sanal hastalıkla boğuşurken, varımızı yoğumuzu harcıyor, üstelik de canımızdan oluyoruz?
İşin aslı, herkes kendi doktoru olmalıdır…
Şüphelenilen gıdalardan kaçınmalı, sağlıklı beslenmenin yolu seçilmeli, soğuktan, sıcaktan kaçınmalı…
Her şeyin “fazlasının” zararlı olduğu bilinci yerleşmeli ve mutlaka “organik” diye yutturulan değil, gerçekten organik gıdalar tüketilmeli…
Tabii ki moraller iyi olmalı, stresten uzak durmalı…
İşte bu zor ve hepimiz dünyanın güçlükleriyle boğuşa boğuşa hasta oluyor, şifa ararken de birilerinin kasasını şişire şişire öte tarafa doğru yol alıyoruz.
Ne iğrenç bir alışveriş, bilseniz…
Twitimden seçmeler
Ahmet Necdet Sezer'in affettiği her mahkum, bir yerde birşeyler patlatıyor. Adam patlatma uzmanı yetişsin diye bayağı uğraşmış olmalı!