Bitecek Olan AK Parti Mi, Cemaat Mi?

.

Hiçbir savaşın “galibi”nin olamayacağını bildiğimiz gibi aslında hiçbir kavganın da “kazananı” olamayacaktır. 17 Aralık ve daha öncesinde başlayan AK Parti-Cemaat kavgasının illa bir kazananın olmasını bekleyenlerin yanıldıkları noktalar var.

Kavganın hangi tarafındaysanız, “kazanan” tarafta olduğunuza olan inancınızdan da şüphe etmediğinizi biliyor olmalısınız. Çünkü kavganın tarafları, kaybedeceklerine değil, kazanacaklarına inanarak ringe çıkarlar.

Elbette bazen “istemeden” kavga çıkar ve her iki taraf da zayiatını hesaplamadan, elde ettiği kazanımların peşine düşer ama kavga planlıysa, o kavganın kazananının hiç olamayacağını söyleyebilirim.

Bu kavga bir siyasi partiyle “dini” hizmet yaptığını söyleyen cemaat, grup veya bir yapılanmaysa bundan zararlı çıkacak asla siyasi parti veya hükümetler olamaz.

***

İsterseniz, ortada bir kavga yokken, tek tek bir siyasi partiyi veya cemaati ele alayım, kavgayı da sonra ekleriz…

Siyasi partiler çoğunlukla “yamuk” duruma çok düşer…

Bazen yanlış yapar, bazen sözünde durmaz, bazen halkı şok eden açıklamalar yapar ve bazen de kendisine oy veren, destekleyen insanların çıkarının tersine adım atarlar.

Böyle durumlarda o siyasi parti oy kaybeder; az veya çok…

Hatta bu kayıp, bazen o partinin sandığa gömülmesine bile neden olabilir.

Ama “söylemini düzelttiği an”, eski popülaritesini kazanma şansı da her zaman vardır. Yeter ki doğru zamanda, doğru adımı atabilsin ve yeniden gönüllere girebilsin…

Siyasi tarihimizin bu tür örnekleri çok…

Ama sadece CHP’yle ilgili bir not vereyim; bütün partiler doğru yapabilir, hata yapabilir, oyunu düşürebilir, oyunu arttırabilir, CHP hariç…

CHP, olduğu yerden çok yükseğe çıkamaz ama çok aşağılara da düşemez…

Belki sebep çoktur ama aslı, insanların inancına yönelik baskıyla dolu geçmişi, buna asla izin vermez…

***

Peki cemaatler nasıldır?

Hiçbir dini cemaat “yamuk” yapamaz…

Yanlış yapamaz, sözünde durmama gibi bir şansı olamaz, gönül verenlerini şok eden açıklamalar yapamaz, kendisini destekleyen insanların çıkarının tersine adım atamaz.

Hele hele inançlarının, doğru bildiklerinin, yerleşik kuralların dışında atılan her adım, onun yıkılmasını getirir.

Örnek olarak “Harun Yahya” olarak dini kitaplar yazar, bir saygınlık elde edebilirsiniz. Hatta “ılımlı” tavrınızla sosyetede önemli bir yer de edinirsiniz.

Ancak, bol dekolteli kızlara kur yaparak, göbek atarak, kendinden geçerek itibar kazanamaz, kazandıklarınızın hepsini birden yerle bir edersiniz…

Sadece sosyetede korumaya çalıştığınız yerde pek fazla bir değişim söz konusu olmaz, hepsi bu!

***

Dini cemaatlerin istediği kadar bağlısı olsun, istediği kadar taassup sahibi bulunsun, bazı şeyleri tartışırlar…

Mesela “sahih” bildikleri bir konunun tersine davranılmasına asla sıcak bakamazlar.

Belki “kopma” olmaz ama “soğuma” baş gösterebilir. Bunun sayısı arttıkça, kopmalar da başlar, açıkça muhalefet de kendisini gösterir. Çünkü dini bir oluşum, siyasi bir oluşum değildir ve asla da olamaz. Orada Allah’ın emrine aykırı davranamazsınız, Peygamberin sahih hadis ve sünnetlerinin dışına çıkamazsınız.

Bu iki kuralın dışında, her cemaat kendi anlayışına göre farklı farklı dallarda hizmetini yapar, yolunu çizer ve diğer cemaatlerle ilişkilerini de belli çerçevede sürdürür.

***

Yaşananların cemaat içinde nasıl algılandığına bu açıdan bakmakta fayda var.

Sessizlik, “kabul etme” anlamını taşımıyor aslında; “savunacak done” bulamıyorlar belki…

Bedduayı dua kılıfına sokmayı başaranların konuşması doğal olabilir.

Ama İsrail’in “çıkarına hizmet eden” bir yayın çizgisi, onların medya algılarını alt üst edebilir.

Bir kavgada mahalle kabadayısı gibi dalış yapmak siyasi partiye yakışabilir ama bir cemaate yakışmayacağını az buçuk “dini bilgisi” olan herkes bildiğine göre “yalan, iftira, hakaret ve küfürler” ters tepebilir.

İslami bir cemaat “vesayetçi” olamaz, darbecilerin yanında duramaz, karanlık odaklarla işbirliği içine giremez.

İslami olmayan cemaatlerin böyle bir sıkıntısı elbette olamaz.

Ancak, İslami cemaatler, bu durumu asla savunamaz.

Çünkü İslam, özgürlüktür, barıştır, kardeşliktir, hoşgörüdür, sevgidir, saygıdır, hürmettir…

İslam, çıkarını öne almayı, memleketi gözden çıkarmayı, kirli ittifak içinde olmayı, yalana sarılmayı, beddua etmeyi tavsiye etmediğine göre, “az buçuk” İslami bilgisi olan mensupları da bu duruma “kayıtsız” kalamaz.

Genelde bütün ülkelerdeki, özelde ise İslam ülkelerindeki “mazlumların” yaşadıklarına karşı tavrınız da sizin duruşunuzun sorgulanmasını sağlar. Ne kadar zalimin karşısında, ne kadar mazlumun yanındadır?

***

Bu kavga elbet biter. Sonunda felaha kavuşan oluruz…

Ama bu kavgadan hem AK Parti, hem cemaat zararlı çıkacak.

AK Partinin oy olarak bir zarar göreceğine inanmıyorum ama “dostunu” seçmede bir sıkıntısı olacak. Her zaman “kuşkuyla” yaklaşması nedeniyle “yalnızları” oynayacak.

Cemaat ise kısa sürede değilse de uzun vadede çöküşü yaşayacak. Zarar gören “saygınlığı” ise bir daha asla elde edemeyecek.

Var olan “ekonomik kazanımları”, onların dağılmasına engeldir. Bir arada tutunacaklar ama bu, “ekonomik kazancı” olanlar için, diğerlerinin ise sorgulama dönemi, çoktan başladı bile…

 

Tweetimden seçmeler

Kimyasal kullanıyor diye ülkelere müdahale eden ABD'nin "müdahale bahaneleri" arasına Suriye'de 11 bin kişinin işkence görmesi girmiyor!

www.naifkarabatak.net

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri