Bir yaşında olanın dünyadan haberi yok, “attaya” gidiyor. 4 yaşında olan hanım hanımcık kızımız ise erzakını poşete doldurmuş, gideceği yerde karnını doyurmayı düşünüyor.
Poşete doldurduğu bisküviler acıktığında lazım olacak.
O nedenle sıkı sıkıya tutuyor.
Atletiyle çıkmış sokağa, tutmuş annesinin elini, onun cezasını çekmeye gidiyor.
Onun kafasızlığının kurbanı olacağının farkında bile değil.
Hem de henüz bir yaşındaki kardeşiyle…
Dünyanın en saf ve en temiz yaratığı olan çocuklar, işlemedikleri suçların cezasını çekiyorlar.
Dün de böyleydi, bugün de böyle…
Yarın böyle olmayacağının garantisi de yok, öyle bir umut da yeşermiyor kalplerimizde.
Çünkü bazen bilinçli kötülüklerin kurbanıdır çocuklar…
Bazen bilinçsiz hataların en çok sıkıntısını çeken mağduru…
Beceriksiz yöneticilerin de, beceriksiz ailelerin de bedel ödeyeni…
Yarınlarımızın teminatı diye şişirilip, yarını çok gördüğümüz çocuklar…
Sadece yarını değil, bugünü de çalınan çocuklar…
Sefalet içinde yaşayanlar…
Çöplerde rızkını arayanlar…
Bir parça kuru ekmekle ziyafet çektiğini sananlar…
Köle haline getirilip, dilendirilenler, dilencilere figüran olanlar…
Bazen büyüklerinin borcuyla sıkıntı içinde yaşam sürenler…
Bazen kötü yönetimlerin beceriksizliğinin kurbanı olanlar…
Bazen kirli hesapların arasında kalan ve hayatını dağlarda geçirmek zorunda olanlar.
Bazen de Bursa’daki gibi uyuşturucu taciri bir annenin evladı olmanın bedelini çekenler.
Birisi bir yaşında, henüz dünyayı tanıma şansı yakalamamış.
Diğeri 4 yaşında…
İkisi de şimdi annesiyle birlikte cezaevindeler…
Tıpkı diğer mağdur çocuklar gibi…
Fuhuş yapan kadınların çocukları batakhanelerde…
Cinayet işleyenlerin çocukları, alınlarına bulaşan kanın farkında değil.
Sömürülen çocuklar var.
Kandırılan çocuklar…
İğrenç emellerine alet edilen çocuklar…
Buraya yazmaya utandığım iğrençliklere kurban edilenler…
Tertemiz, minicik bedenler…
Etrafına neşe saçması gereken çocukların hüzün dolu gözleri, kirli suratları, çelimsiz bedenleri…
Savaş mağduru çocuklar…
Büyüklerin iktidar hırsına kurban edilenler…
Minicik bedenlerine kurşun yiyenler…
Sahipsiz kalanlar, anasız, babasız, kardeşsiz bir kör kurşuna hedef olacak viranelerde bir sağa bir sola koşuşturanlar…
Özgürlüğü tatmadan esir olanlar…
Esaretin ne olduğunu bilmeden gökyüzüne hasret kalanlar…
Açlık çekenler, bir bardak süte hasret yaşadığını bile bilmeyenler…
Gülmeyi öğrenmeden yüreğinde hissettiği acıyla kıvrananlar…
Devletin görmediği çocuklar…
Mendil satanlar, ayakkabı boyayanlar, su satanlar, simitle ev geçindirmeye çalışanlar…
Çocuğunu sermaye olarak kullananlar…
Ucuz işgücünün kaynağı olarak bilen aileler…
Terör örgütlerinin öne süreceği kalkanlar…
Taş atanlar, acı çekenler, kurşunların hedefine konanlar…
Eylemlerde “ölecek” yere konulanlar ve sonra onun kanından siyasi hesaplarını görenler…
İğrenç insanların, iğrenç planlarında yer alan habersiz bebeler…
Organları pazarlananlar, kanı üzerine hesap yapılanlar..
Ve PKK’nın kaçırdığı çocuklar…
Hepsi bizim çocuklarımız…
Ve hepsine de bugünü ve yarını zehir edenleriz.
Beceriksizliğimizin cezasını onlara ödetiyoruz.
Gücümüz onlara yetiyor.
Hesaplarımızı onların üzerinden görüyoruz.
Hedef tahtasına oturtuyoruz, kazanç kapısı biliyoruz, iğrençliklerimize alet etmeye uğraşıyoruz.
Dün biz de çocuktuk.
Bugün bizlerin de çocuğu var.
Ama kendimize ve kendi çocuğumuz reva görmediğimiz bütün kötülükleri başkalarının çocuklarına yapıyoruz.
Siyasi hesabımızı bile minicik bedenlerin üzerinden görmeye çalışıyoruz.
Biz çok kötü büyükleriz, çok kötü…
Şeker toplayan çocukları bile öldürecek kansızlar çıktı içimizden; büyüktü, kocamandı, kafasında beyin de vardı ama insanlığı yoktu, diğer tüm sömürenler gibi…
Tweetimden seçmeler
Sizi övenle yerenin kalitesine bakın. Bazılarının övgüsü hakaret, bazılarının da yergisi onurdur.