(Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?)
İnsan olmak elbette büyük bir nimet. Dünyaya nasıl geleceğimize ilişkin hiç bir hakkımız yoktu. İnsan yerine bir hayvan veya bitki, cansız varlık da olabilirdik. Ancak çok şükür Allah bizlere meccanen şerefli mahluk olan insanlığı uygun görmüş. Ayrıca insan oğlu dünyaya halife olmuş ve büyük sorumluluk verilmiş. İşte bu sorumluluk içerisinde olan insan, Yaratanına karşı vazifelerini yapıyorsa saadet içerisindedir. Hem dünyasını hem de ahiretini kazanmıştır.
İnsanlar kendilerine göre bir Yaratan veya bir çok tanrı edinmişler. İnsanın fıtratında bir şeye inanmak mutlaka vardır. Ateist olanlar bile mutlaka bir şeye inanıyorlardır. Çünkü inanmak fıtrata vardır. İnandığı yüce şeyin adı değişik olabilir. Öyle saçma dinler vardır ki hayvanlara tapmak, kainata tapmak, ateşe tapmak gibi semavi olmayan dinleri insanlar kabullenmişler. Dünyayı feth etmeye kalkan Atilla, Cengizhan, İskender gibi Allah’a inanmayan kişiler olmuştur. Görüyoruz ki dünya onlara da kalmamış. Sadece isimleri geride bıraktıklarıyla anılmaktadır. Allah her dönemde muhakkak insanların hidayeti için Peygamberler göndermiştir. Çoğu zaman bu Peygamberler, zamane krallarla savaşmışlardır.
Müslüman insanlar elbette en bahtiyar kullardır. Bir çok Müslüman “Ya ben Müslüman olarak doğmasaydım, Hristiyan ya da başka bir din mensubu olarak doğmuş olsaydım, benim halim nice olurdu? İyi ki annem babam Müslümanmış. “ diye aklına gelmiştir. Sonra kendi kendisine “Pekala ben Müslüman ülkede doğmuşum, diğer gayri Müslüm ülkede doğanların suçu ney de onlar Müslüman değiller? “ diye sorgu içerisine girmiştir. İşte Müslümanlık bize meccanen (çalışmadan) Allah tarafından verilen bir lütuf olmuştur. Belki “Kalu Bela” zamanında onlar İslamı seçmemişler, bu yüzden oralarda doğmuş olabilirler. Belki de Allah’ın bilinmeyen bir sırrıdır bu. Bize düşen Müslümanlığın kıymetini bilmek ve yaşamaktır.
Bu yazımıza inançtan başladık. Çünkü unuttuk dünyaya niçin geldiğimizi, esas hayatın ahiret hayatı olduğunu unuttuk. Dünya bize cazip geliyor, her türlü nimetler var. Derece derece lüks, konfor hayat var. Mutluluğu dünyada arar olduk. Halbuki dünya nimetleri, Cennet nimetlerinin bir benzeridir. Yani Cennette daha iyi nimetlerin olduğunu Allah bize hatırlatmaktadır.
30-40 yıl içerisinde o kadar çok değiştik ki, başta Kahramanmaraş’ta kültür ve dini yaşantımız çok değişti. Tabii diğer şehirlerde çok değişmiştir. Önceleri şalvarlı erkekler ve çarşaflı kadınlar çoktu, şimdi pek az. Kışlık zahireler evde hazırlanırdı, şimdi her şey hazır alınır oldu. Sucuk, bastık, samsa bağlarda yapılırdı, şimdi çarşıdan satın alınır oldu. Zahmetli tarhana artık cips gibi olmuş, çarşıdan alınır. Önceleri ne zahmetlerle komşularla pişirilirdi. Çörek bayramdan bayrama olurdu, şimdi hep fırınlarda bulunur.
Ya ahlâkımız ne oldu? Yardımlaşma, diğer gam olmak yerine, bencillik ön plana geçti. En iyi ben olayım, herkes bana muhtaç olsun anlayışı içerisine girildi. Yani dini hassasiyetler azaldı, yerine kapitalist sistem gelişti. Lüks, konfor arttıkça dinden uzaklaşır olduk. Ana-Babaya saygı varken şimdi her şey çocuklar için oldu. Çocuklar, torunlar için taviz verildi. Daha iyi eğitim, kreş, ana okulu derken şımartılmış bir nesil yetişir oldu. Önceleri öğretmenlere saygı vardı, öğretmenlerimizi dışarda gördüğümüzde ceketimizi ilikler, selam verirdik. Sigara dışarda içilmez gizli içerdi gençler. Şimdi genç babasının karşısında ayak ayak üstünde sigara içer oldu. Maalesef kimi babalar da bunu çağdaşlık kabul etti. Yemek zamanı herkes mutlaka yemekte olurdu, şimdi yemek dışarda yenir oldu. Bakkala çocuk, torun gönderilmez, baba dede gider oldu. Akraba ziyaretlerine artık küçükler götürülemez oldu. Gençler aldığı eğitim sayesinde daha bilgili olmuş da geçmişini, büyüklerini beğenmez olmuş.
Eğer doğruysa, aldığım bilgilere göre önceleri hastaneye senede bir iki aids hastası gelirken, şimdi haftada 2-3 hasta gelir olmuş. Aman ya Râbbi bizlere ne oluyor? . Bu günahlar beldemizde olmaz derken artık her kötülük sadır olmaya başladı. Çocukları eğitelim derken önce ailece eğitime muhtaç hale geldik. Ailesini yabancılardan kıskanmamasının adı, hoşgörü olmuş. Vesselam daha çok dertleşecek konularımız var. Şimdilik bu kadar yeter. Allah kendimize ve neslimize sahip çıkmayı nasip etsin.