Ilık kış günlerinde, karın erken eridiği güney yamaçlarda ve çalı içlerinde biten çelimsiz tek yapraklı bitkiyi tek tek toplar, sonra onları ayıklayıp ufak tutamlar halinde dizer, daha sonra ise yamalı geniş örtünün üstüne koyduğu ekmek tahtasında ince ince doğrar, bir yandan da; “Ellemeyin, elinizi ısırır!”derdi anam.
Akşamdan, kalın minderlerle örtülüp ekşimeye bırakılan ve ertesi gün kuşluk vakti ocağa konulan kazan kaynamaya başlar, öğleden sonra “pes” eden tirşiğin ısırgan halinde eser kalmazdı. Kokusu evin her bir yanını kaplar, nefis bir çorbaya dönüşürdü mübarek..
O gün yanına pişirilen dövme aşıyla birlikte sofranın “padişahı” olan tirşik, hükümranlığını mercimek köftesi, bulgur pilavı ve “gısır”ile sürdürür, birkaç hafta “hatırını” saydırırdı.
***
Bir zaman sonra, neredeyse unutmuşken, yaşadığım mahallede bir seyyar satıcının el arabasında tekrar karşılaştık tirşikle…
Şekil olarak daha bakımlı ve iri olsa da bu “bizim tirşiğin” ta kendisiydi.
“Andırın Dokturu” nâmını, ilk; rahmetli “Tirşikçi Emmi”nin sokakta yankılanan sesinden duymuştum ve “Var bu tirşikte bir şeyler..” demiştim.
Tabi aradan geçen zaman zarfında “Tirşikçi Emmi” ebedî âleme göçüp giderken (Allah rahmet eylesin), tirşik de sınıf atlayarak kendini marketlerin tezgâhlarında, alış-veriş merkezlerinin reyonlarında buldu.
***
“Bizim tirşik” kendini kanıtlayıp sosyeteyle tanışırken, bizde serpildik, “hayata”atıldık... Kendimizce kalem oynatmaya başladık “Memleket meseleleri” üzerine.
Bir gün telefonum çaldı…
Arayan kişi “Andırınlılar Derneği Başkanı Ahmet Kolutek”ti. Andırın üzerine yazdığım bir yazıdan dolayı teşekkür ediyordu kibar bir şekilde. Tanışıklığımız da böyle başladı Sayın Kolutek’le…(İyi ki de başladı!)
***
Bugün “Andırın” denince bir çok kişinin kafasında ilk çağrışan isimdir Ahmet Kolutek…
Nasıl olmasın?
Altı yıldır Kahramanmaraş Andırınlılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin başkanlığı yapıyor. Memleketi ve memleketinin meseleleri için koşturuyor. Bilgisini, becerisini ve tüm enerjisini memleketi için harcıyor.
“Başkan” olmasıyla birlikte “Tirşik Şöleni”ni Orman Dairesi Yemekhanesi’nden alıp Öğretmenevi’ne taşıyan ve geleneksel hale getiren yine Ahmet Kolutek’tir. (Gerçi artık burası da dar geliyor.)
***
Pazar günü 9.’su yapılan “Tirşik Şöleni” yoğun bir ilgiye mazhar oldu. Hele bu sene, biraz da “referandum bereketi”nden olsa gerek, Ak Partili siyasetçilerin akınına uğradı! (Sahi, diğer partilerden neden kimse yoktu?)
Konuşmalar yapıldı, tirşikler tabak tabak yendi. Halk oyunları gösterisi sunuldu, Andırın yöresine ait hikayeler anlatıldı kimi zaman düşündüren, kimi zaman güldüren. Halk Ozanlarımız Öksüz Ozan ve Aşık Rıza tarafından memleket ve kahramanlık türküleri söylendi.
Andırın’ın bayan şairlerinden Zahide Eskici’nin anlattığı geçmişte yaşanmış bir olayda; yanan bir çocuk, köyünden Tokmaklı’ya kadar anasının sırtında yaya olarak getiriliyor ve oradan bir jiple hastaneye Kadirli’ye(!!) götürülüyor.
(Maraş’a değil Kadirli’ye!!)
***
Tirşik, tüm Andırılılar Dernekleri adına, Ankara Andırınlılar Derneği’nin başvurusu üzerine Türk Patent Enstitüsü tarafından “172 Tescil numarası”yla tescillenerek, 17 Mart 2012 tarihinde 28236 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Yani, öz be öz Andırın yöresinin ürünüdür ve tüm Türkiye’de “Andırın Doktoru” olarak bilinmektedir. Hatta, Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 97. Yılında Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan yemek yarışmasında birinci seçilmiştir.
Yani artık ne Antepliler(!!), ne de Kazanlılar(!!) sahiplenemez!!
***
“Tirşik Şöleni” güzeldi.
Sayın Ahmet Kolutek’e, Kültür Bakanlığı’na ve destek veren Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkürler.
Ne diyelim!..
Belki bir gün, ününü tüm dünyaya duyurmuş dondurmamızın da festivali yapılır!!
Hoşçakalın…