Küçücük bir partisi var.
Bir grup insanı “kandırarak” çevresine toplamış, onlarla vakit geçiriyor.
Hatta tv kanalları bile var. Kendine, “bayağı bir dindar” görüntüsü verebilmek için sabahlara kadar Kur’an-ı Kerim yayınları yaptırıyor. Yaşı epey ilerlemiş olmasına karşın, sakalı ve saçları kestane renginde itinalı bir şekilde boyalı.
Kadınların karşısında şakalaşarak sohbet etmeye bayılıyor, boyalı cilalı saçları ile.
Dînî kitapları var, kendi tv lerinde reklamları “ha bire” dönen.
Son günlerde duyduk ki, “hayırcılar”a katılmış!
“Safını” o yönde belirlemiş.
Peki “hayırcılar” safında belli başlı kimler var, dinle-diyanetle arası “az buçuk” iyi olan bir bakalım hele:
Hani bu şahısın kendisi, dindar olduğunu iddia ediyor ya, ona mukabil.
Başta CHP.
CHP’nin kuruluşundan bu tarafa Türkiye’deki dindar insanlar ile arasının nasıl olduğunu; dîne bakışını herkes bilir. İşte camileri ahıra, parti merkezine çevirecek kadar “yakın” dîne!! En son, mecliste kabul edilen “başörtüsü” kanununu apar topar Anayasa Mahkesi’nde iptal ettirecek kadar!!
CHP’nin bu konuda “sicili” oldukça kabarık, hepsini sayacak olsak en azından benim bilgisayarın “harddiski” yetmez!
Gelelim MHP’ye.
MHP’ninde, en azından Devlet Bahçeli genel başkan seçildikten sonraki dîni politikasına göz atacak olursak “Türk İslam Ülküsü”nden “ne ülküsüne” geldiklerini açıkça görürüz. Özellikle başörtüsü konusunda, Nesrin Ünal’ın başötüsünü çözerek yaptıkları “katkı”yı unutmak mümkünmü?
En sonucusu, Bahçeli’nin Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaatini karşısına alacak konuşmaları.
Ve daha neler, neler!
Ya İP.
Onların izledikleri “çizgi” ile dînin bir birinden uzak mesafeli, paralel çizgisi sonsuza kadar kesişmez zaten. Sadece İslamiyet mi? Hayır. Bütün semâvî dinlere mesafeleri çok uzak.
Onlar “kendi dinleri”ni yaratma peşindeler. Perinçek’in şimdi hangi bir “haltını” sayalım burada.
Küçücük bir hatırlatma yeter: Apo-Yalçın Küçük- Doğu Perinçek!
Ve BDP-PKK; ya da PKK-BDP.
Yani önce hangisini yazsak da farketmez. Zaten ikisi “aynı şey” demek!
BDP boykot edeceğini söylüyor, her zamanki “kancık” politikasını uygulayarak. Yani açıkça “hayır” çağrısı yapsa bölgedeki dindar insanları ürkütecek; “ne olduğu” ortaya çıkacak. O yüzden açıkça “hayır” demiyor. Diyemiyor. “Sözde” askeri kanadı olan “terör” kanadı ise zaten açıkça “hayır” çağrısı yapıyor.
Hatta çağrıyı da geçerek silah zoruyla, baskı yaparak “hayır”diyor. Daha bir kaç gün önce Tunceli’de yol keserek, insanların kafalarına silah dayayarak “hayır” çağrısı yapmadı mı?
Şimdi bu “Baş” bütün bunları görmüyormu. Görmemesi mümkünmü?
Gördüğü halde, dindar bir insan olduğunu iddia ederek hâlâ nasıl “aynı safta” yer alabiliyor?
Peki bütüüün bunları bir kenara koyalım.
Referandum paketinin içindeki “YAŞ Kararları”na yargı yolunu açan madde bile yetmezmi Baş’ın “evet” demesi için.
(Hani “müslüman” ve “dînî bütün” biri olarak…)
Askeriyenin içindeki dindar subaylar, sadece dînî vecibelerini yerine getidikleri için “disiplinsizlik” adı altında ordudan atlıyorlar. Ve geri dönüş için, haklarını aramak için hiçbir yol yoktu. Bütün yollar kapalı. Eğer bu paket geçerse, artık “YAŞ Kararları”na yargı yolu açılacak. Yani bir inançlı subay “sırf namaz kıldığı için” ordudan atılamayacak. Atlısada en azından, “hakkını” mahkemelerde arayabilecek. Bu, sadece tek bir neden.
Paketin içinde, dindar insanlara baskıyı ortadan kaldıracak “direkt” ve “dolaylı” bir çok maddeler var.
Ee, “bilinçli dindar” bir insanın “evet” demesi için bütün bunlar yetmezmi?
Bütün bunlar ortadayken kendisini “dindar” olarak tanımlayıp etrafına insanlar toplayan ve elindeki “imkânalar”ı kullanarak “hayır” çağrısı yapan adama sormazlarmı?
Sen “dindar” insanmısın?
Dindarsan, nasıl bir dindarsın?
Dindar insanların mı “Baş”ısın?
Yok değilse, neyin “Başı”sın??