Bu Kentin Ağabeyi Yok mu?

.

 

Zar zor yürüyerek işyerine geldim bu sabah. Malum hava çok sıcak, iki gündür yaptığım balkon sefası (!) karşılığı promosyon olarak karşımıza bel fıtığı yeniden çıktı.

Acılar içinde kıvranıp dururken, gazete okuma, elektronik postalara göz atma faslını başlattım.

Her zaman yaptığım gibi, ilk iş olarak Kahramanmaraş’ta bugün gazetesini aldım elime, (24 Temmuz 2012) manşetinde “Bu kente bir ağabey gerek!” başlığı dikkatimi çekti.

Sevgili Akif Arslan ve Mehmet Fiskeci fotoğrafının yer aldığı manşet haberi bir çırpıda okudum. Habere, haberin muhtevasına katılmakla birlikte, Kahramanmaraşlıya haksızlık yapıldığını düşündüm.

Bana anlatılan ancak doğruluğunu teyit edemediğim bir konuyu anlatarak yazıya devam edeyim, isterseniz;

Türkiye’de 75 civarında cemaat bulunuyormuş. Tabii toplumun fırkalara bölünmesi birlik ve beraberliğe katkı mı yapıyor? Yoksa büyük zarar mı veriyor? Bunun açılımını yapmak bana düşmez. Düşüncelerimi burada yazacak olsam “beni Maraş’tan sürmeye kalkarlar.”

Şimdi bu 75 cemaatin Kahramanmaraş’ta 72 kolu mevcut imiş. Gaziantep’te 25, Malatya’da 28, Kayseri’de ise 20 civarında kurulmuş.

Cemaatlere falan düşmanlığım yok. Gördüğüm her din adamının elini hürmetle öperim. Cemaatlerin birbirleri için neler söylediklerini de zaman zaman duyar, duyduklarım karşısında da hayretimi gizlemem. Bu bir tebliğ yarışı ise amenna, ama bu bir rant yarışı ise tehlikeli. Karşılıklı atışmalara baktığımda da bunun rant yarışı olduğu noktasında şüphelerim artıyor.

Çünkü elini öptüğüm, hürmet ettiğim bu insanların günlük yaşantılarına, yaşam şartlarına baktığımda bir samimiyetsizlik görüyorum.

Şimdi bu kadar cemaatin olduğu bir şehirde ağabey, akil adam, alim gibi tanımlamalar yapacağımız insandan geçilmez. Şu anda Kahramanmaraş’ta o kadar çok ağabey var ki, hangisini yazalım, hangisini sizlere anlatalım.

**

Gelelim Akif Arslan’ın haberde anlattığı ağabeye, işte o ağabey bu şehirde belki de birkaç yıl sonra çıkar ama, şimdilik ufukta gözükmüyor.

Bunun sebebi ise ağabeyin olmadığı değil, çok başlılık ve bölünmüşlüktür.

Bu kadar bölünmüşlüğün yaşandığı bir şehirde, doğal olarak insanların birbirini sevmemesi bir gerçek olarak çıkıyor karşımıza.

Hoşgörüsüzlüğün, sevgisizliğin, birbirlerine güvenmeme, inanmama gibi hastalıkların ruh dünyamızı bir kene gibi kemirdiği bir şehir karşımızda duruyor.

**

Yukarıda Allah var. Cemaat mensupları arasında yaşanan bu gizli kavga ve bu kavganın toplumda yarattığı travma çok önemlidir. Ve bundan, bu hastalıktan bir an önce kurtulmak için çareler oluşturulmalıdır.

Bana göre bunun çaresi ise;

Şehirdeki bu cemaat temsilcilerinin bir araya gelmesi ve müştereklerde ortak tavır almalarıdır.

Bunun sağlanması halinde, Kahramanmaraş’ta ki bu cemaatler arasındaki gizli kavgada bir nebze olsa tansiyonun düşmesi anlamında çok fayda sağlayacaktır.

Tabii yapılan hizmetler ve gaye Allah rızası için ise bu mümkündür. Bu kavga ve çekişme rant için ise bu birleşme mümkün değildir. Birleşme demeyelim de ortak müştereklerde birlik olma…

**

Bu gün 24 Temmuz

24 Temmuz 1908 tarihini hatırlayanlarınız var mıdır bilmiyorum. Daha Osmanlı Devleti yıkılmamış. Cennet mekan koca hakan Abdulhamit Han direniyor.

“Makedonya'da Resneli Niyazi adlı subayın isyan etmesiyle II.Abdülhamit Meşrutiyeti II.defa ilan etmek zorunda kalmıştır.( 24 Temmuz 1908 ).

II.Meşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki Partisinin karşısına " Ahrar " partisi kurulmuştu.Parti Meşrutiyet rejimine karşı tavır izlemekteydi.Sonuçta İstanbul'da 31 Mart Olayı ( 13 Nisan 1909 ) dediğimiz ayaklanma çıktı.

 

Önemi :  Osmanlı Devletinde rejime karşı çıkan ilk ayaklanmadır.

Bu ayaklanmayı merkezi Selanik'te bulunan "Hareket ordusu" bastırdı. Ordunun komutanı Mahut Şevket Paşa.

Sonuçları :

·Hareket ordusu isyanı bastırdı, İstanbul'da düzen yeniden sağlandı.

·II.Abdülhamit ayaklanmayı bastırmadığı, hatta ayaklanmada rolü olduğu gerekçesiyle tahttan indirilerek yerine V.Mehmet Reşad tahta geçirildi.

·Anayasada bazı demokratik değişiklikler yapılarak, Padişahın yetkileri sınırlandırıldı.

·Karışıklıklar tam olarak önlenemedi.”

İşte o günü yani Osmanlıya başkaldırış tarihini basında sansürün kaldırıldığı gün olarak kutluyorlar

Bu olaydan üç yıl sonra bütün Balkanlar elimizden çıktı. Bu hareket ve devamı Osmanlıyı tarihe gömdü.

Şimdi bu günü Balkanlarda yaşayan azınlıklar kutlasa bir anlam çıkaracağım.

Bizde, bizim ülkemizde Koca Osmanlının yıkılışının başlangıcı olarak kabul edilen bu tarihi nasıl kutluyorlar ben bunu anlamıyorum.

Bu cennet mekan koca Hakana ihanet değil de nedir? Kusura bakmayın ben bu ihaneti kabul etmediğim için, bir gazeteci olarak, bir Türk olarak bu güne bir anlam vererek, ihaneti tescilleyemem. Kaldı ki o dönemde Osmanlı matbuatı azınlıkların ve bu millete ihanet edenlerin tekelindeydi…

Onun için 24 Temmuz Basında sansürün kaldırılışının yıl dönümü değil, Osmanlıyı tarihe gömen hadiselerin ilk başlangıcıdır..

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri