Bu ülke ecdadımındı / bugün benim / yarın oğlumun ve onun oğullarının olacak
Bu ülke babamındı, onunda babasınındı, onunda bin yıldır Müslüman olan ecdadınındı, bugün benim, yarında oğlumun ve onun oğullarının olacak.
Bu şecere, imanından yüreğine, devlet düzeninden medeniyetine, ruhundan maddesine kadar her şeyiyle İslâmlaşan Türk milletinin kendisidir.
TAPUSU ECDADIMIN OLAN BU ÜLKE…
Tapusu ecdadımın bu ülke Türk’ün İslâm’dan sâdır olduğuna, Müslüman olduktan sonra millet olarak tecessüm ettiğine, varlık ve kimliğini ancak İslâm’la sürdürebileceğine, zarf ve mazrufunun Âl-i Selçuk, Âl-i Osman kalıbında İslâmlaşa İslâmlaşa meydana geldiğine ve Muhammed (s.a.v.) ümmeti olduğuna inananlarındır.
Bu ülkenin “Din ü devlet mülkü millet” vârisi Türklerdir. Bu veraset, Türklerin ruhunu İslâm mayasıyla mayalayarak millet yapan Hacı Bayram-ı Veli’lerden Yunus Emre’lerden, Mevlâna’lardan, mürşid- kâmillerden intikal etmiştir.
Nasıl ki Alparslan Gâzi’den Osman Gazi’ye, Sultan Fatih’ten Sultan Selim’e geçtiyse bu veraset, bugünde ecdadımdan bana geçmiş, benden oğluma ve onun oğullarına geçecektir.
Bu veraset alınıp satılan, emek verilmeden elde edilen kuru toprak sahipliği mânasına gelmez. Din-i İslâm ve Vatan-ı İslâmiye üzere bu toprakları Müslümanların yaşadığı Darülislâm kılarak, Kur’an-ı Kerim’in ahkâmı ve Hz. Peygamber’in Sünneti üzere hükmederek elde edilen bir verasettir.
İSLÂM’DAN ÇIKMADIKÇA SAHİPLİK TÜRKLERİNDİR
Türkiye’de bin yıldır devlet olmak salahiyeti, yâni intifa hakkı İslâm millet anlayışının temsilcisi olan Türklerindir. Bu tarihî sebepledir ki İslâmlıktan çıkmadıkça Türkiye’nin sahibi ve hâmisi, hâkimiyetin ve meşrûiyetin belirleyicisi Türklerdir.
Bundandır ki bu ülkede yaşayan bütün Müslümanlar, kendini ırk olarak değil, Müslümanları havi terkip bir millet olarak gören Türklerin inşa ettiği “din ü devlet” in tabiî âzalarıdır. Varlıklarını ve emniyetlerini Türklerin hâkimiyet ve adâletine teslim etmişlerdir.
Bu ülkede hükümet ve devlet olmak isteyen her hareket Türklerin hâkimiyet ve meşruiyetini sürdürmek mecburiyetindedir. Bu recüliyete sahip olmayan, bu şartları taşımayan ve yerine getirmeyen bir fikrî akım, bir sistem, bir siyasî parti bu ülkenin vârisi olamaz.
Türk’ün her zerresinin İslâmla var olduğu inancından taviz vererek bâtıl ve seküler Türklük düşüncesine kapılanların, Türklüğünden İslâmlığı eksiltenlerin, lâ-dinî Atatürkçü Cumhuriyetin dayattığı Türklük anlayışını tasdik edenlerin bu ülkenin sahibi babamın, onun babasının, onun da bin yıllık Müslüman ecdâdının silsilesiyle hiçbir tarihî, fikrî ve ruhî bağı olamaz.