Tavanarasının tozlu raflarında bulduğum, ilginç araştırmaları okurlarımla paylaşmak istiyorum.
AYIN NEDEN HEP AYNI YÜZÜNÜ GÖRÜRÜZ
Dünyanın uydusu olan ayın dünyadan hep aynı yüzü görünür. Ayın karanlık yüzü adı verilen taraf görünmez. Bunun sebebi şudur: Ayın kendi ekseni etrafında dönme süresi ile Dünya etrafında dönme süresi aynıdır. Yaklaşık 29 gün süren bu periyot(devir) yüzünden ayın sürekli aynı yüzü dünyaya bakar. Önceleri hakkında sayısız efsaneler üretilen ayın karanlık yüzü ise insanlı ay uçuşlarından sonra aya giden insanlar tarafından görülmüştür. ABD başta olmak üzere birçok ülkenin insansız uzay araçları da ayın karanlık yüzünün detaylı fotoğraflarını çekmiştir. O kısım aslında karanlık değildir, orası da güneş alır. Biz göremediğimiz için o kısma ayın karanlık yüzü diyoruz. Ayın görünmeyen kısmı yani Ayın Karanlık Yüzü ayın % 41'lik alanını kapsar. Yani dünyadan baktığımızda ayın % 59'luk kısmını görebiliriz.
MANKURT VEYA MANKURTLAŞMA NEDİR?
Eskiden Orta Asya toplumunda mankurt ve mankurtlaşma denilen bir kavram vardı. Bu mankurtun ne olduğuna birlikte bakalım. Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde ne yaparlarmış
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınıyor,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçiriliyor,
- Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanıyor,
- Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılıyor,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülüyor ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırıyor,
- Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlıyor, fakat deri kafaya o kadar yapışıyor ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşiyor ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemiyor,
- Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlıyor,
- Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak büyük acılar çekiyor,
- Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölüyor,
- Sağ kalan tutsak zamanla kendine geliyor; yiyip içerek gücünü toparlıyor.
- Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “MANKURT” olmuştur. Artık hafızası yoktur… Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale geliyor ve düşünememektedir… İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur; kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece. Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle… Evet, Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir…
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır. Anadolu’da bunun adı “mankafa” dır…
AZERBAYCAN NEDEN CAN’DIR
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı sırasında 3 Mayıs 1920 günü Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı bir mektup da; “Devlette hiç para kalmadı. Şu anda içeride para temin edebileceğimiz bir kaynakta yok. Başka kaynaklardan para temin edinceye kadar Azerbaycan hükümetinden borç para alınmasını temin etmenizi rica ederim.“ diyordu. Karabekir Paşa, cevabi telgrafında gerekenin yapılacağını bildirdi.
Kazım Karabekir Paşa, isteği Azerbaycan hükümetine adına Neriman Nerimanov illetti. Bu istek, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti ile Ankara Hükümeti arasında ki ilk resmi temastı. Ancak Azerbaycan’da da siyasi sorunlar çoktu. 16 Mayıs 1920 tarihinde Bakü’ye gelen Neriman Nerimanov devletin yönetimini tam anlamıyla eline alabilmek için çalışıyordu. Birkaç ay süren bu uğraşılar sırasında bile Türkiye’de olan bitenleri dikkatle takip ediyor, Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı çalışmaları hayranlıkla izliyor ve başarılı olması için neler yapabileceğinin hesaplarını yapıyordu. Not: (Neriman Nerimanov ve Mustafa Kemal Paşa, ilişkileri başlı başına bir yazı dizi olacak türdendir.)
Azerbaycan’dan uzanan kardeş eli …
1921 yılı içinde Nerimanov’un şahsi emri ile Azerbaycan Dışişleri Bakanı Mirza Davud Hüseyinov, kazanılan Birinci – İkinci İnönü Savaşları münasebetiyle çektiği telgrafta; “… Kazanılan bu büyük zaferlerden dolayı, Türk Halkını Azerbaycan Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti adına kutluyoruz. “ diyor ve büyük zaferlerin şerefine; “ Azerbaycan halkının yardım için 30 tanker petrol, 2 tanker benzin, 8 tanker gazyağı” gönderdiğini bildiriyordu. Aynı yılın Mayıs ayında Azerbaycan devleti, TBMM hükümetine 62 tanker petrol gönderdi ve bundan sonra savaş bitinceye kadar aynı değerde petrol ve üç vagon dolusu gazyağı göndermeyi taahhüt etti. Bu taahhüdün dışında 1922 yılında Batum yoluyla Azerbaycan 9000 tondan fazla gazyağı ve 350 ton benzin gönderdi.
Ayrıca istenilen yardım doğrultusunda Nerimanov, 500 kğ altın gönderdi. Bunun 200 kğ’sı devlet bütçesine, kalanı ise mühimmat ve silah için kullanıldı. Daha sonra Nerimanov Rusya’dan aldığı 10 milyon altın Rubleyi Ankara’ya gönderdi. Bu yardımlarla savaş içinde ki ülkenin durumunda belirgin bir düzelme oldu. 23 Mart 1921 ‘de Azerbaycan Hükümeti talep etmediği halde Türkiye’ye Azerbaycan halkının hediyesi olarak petrol gönderdi.
Nerimanov, Mustafa Kemâl Paşa’nın mektubuna yazdığı cevabi mektubunda her gün kazanılan başarılarla Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu yüzden kahraman Türk halkını kutladığını belirtiyor ve sonra ilâve ediyordu: “Paşam, bizim Türk Milleti’nde kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz.”
DİNGO’NUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dilendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için “Dingo’nun ahırı” deyimi kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de bu deyim hala kullanılmaktadır.
Faydalanılan Kaynaklar:
1. Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye - Sovyetler Birliği Alâkaları.
3. Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1991, Cilt 3, sf. 238.
4. Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul, 1974, Cilt 2, sf. 430.
5. Ağaoğlu Ahmet, Hatıralarım, İstanbul,1958, Sayfa 73.