Türklükten ve İslam’dan nasipsiz ve fikirsiz nice insan bilirim ki, her daim dillerinden köksüzlüklerini ve fikirsizliklerini izhar eden şu cümleyi düşürmezler. Türkün Türk’ten başka dostu yoktur. Oysa gerçekten Türk olsalar, olabilseler aziz ve necip Türk milletine unutturulmak istenen, kısmen de unutturulan ve aslen Türk olmayan nice dostları vardı ki, ancak bir mümin feraseti bu dostluğu anlayabilir. Bu dostluk bir ırki dostluk değil, aynı ümmetin bir parçası olmanın vermiş olduğu maneviyat yönü yüksek, imani bir dostluk bir mümin kardeşliğini temsil eden ulvi bir duygudur.
Maneviyattan nasipsiz, imani hadiselere bigane yetişen, Türk deyince sadece bir ırkı bilen ve hatırlayan, aziz ve necip Türk milletinin isminin nerede ise bir dört yüz yıldır aynı zamanda İslam demek olduğunu bilmeyenler, bu dostluklardan habersiz ve anlama imkanına da sahip değillerdir. Ancak manevi iklimde büyüyüp, o halden kana kana içenler ki, bu dostlukların sayısının saymakla ve anlatılmakla tanımlanamayacağını bilirler.
Dünyanın neresinde yaşadıklarını hiç bilmediğimiz, ismini hiç işitmediğimiz, tarihin acı sahifeleri altında ezilip, küçüldüğümüz yıllarda bağımızın kesildiği, bizim onları unutmamıza rağmen onların bizi unutmadığı nice Türk dostları, bizleri bekler ve bizlere dua eder ancak Rabbim bilir.
İşte bu dostlarımızdan en önde olanlarından biriside Sudan halkıdır. Sudanlılar Osmanlıdan önce memluklar ile güzel ilişkiler kurmuş halis Müslüman bir millettir. Osmanlının mısır ve Afrika ile ilişkiler kurması üzerine, halifeliğin merkezi Osmanlı devletinin Afrika’da ki en büyük dostlarından birisi olmuştur. Düşmanların İslam ve Türk diyarlarına top yekûn saldırdığı o kötü günlerde, padişahın cihat fermanını Enver paşa kaleme almış ve bu ferman Sudan’a ulaştığında, o güne kadar İngilizler ile mücadele eden Sudan’lılar içinde eski sultanlar neslinden gelen, merhum büyük şehid Ali dinar bey bu cihad emrini bekliyordum. Bu emir ile artık İslam düşmanı İngiliz ve Fransızlar ve diğerlerine karşı savaş zamanıdır diyerek silaha sarılıp, sultanlığını tasdiklettiği Osmanlı devletinin bir neferi olarak İngilizler ile savaşmıştır. Bu savaş sırasında elindeki kıt imkanlara rağmen aynı zamanda Çanakkale’deki muharebelere Sudan’dan mücahitleri göndermekten te geri kalmamıştır.
İngilizlerin bin bir hile ve büyük imkanları karşısında son nefesine kadar mücadele eden aziz insan, sonunda bu uğurda, şehit olmuştur. Bütün bu kısa anlatımda, Afrika’nın bir çok yerinde, bizim Bilal-i Habeşi hazretlerinin akrabası kabul ettiğimiz zenci kardeşlerimiz olmayan güçleri ile Osmanlının cihat çağrısını karşılıksız bırakmamışlardır. Bunlar araştırılıp yeni nesle anlatılmalı ve Türkün en dar gününde kimler yanında, kimler ise karşısında yer almışlardır öğrenmelilerdir. 2006 yılında sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey başbakan iken Sudan’a bir ziyaret yaptılar. O ziyaret sırasında devrin Sudan başkanı kendisine darfur bölgesinde asayiş yoktur, oralarda hayatınız tehlikeye düşer diyerek, ziyaretinin mahsurlu olacağını söylemesine rağmen, sayın başbakanımız hayır diyerek darfuru, o yokluklar ve acı içindeki insanlarını ziyaret etmiş, onların perişan halleri karşısında göz yaşlarını tutamayarak, aziz Türk milletinin dostlarını unutmadığını, asla unutmayacağını, Türkün Türk’ten başka dostu yoktur yalanı ile bizi aziz dostlarımızdan ayırmak isteyenlerin oyununa gelmeyeceğimizi göstermiştir. Verdiği emirle darfur merkezinde diyalede elli dönümlük bir arazide, yukarıdan bakıldığında uzay üssü görümü veren, çevresinin yeşili ile etrafından farklılık arzeden büyük Türk hastanesinin yapılmasını temin etmiştir. Etrafımızda dostlarımızın olmaması için uydurulan bu cümle ile aziz ve necip Türk milletini yalnızlığa itmek isteyenler bu vefakârlığı ve fedakarlığı anlayamazlar. Oysa Azerbaycanlı şair bizim için ne demişti bir hatırlayın.
Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türkün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim, düşebilsem toprağına
Vefalı Türk geldi gene, selam Türk’ün bayrağına.
Türk milletinin en büyük özelliklerinden birisi vefalı olmasıdır. Biz zor günlerimizde yanımızda olanları asla unutmaz ve onların bize ihtiyaç duyduğu günlerinde de yanlarında olmak için bütün imkânlarımızı kullanırız. Bazı an olur ki biz de zor durumda iken yardım isteyenlere gene de yok demez elimizi imkânlarımızı zorlayarak uzatırız. Bu vasfımızın yüzlerce örneği vardır.
İşte ceddimizin en zor günlerinde yanında olan bu Sudanlı kardeşlerimizin bize ihtiyaç duydukları bu günlerde vefa duygumuzun gereği olarak elimizi olan imkânlarımızla onlara uzattık ve uzatmaya devam edeceğiz. Komşusuna yahut muhtaç birisine hayatı boyunca el uzatmamış, yardım etmemiş, yardım nedir bilmeyenler bu yazdıklarımdan bir şey anlamazlar. Bu hususlar iman ehlinin anlayacağı hususlardır.
Diyaledeki hastane nin güzel bir odasında yatan hastanın Merhum şehit Ali Dinar’ın torunu olduğunu söyledi doktorlar. Bu zatın oğlu da aynı hastanede tercüman olarak hizmet veriyormuş. Oradaki doktor kardeşlerimizin özverili hizmetleri, bu kardeşlerimize olan borcumuzu ödemeye çalışıyoruz diye vefa nın en güzel örneğini sergilemeleri bir Türk olarak beni duygulandırdı. Hastane civarında sıra bekleyen hastalar ve binlerce kilometreden Türk hastanesine şifa bulmaya gelen insanların devletimize ve aziz Türk milletine dualarına şahit oldum. Bu mazlumların duası dır ki onca düşmana rağmen hala ayakta ve dimdik heyyy yettim bre doğan beyim diyen atamızın gür sesi ile etrafı çınlatmaya devam ediyoruz.
Teşkilatı mahsusanın birinci adamı ve kurucusu merhum gazi Kafkas kartalı, Eşref sencer Kuşçubaşı beyin yardımcısı, emir eri ve teşkilatın ikinci adamı olan Zenci Musa bey de Ali Dinar merhumun hemşerisidir. Babasının görevi icabı bulunduğu Girit te doğmuş ve tahsilini ise mısırda yapmıştır.Daha sonra eşref bey ile tanışıp teşkilatı mahsusa da görev almıştır. Balkanlardan, kuzey afrikaya, kafkasyadan, arap çöllerine kadar yurdun her yerinde hizmet etmiş, Tahsin paşanın ihtiyacı olan 300 bin altın liranın ulaştırılması için kurulan 40 kişilik fedai içinde yer almış, İngilizlerin 20 bin kişilik baskın gücü ile eşref bey ağır yaralı olmak üzere üç kişi sağ kalan çarpışmada saatlerce İngiliz birliğini yerinden oynatmayan bu insanlar içinde oradan kurtularak bu parayı Tahsin paşaya ulaştırmış bir yiğittir. Eşref beyin kendisi ise ağır yaralı olarak esir edilmiş, kafes içinde Medine sokaklarında gezdirilerek halka teşhir edilmiştir. İngiliz esirlerine her türlü hürmeti gösteren ceddimize, İngiliz kendisine yakışan şerefsizlik ile cevap vermiştir. Eşref beyin kurtulması ile Zenci Musa bey işgal yıllarında İstanbul da yokluk içinde hamallık yapmış, işgal kuvvetleri generalinin baha hizmet et teklifini kabul etmediğinden haps edilmiş ve hapishanede verem hastalığına yakalanmıştır. Kendisine Osmanlı devleti tarafından bağlanacak maaşı, bu fakir milletin parasını alamam diyerek red eden bu Türk’ ten daha Türk olan merhum, Özbekler tekkesine sığınmış, orada bulunduğu yıllarda anadolunun ihtiyacı olan silah ve mühimmatın, gizlice sevkinde en önde hizmet etmiştir. Merhum aynı zamanda Mehmet Akif bey tarafından da çok sevilirdi. Yüz kilonun üstünde ve iki metreye yakın boyu ile iri ve güçlü olan Musa bey, yaptıkları her güreşte Mehmet Akife bilerek yenilirdi. Hiç kimseyi incitmeyen ruh yapısı ile aziz Türk milletine kanının son damlasına kadar hizmet eden zenci Musa rahmetlik olduğu Özbekler tekkesinde medfundur. Rabbim rahmet eylesin. Kendisi hakkında merhum büyük şairimiz Mehmet Akif şöyle bir şiir yazmıştır.
Eşref beyin emir eri Zenci Musa
Omuzunda göğe yükseldi Nebi İsa
Kısaca çok uzun ve meşakkatli bir hayatı yaşayan ve Türk milletinin öncülüğünde İslam aleminin kurtuluşu için mücadele eder iken şehid ve gazi olan bu insanları neden yazdım. Çünkü biz Türk milleti olarak yediğimiz kaba tükürmeyen, vefalı bir milletiz. Atalarımız vefasızlık etmediler, bizlerde onların bize bıraktığı emanetlerine aynı vefayı göstermeye devam edeceğiz. Bu bir iman ve kan meselesidir.
Evlatlarımız bizi dünyada yalnız bırakmak isteyen düşmanlarımızın oyununa gelmesinler. Türk milletinin Müslim ve gayri Müslim çok dostları olduğunu bilsinler. Zor günlerinde bize sığınan Müslim veya gayri Müslim hiçbir millete sırt çevirmesinler, ekmeklerini paylaşsınlar. Bilsinlerki rızk paylaştıkça artar, asla azalmaz. Yalnızlık sadece Hz. Allah’a mahsustur. Vesselam.