Okumayı ilk söktüğüm zamanlarda, ciddi olarak okuduğum ilk kitap, Çakırcalı Mehmet Efe’ydi. Belki de okuduğum ilk roman, ilk hikâye, ilk destan ya da ilk otobiyografik eser de diyebiliriz.
‘Dokuz dağın efesi, Çakırcalı Mehmet Efe’, çocuk ruhumun kıpraşmasına neden olmuştu.
Haksızlığa karşı dik duran, zenginden alıp, fakire veren, kendisini bir çeşit Robin Hood sanan, yeri geldiğinde eşkıya, yeri geldiğinde koruyucu bir baba, yeri geldiğinde sadık bir eş olan, sıra dışı bir karakterdi Çakırcalı Mehmet Efe.
Kendi içinde çelişse de, yaptığı güzel şeyler de vardı.
Bir hakkı, bir başka haksızlıkla gidermeye kalksa da, Çakırcalı Mehmet Efe, kendince doğru olan kanunları uyguluyor, hükmederken yaptığı haksızlıkları da önemsemiyordu.
Çakırcalı Mehmet Efe kitabının kime ait olduğunu hatırlamıyorum. O kadar uzun zaman oldu ki, yazarın adını aklımda tutmak mümkün olmamış ama kitapla ilgili bütün detaylar hafızamda taptaze şekilde duruyor.
Murat Sertoğlu veya Yaşar Kemal’e ait kitaptır diye düşünüyorum ama daha çok Murat Sertoğlu’nun olacağına inanıyorum.
O zamanlar merhum babamın iki tür kitap merakı vardı; Efe Hikâyeleri ve Hazreti Ali Cenkleri.
Her iki tür kitapları da arkadaşlarıyla değiş tokuş yapar, ben de hiçbirisini atlamaz, okurdum. Okuma alışkanlığımın “akıcı” diye bildiğim bu kitaplardan geldiğini düşünüyorum.
Okudukça kitaba daha çok gömülür, okudukça o dönemi yaşar, okudukça o yerlerde gezerdim.
Ama hiçbir zaman, Çakırcalı Mehmet Efe’nin koşturduğu, silah kullandığı, bıçak salladığı ya da yemek yediği Bozdağ diye bilinen dağlarda dolaşacağım aklıma gelmezdi.
Ama oldu…
***
Geçen hafta İzmir gezimiz sırasında kardeşimin aklına nereden geldiyse “nereleri geziyoruz?” soruma “Birgi’ye gidelim mi?” diye soruma soruyla karşılık verdi. Kardeşim de uzun zamandır gitmek istiyormuş ama bir türlü de kısmet olamamış. Kısmet o güneymiş.
Birgi neresiydi bilmiyordum.
Ufak bir araştırmadan sonra Çakırcalı Mehmet Efe’nin de o dağlarda yaşadığını, hatta Çakır Ağa diye bir konağın da olduğunu öğrendim. Bir de “Birgi” adının nereden geldiğini.
Osmanlı İmparatorluğu'nda bir âlim kazasker olan İmam Birgivî ya da asıl Takîyuddîn Muhammed bin Ali’nin kabrinin burada olmasıydı. Kasabanın adı, İmam Birgivî’den gelmekteydi.
İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı olan Birgi kasabası ve kasabaya bağlı köylerin yer aldığı dağlar, hem İmam Birgivî hem de Çakırcalı Mehmet Efe’nin dolaştığı yerlerdi.
“Gidelim”, dedik ve çıktık yola…
Küçük, şirin bir kasaba Birgi.
Çok güzel eski evleri var. 18 ve 19’uncu yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan konakları, ahşap pencereli taş evleri, çok güzel sokakları ve asırlık çınar ağaçlarıyla Osmanlı’dan bugüne bozulmayan yapıları, güzel adetleri, gelenekleri ve çok değişik lezzetleri var.
İmam Birgivi’nin kabrinin hemen yanında yöresel ürünlerin satıldığı küçük bir çarşı var. Çarşı esnafının tamamına yakını kadın. Tarlalarında topladıkları, evlerinde hazırladıkları ürünleri pazarlayarak bütçelerine katkıda bulunuyorlar. Özellikle üzüm, zeytin ve incirden elde edilen ürünler çoğunlukta. Tabii ki bir de el işi ürünleri var.
Kasabada yöresel yemek yiyeceğiniz ‘kasabaya göre çok lüks’ mekânlar var. Kebap, lahmacun, pide gibi bilindik yemeklerin yanında İzmir’e has lezzetler ev yemekleri ve tatlıları da var.
Çay içip dinleneceğiniz, tatlı ve dondurmayla serinleneceğini mekânlar da mevcut.
En çok ilgimi çekenlerden birisi de Birgi Halk Eğitim Merkezi kursiyerlerinin hazırladığı ürünlerin pazarlandığı çok hoş bir mekân var. Kış bahçesiyle uyumlu evin her köşesi kursiyerlerin eserlerine ayrılmış.
Kasaba, Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından 1308 yılında kurulması nedeniyle kasabanın meydanında heykeli yer alıyor.
Birgi’de bir birinden güzel konaklar ve konaklama mekânları da mevcut.
Bunların içerisinde Çakırağa, Kadılar Paşazade, Saliha Hanım Taş Konak, Sandıkoğlu konaklarıyla Aydınoğlu Mehmet Bey ve Derviş Ağa Camisiyle, Derviş Ağa Medresesi ve Çukur Hamam, İmam-ı Birgivi Medresesi ile Demirli Mağaza yer alıyor.
Birgi’de bir günümüzü geçirdik ama değdi.
***
Bir kez daha anladım ki, insanların çocukluğunda okuduğu kitapların hafızasında farklı bir yeri oluyormuş. Buna oynadığı oyun, seyrettiği film, gezdiği yer, gördükleri ve diyaloglarını da ekleyebiliriz…