Geçmişteki kadar coşkulu olmasa da yine Maraş’ın kurtuluşunu (çete bayramını) kutluyoruz. Bu çete bayramını hüzünlü kutluyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar dilerim. Kahramanmaraş; dünde, bugünde şehit vermeye devam ediyor.
Maraş şehit veren, esareti kabul etmeyen şehirdir.
Maraş kurtulunca tüm Anadolu’ya umut hâkim oldu. Başka yörelerde de halk örgütlenmeye diğer taraftan da düzenli orduya katılmaya başladı. Bu yönden de Maraş önemli bir görev üstlenmiştir.
Bu yazımda kurtuluş muharebesini değil de kurtuluş coşkusunu, çete bayramını yazacağım.
Çete Bayramında Abdal Halil Ağanın torunları davulları daha yürekten çalardı. Mahallelerde çeteler, muhtarlar tarafından özenle seçilirdi.
Milli ruhu olmayan, dengesiz ve fevri çıkışlar yapacak gençler çete seçilmezdi. Çete seçilenler de ecdada layık olmak maksadı ile hiçbir şekilde fevri davranışlar göstermezdi.
Eskiden köylüler, çete bayramından bir gün önce atlarla şehir merkezine gelir, kimisi tören geçişlerinde yer alır, kimisi de bayram törenlerini izlerdi. Özellikle Bertiz çeteleri törenlerde at koştururdu.
Çete bayramı geldiğinde özellikle çocuklara özel giysiler giydirilir. Çocukların ellerine balon ya da bayrak verip coşkuya ortak edilirdi.
Bayram günü sadece bayrama gelenler değil aynı zamanda satıcılarda bayram ederdi.
Dün meydana indim ve bayram coşkusunu görmek istedim. Ancak çok tuhaf oldum. Çete diye meydana sürülen gençlerin fevri davranışları, Sütçü imamın, bacımızın namusuna uzanan düşmana, gereken dersi vermişken, bugün ise çete kıyafetli kişilerin kızlı erkekli sarmaş dolaş, alkol almış gibi tavırları, Amerikan yanki gibi saç tıraşları beni utandırdı. Kendi kendime dedim ki:
“ya bu kurtuluş bayramını adamakıllı kutlayalım, çete temsilimizi doğru yapalım. Ya da hiç yapmayalım”
Bu eleştiriyi yaparken sorumluluğu sadece karşıya değil, aynı zamanda gençliğe sahip çıkamayan kendi nefsime de söylüyorum: “bu gençler bizim! Bu çocuklar uzaydan gelmedi!”
Bugün gençliğe; 12 Şubat’ın ne ifade ettiğini
Rıdvan Hoca, Sütçü İmam, Şehit Evliya, Arslan Bey, Şeyh Ali Sezai efendinin kim olduğunu öğretmemiş isek bizler suçluyuz.
İnanç, iman, Özgürlük, direniş, bayrak, çete gibi kavramların içini doldurmayıp, ruhumuza işlememiş isek, bayramın sadece tiyatral bir gösteriden farkının olmayacağını bilelim.
Ali Sezai Efendi’den moral ve duanın ne kadar kıymetli olduğunu
Arslan Bey’den teşkilatlanmanın ve muzafferiyetin ne kadar kıymetli olduğunu
Sütçü İmam’dan ahlaklı bir esnaf modeli ve işgalciye gereken cevabın nasıl verileceğini
Abdal Halil Ağadan; her şeyin para olmadığını, davulun eğlence için çalınması kadar, özgürlük için çalınması gerektiğini
Avukat Mehmet Ali Kısakürek’ten; özgürlüğün ne demek olduğunu, bir kalem ve kâğıdın neler yapabileceğini
Rıdvan Hocadan; hürriyet olmadan ibadetin bile yapılamayacağını, İmanın düşmanı nasıl yeneceğini
Senem Ayşe’den iman sahibi kadının nasıl olması gerektiği, kocanın şehit düştüğü yerden bir eşin bayrağı nasıl teslim alacağını
Muallim Hayrullah’tan eğitimin sadece okulda olmayacağını, eğitimin kimi zaman cihat meydanında çeteleri örgütlemek, hatta şahadete koşmak olacağını ÖĞRENMELİYİZ.
Son günlerde bayram coşkusu adına yapılanlara, geçmişten bir cevap verelim:
1914 Yılında Çanakkale savaşında Anzaklar bir köye çıkmışlar ve köydeki kadınlara: “Irzlarını teslim etmelerini aksi halde öldürüleceklerini söylemişler.”
Köylü kadınlar ise: “canımızı veririz ancak ırzımızı asla” demişlerdi.
Ancak bu vakadan 18 yıl sonra bir Türk kızı Keriman Haris Belçika’nın Spa şehrinde güzellik yarışması adı altında peşkeş çekildi. Hatta bazı jüri üyeleri bu duruma itiraz etti. “Daha güzel kızlar varken neden bir Türk kızı birinci seçildi” diye tepki gösterdiler. Tepkilere cevaben organizatörlerden birinin şunu dediği söylenir: “önemli olan Türk kızının birinci olması değil, Türk kızını soymamızdır” demiştir.
Yarışma adına çirkefliğin yapıldığı o gün, ecdadın kemikleri sızlatılmıştır.
Demem o ki; Müslüman Türk gençliği, ecdadını yâd ettiği günde hafif meşrep tavırlar sergileyemez. Kardeşlerinin bağrına çomak vuramaz.
Davullarla özgürlüğü kutluyor iseniz, yerini ve zamanını iyi seçeceksiniz. Tavır ve davranışlarınıza dikkat edeceksiniz.
Gençler! Değerlerimize, ya cepheye uğurlanırken eşinden işlemeli mendili alıp göğsünde saklayan bey gibi sahip çıkacaksınız. Ya da bugün ki gibi kullan at şeklindeki peçete gibi değerlerimizi kıymetsizleştireceksiniz. Karar sizin.
Son söz olarak diyorum ki:
“Fransızlardan değil, Fransızlaşmaktan korkun.”
Her ne sürçü lisan etti isek affola