Sunuculuğunu yaptığım bir programda, halk oyunları ekibi de vardı. Onlar, bir ekip oldukları için birbirlerini yakinen tanıyorlardı. Bu sebeple, kızlı erkekli samimi ortam oluşturuyorlardı. Hepsi, bir kız, bir erkek eşleşmişlerdi sanki.
Sanki değil öyleydi işte!
Programdan sonra erkekler, sahnedeki çiçeklere saldırıp birer tane alarak bu çiçekleri kız arkadaşlarına takdim ettiler. Bu iltifat karşısında, kızlarda bir sevinç ve bir heyecan görmeyin.
Teşekkürler, mersiler havada uçuşuyordu.
Aralarında arkadaşı olmayan, yani çiçek alamayan bir kız vardı. Daha önceleri benimle birkaç kez ilgilenmiş, onun bu alakası karşısında ben ilgisiz kalmış ve birkaç bahaneyle yanından uzaklaşmıştım. Karşılıklı “çiçekleşen” çiftler, birbirine komplimanlar yaparken, yalnız kalan kız da bana yaklaştı, buğulu ve büyülü sesiyle:
-Herkes birbirine çiçek veriyor, sen bana neden çiçek vermiyorsun? Dedi.
Baktım ilgi bekliyor. Ben ise ilgilenmek istemiyorum; ama kırılmasını da istemiyordum.
Kız tekrar sordu:
-Bana çiçek verecek misin? Dedi.
-Hanımefendi! Çiçeğe çiçek verildiği nerde görülmüş? Dedim.
Yüzünün ifadesini görecektiniz, çiçek alan kızlardan daha mutluydu.