Çocuğun Her İstediği Yapılmamalı

.

Bu yazıda kaleme aldıklarımın çoğunluğu öğretmenlik hayatım boyunca yaşadıklarım, dinlediklerim ve okuduklarımdan elde ettiğim sonuçlardır. Okulların açıldığı ilk günden beri yaşadığımız ve yaşayacağımız sorunların en büyüğü, öğrencilerin birbirlerini anlamamaları, anlamaya çalışmamalarıdır.

Bir zamanların büyükleri isteyen, itiraz eden, bana ne diyen çocukları hiç sevmezdi. Sebebi ne olursa olsun, başlatan kim olursa olsun kavga etmek suç sayılırdı. Kavga edilmez miydi? Elbette edilirdi ama döven de dövülen de evdekilerden gerekli tepkiyi görürlerdi. Çocuklar; paylaşmaya, uzlaşmaya, birlikte yaşamaya zorlanırlardı. Çocukların karşılaşacağı engellere büyükler aldırış etmezlerdi…

Bu günlerde; çocuklarının önlerine çıkan/çıkabilecek olan engeller birer birer ortadan kaldırılıyor. Bu müdahaleleri yapmak, iyi annelik - babalık zannediliyorlar. Bu zamanın büyükleri, çocuklarının hayatını mümkün olduğunca basitleştirmeye, kolaylaştırmaya çalışıyorlar. Anne ve babalar bu türlü davranışlarıyla çocuklarına iyilik yaptıklarını zannediyorlar. Oysa bu davranışlarıyla çocuklarına bilmeden büyük zararlar veriyorlar.

Paylaşmayı bilmeyen, yoktan anlamayan, hayır ya da olmaz dendiğini hiç duymayan, her an her istediğine sahip olarak büyüyen çocuklar evden ayrılıp okulla, sokakla, dünyayla tanıştıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Bu durumun sebep olduğu problemler çocukların İlkokul birinci sınıfa başlamasıyla gün yüzüne çıkıyor.

Her birisi başka bir aileden ve kültürden gelen çocuklar hem öğretmen ve okul idarecilerini hem de diğer öğrencileri anlamakta, onlarla birlikte yaşamakta zorlanıyorlar. Sınıfına kural koymaya çalışan bu sebeple çocuklara, sık sık müdahale eden, ‘hayır/olmaz, öyle değil böyle yap’ diyen öğretmenler ve idareciler gerek öğrenciler gerekse velileri tarafından hiç sevilmiyorlar. Sınıfındaki her şeyi paylaşmak zorunda kaldığı diğer çocukların varlığına dahi tahammül edemiyorlar.

Çocuklar; ‘Sınıfımızdaki Gökçe’yi, Barış’ı hiç sevmiyorum.’ Onları benden daha çok seven öğretmenimi de hiç sevmiyorum. Ben okula gitmek istemiyorum’ benzeri söylemlerle anne ve babalarının öğretmenlerine ve okuluna karşı tavır takınmalarına sebep olabiliyorlar. Bu tür davranan anne ve babaların sayısı maalesef her geçen gün daha da artmaktadır.

Birçok ünlü psikolog; ‘şımartılmış ve karşılaşabileceği engellerden arındırılmış bir ortamda büyütülen çocukların kendi problemleriyle başa çıkmaktan aciz oldukları için muazzam bir zihinsel sağlık kriziyle de karşı karşıya kaldıklarını, bunun sonucunda depresyon, kaygı, madde bağımlılığı ve intihar oranlarının oldukça yükseldiğini’ söylüyorlar. Bu tespit doğru olduğu için bende katılıyorum.

Gelişim uzmanlarının tamamına yakını bu duruma düşmemek veya kurtulmak için temel kuralı; ‘çocukların kendilerinin yapabilecekleri işleri onların yerine yapmamak’ şeklinde tanımlıyorlar. Bu görüşe saygı duymalı ve yürekten desteklemeli, aşırı korumacı davranıştan ve vazgeçmeliyiz. Çocukların yapması gerekenleri yapmaktan kaçınıp onları kendilerinin yapmalarını sağlamalıyız.

Anne ve babalar, çocukları okula başlamadan; ‘karşılaşabilecekleri trafik kuralları, servis ve toplu taşıma araçlarında uyulması istenilen kuralları mutlaka öğretmeliler. Ayrıca çocukların düzenli olarak yaptıkları ev işlerinin olması, teknoloji kullanımlarının sınırlanması ve belli bir yaşa geldiklerinde, paranın değerini anlayabilmeleri için yarı zamanlı bir işte çalışmalarının sağlanması tavsiye ediliyor. Yürekten katılıyorum.

Çocuklarımıza sorumluluk vermeliyiz. Bu hayatta yapmaları gereken işler uymaları gereken kurallar olduğunu anlatmalı ve uygulamalarını istemeliyiz.

Tüm bunların üstüne küçük ama çok önemli olduğunu düşündüğüm birkaç uzman önerisini daha hatırlatmalıyım. Bunlar:

Çocuklarınızın uykularını tam almalarını sağlayın, yeterince uyumayan çocuklar, ‘huysuz, asabi, sinirli ve uyumsuz ’ oluyorlar. Uykusunu tam alamamış çocuklar dikkatlerini toplayamıyor ve öğrenmeleri gerekenleri öğrenemiyorlar.

Sağlıklı bir kahvaltı yaptırın, sağlıklı kahvaltı yapmayan çocuklara nörolojik olarak bir şey öğretilemiyor. Bu yüzden sabah kahvaltısını ihmal etmeyin.

Teknoloji kullanımını yönlendirip sınırlayın, çocuklarının ödevlerini yapabilmeleri için internete girmelerine izin veririn. Sosyal medya kullanımlarına asla izin vermeyin, engelleyin.

Tam gün okulda bulunan çocuğunuz akşam eve geldiğinde onunla konuşun. Akşam yemeğini birlikte yemeğe özen gösterin. Sofraya birlikte oturmanın; akademik başarının artmasına ve dil gelişimine katkı sağladığı söyleniyor.

Kısacası çocuğunuzun nasıl bir insan olmasını istiyorsanız öyle olun. Beklentilerinize; ‘razı ederek değil ikna ederek’ ulaşmaya çalışın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri