Rabbim, bu fakiri ve dostum İsmail Göktürk’ü yalancı çıkarmadı. Yıllar önce demişti: “Göreceksin, bu ülkede generaller de yargılanacak…” Sonunda o kutlu gün geldi, bir nas yıkıldı ve generallere dokunuldu. Darbecilik cürmünden dolayı Onlarca general yargılanacak. Adâlet ve mahkeme bu ülkede hükmünü yürütebilecek mi diye beklendi kaç zamandır. Nihayet darbeci generallerin yekûnu mahkûm oldu.
Generaller yargılanamaz, onlar tanrı-devlettir, yargılanmaktan, hesap sorulmaktan masundur, Cumhuriyetin bizatihi kendisidirler düşüncesi “kartondan kaleler gibi yıkıldı.”
GENERALLER DE HAPİSLİĞİ TADACAKTIR
Generallerin mahkûmiyetine kim inanırdı? Generallere inkıraz geldi! Yüzleri aşağıda mahkemeye götürülecek ve vesayetçi cumhuriyetin sonu gelecek. Darbeci generaller tek tek yargılanıyor, mahkeme kapılarına getiriliyor, omuzlarındaki zorba yıldızlar yerlerde sürünüyor, gazetelerde manşetler atılıyor:
“Şüpheli generaller gözaltına alındı”, “Darbeci generaller tutuklanıyor”, “Onlarca general hükümeti yıkmak üzere gizli plânlarıyla birlikte gözaltına alındı”, “Hava generali ve amirallerden bazıları darbeye teşebbüsten mahkûm oldu...”
GENERALLERİN HEZİMETİ
Bir zamanlar bu ülkede zulümkâr generaller hükümferma idi. İnsanlar generallerin ayakları altında eziliyordu. Generallerin kıyameti başladı, gazel yaprağı gibi dökülüyor. Generallerin karşısına “örümcekli kafalılar ve gericiler” dediği millet çıktı bu kez.
Darbeci generallere göre, Türk milleti henüz rüştüne ermiş değildi. Siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları milleti kandırmaktaydı. Milleti daima vesayet altında tutmak gerekti. Ülkeyi “bin yıl” generaller oligarşisi idare etmeliydi.
Generallerin sefalet ve çöküşü başladı. Baskı ve zulüm üstüne kurulu vesayet rejiminde ezilen milletin ahı tuttu. İhtişamlı (!) iktidarlarında hak ve adâlet, sevgi ve merhamet yoktu. Zulüm ve laikçilik, Kemalizm ve lâ-dinilik vardı. Ülke onların vesayet ve egemenlikleri altında inim inim inlerdi.
1923 sonrası şedit devrimlerle oluşturulan ihtişamlı dönemlerinde generaller “tek şef” idi. İdeolojik ihtişamlarına gölge etmek kimsenin haddi değildi. Halk ayağı çarıklı fasa fisoydu. Din-i mübin ortaçağ kafasıydı ve ezilmeliydi.
Yeni din ve rejim Kemalizm’di. 27 Mayıs 1960 darbesinde generaller kanla beslenmiş ihtişamlı (!) yıllarında “dediğim dedik, astığım astık” diyerek “tanrısal” güçlerini da artırdılar. Anayasayı, parlamentoyu, senatoyu kendi elleriyle yazıp oluşturdular. Kanlı darbeye imza atan Millî Birlik Komitesine ve 27 Mayıs Kurucu Meclis üyelerine milletin bütçesinden ölünceye kadar maaş ve imtiyazlı vatandaşlık statüsü bağışladılar
Generallerin iktidarı kan ve darbe üstüne yükseliyordu. Kendi aralarında kıskançlık krizine kapılan generaller 1971 Muhtırasıyla gücü azalan kanlı hegemonyaları tahkim ettiler. 12 Eylül 1980’de anarşi kurbanı on binlerce ölünün ve tutuklunun kanı üstüne kanlı iktidarlarına yeniden kavuştular.
EY DARBECİ GENERALLER! ZORBA SALTANATINIZA SON VERİLDİ
Darbeci generaller, imtiyazlarını, zorba ihtişam ve sahte asâletlerini kaybediyorlardı. Generallerin çehresi balmumu Firavun maskı gibiydi. Rütbelerindeki yıldızlar eskiden olduğu gibi zorbaca parlamıyordu. Kötülüklere ve zulme batmış apoletlerini kanun adamları söküyorlardı. Bundan böyle zorba saltanatınıza ve hegemonyanıza son verildi hükmünü yüzlerine okuyorlardı.