Uzun bir aradan sonra yeniden idam cezasını tartışmaya başladık. Daha doğrusu ortada tartıştığımız bir şey de yok. Toplumun büyük bir kesimi darbecilere idam diye meydanları inletirken, bir kesim de her zamanki gibi idama karşı tutumunu sürdürüyor. Buna dış dünya da dâhil.
Peki, darbecilere idam cezası gelmeli mi?
Gelecekse neden gelmeli, gelmeyecekse neden gelmemeli?
Ne yazık ki toplum olarak sağlıklı tartışmadan uzak olduğumuzdan, sadece kendi isteğimizin devlet tarafından kabulünde ısrar ediyoruz.
Çünkü biz istiyorsak doğrudur.
Avrupa istiyorsa doğrudur.
Sağ kesim istiyorsa, sağ kesime göre doğrudur.
Sol kesim istiyorsa, sol kesime göre doğrudur.
Aslında hepimizin doğrusu kendimize ama herkesin de bu doğruya uymasını istiyoruz.
Sanırım bütün tartışmalarda temel yanlışımız da ne yazık ki bu…
Türkiye, darbelerden çok çeken bir ülke…
Ama Türkiye’nin diğer darbeyle yaşayan ülkelerin aksine, bir süre sonra demokrasiye dönen de bir ülke.
Belki de bu, darbelerin verdiği/vermek istediği mesajdan kaynaklanıyor.
Dikkat ederseniz bütün darbelerde, muhtıralarda “Cumhuriyeti koruma ve kollama” gibi bir anayasa maddesinin arkasına sığınan darbeciler, bütün sivillere ülkenin gerçek sahibi olduklarını hatırlatmak istiyor.
Sadece bu değil, ağa onlar, bey onlar, paşa onlar, efendi onlar.
Dolayısıyla hükümranlık onlarda, emretme onlarda, ayar verme onlarda, hizaya çekme, haddini bildirme onlarda…
Biz ise bize sağlananla yetinmek zorunda olan köleleriz…
Darbecilerin, darbe girişimleriyle sürekli hatırlatmak istedikleri aslında bu…
Ve bu sadece hatırlatmakla kalmıyor, darbe esnasında ve sonrasında da askere koşulsuz biat edilmesinin yolunu açıyordu.
Asker, “Bu ülkenin sahibi benim. Siz, bizim izin verdiğimiz ölçüde siyaset yaparsınız. Kırmızıçizgimizi geçtiğinizde, yönetime el koyarız” diyor/demek istiyorlardı.
TSK İç Hizmet Yasasının 35’inci maddesinde zaten bu yetki “yasal” olarak da verilmişti.
Ancak bu madde kaldırıldı.
Madde kaldırılınca “Aaa biz darbe yapacaktık ama yetkimiz yokmuş” diyen olmayacağına göre, darbelerin yasalarla engellenemeyeceği de görülür. Nitekim 15 Temmuz gecesi bunu bir kez daha gördük.
15 Temmuz darbe girişimi, 12 Eylül’den farklı, 27 Mayıs’la benzerlik gösteriyordu.
27 Mayıs’ta 37 düşük rütbeli subay, komuta kademesini de rehin alarak, bir darbe girişiminde bulunmuş, başarılı olmuş ve sonuç da ülke ve millet açısından hüsranla sonuçlanmıştı.
12 Eylül, tamamen emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşmiş, ülkenin tamamı için hüsran dolu yıllar başlamıştı.
Hiçbir silaha başvurmadan yapılan “muhtıralar” da ülkeyi siyasi ve ekonomik olarak çökertmişti.
Bütün bunlar gösteriyor ki, darbeler yasalarla önlenemez.
Darbe yapan, ömür boyu kendisini garanti altına alan ve sorumsuzluklarını aklayan bir geçici madde koyup, kendilerini sağlama almaktan da çekinmiyorlardı.
15 Temmuz darbe girişimi, diğer darbe girişimlerinin aksine “bir terör örgütü” eliyle yapılıyordu. Dış desteğinin olduğu da muhakkak olan darbe girişimi, başarılı olsaydı, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbesinden daha acı sonuçları olacak ve daha da kötüsü parlamenter sisteme dönmemiz bir daha asla mümkün olmayacaktı.
Çünkü darbeyi yapan, “Cumhuriyeti koruma ve kollama” gibi bir görevle yapmıyor, ülkeyi işgal ederek, hem kendilerine hem de emri altındaki ülkeye peşkeş çekiyorlardı.
Düşünebiliyor musunuz, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbesini yapan alçaklardan daha alçağının olabileceğini bize söyleselerdi inanmazdık…
Darbeler yasalarla önlenemiyorsa “ağır ceza” ile caydırıcılığı olmalı.
İdam cezası, işte burada önümüze “çözüm” diye çıkıyor.
Çözüm olur mu bilinmez ama darbeye kalkışan, cezasının ipte sallandırılmak olduğunu bilmeli.
Ne yazık ki her dönem idam cezaları siyasi amaçla kullanılmış, yanlış kararlarla insanların hayatları karartılmış, aceleye getirilen yargılama ve infaz, mağdur sayısını arttırmış.
Bu nedenle de batıda idam cezası kaldırılmış ama Amerika başta olmak üzere birçok ülkede halen uygulanıyor.
Prensip olarak, (adalet sistemini de göz önünde tutarak) idam cezasına karşı olan birisiyim. Her şartta, idamın çözüm olamayacağına inanırım.
Ama özellikle çocuklara karşı işlenen acımasız cinsel suçlar ile darbe söz konusu olduğunda idamın “gerçekten caydırıcı” olabileceğine olan inancım da artıyor. Elbette tümden önlenmez ama büyük bir caydırıcılığa neden olacağı da muhakkaktır.
Biz idam cezasına “insani” gerekçelerle karşı çıkıyoruz ama darbeye kalkışanların halkın üzerine silah sıkması, jetlerle bombalaması, 9 bin kişilik infaz listesi, 21 milyonluk fişlenmesini görünce, “Allah korusun, ya başarılı olsalardı” diye tahayyül etmekte zorlanıyor, tüylerimiz diken diken oluyor.
Buna elimizden kayıp giden vatanımız, özgürlüğümüz, sevdiklerimiz, edinmek için ter döktüğümüz kazanımlarımız, değerlerimiz, onurumuz, şerefimiz, ırzımız, namusumuz da eklenince, idam cezasına biraz daha “sıcak” bakmamak mümkün değil.
Dış ülkeler ne der kaygısı, darbelerin belli kesime sürekli “hak” bilinmesini sürdürecektir.
İdama karşıyız ama ülkeyi işgal edeceklere madalya takacak da değiliz…
Tweetimden Seçmeler
Yaşlı bir teyze TV'de tutuklanan görünce; “Ohhh daha rezil olun. Biz size namusumuzu teslim ediyoruz. Siz darbe yapıyorsunuz, utanmazlar.”