Her ne kadar gazetecilerin, gazeteciliğini yapması esas olsa da, -ne yazık ki- özellikle ülkemizde, gazeteciler, gazetecilikten başka her şey yapar. Gazeteci darbe yapar mesela, darbecilerin şakşakçılığına soyunur, ayak işlerini görür, bildiri yazar, manipüle haberleri bir biri ardına sıralar.
9 Mart muhtırasının üzerinden tam 45 yıl geçtikten sonra Hasan Cemal’den bir itiraf geldi, bildiğimiz şeylerdi ama ağzından dökülmesi, Türkiye’de gazeteciliğin ne kadar iğrenç bir hale dönüştüğünü bir kez daha göstermesi açısından kayda değerdi.
Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “muhalif” gazetecilik yapan ve genel olarak AK Parti veya muhafazakâr siyasi anlayışa tepki gösteren Hasan Cemal’in, 45 yıl önce de aynı yerde olduğunu görmek elbet garip.
45 yıl boyunca bir adım ilerleyemeyen, kendisini hiç geliştiremeyen, ufkunu açamayan, geçmişten ders almayan Hasan Cemal, “itiraf” dışında bir değişim göstermiyor.
Hasan Cemal, 45 yıl önce de gazeteciydi. Bugün, 9 Mart’ın yıldönümünde, tam 45 yıl sonra günah çıkarmaya niyetlenmiş, tavrında hiçbir değişim olmadan.
Şöyle diyor; “Demirel, Adalet Partisi'nin lideriydi, Başbakanlık koltuğunda oturuyordu. 'Sınıf düşmanı'mızdı. 'Amerikan emperyalizminin işbirlikçisi'ydi. 'İrtica'yı besleyen bir 'Nurcu'ydu. 'Cici demokrasi'nin ürünüydü. Devrilmeliydi! Bunun için askeri kışkırttık. 'Cunta'lar kuruldu. Darbe ortamı oluşturmak için sağda solda bombalar patlatıldı. Sahte bildiriler yayınladık. Ve 1971'de Demirel devrildi.”
Burada birkaç kelimenin altını çizelim, “düşmanımızdı” mesela…
Bu kelimeden anlaşılan, siyasetçi, gazetecinin dostu olmalı, aksi halde yıkılmasıgerekir. Bu da gazetecinin en temel görevidir ve illa yıkılır.
“Askeri kışkırttık” cümlesi de çok ilginç bir itiraf ama hiç de yabancımız değil.
12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 1 Nisan’da ve halen sürüp giden her sıkıntıda, askeri kışkırtmak için kırk takla atan adına da “gazeteci” denenen ilginç tipler var.
45 yıl önce sadece askeri kışkırtırlarmış, şimdi alanı biraz genişlettiler. Artık terör örgütlerini kışkırtıyorlar, marjinal grupları harekete geçirmeye çalışıyorlar. Dış ülkeleri kışkırtan gazeteciler var. Paralel yapılanmalarla iş görmek isteyenler. Finans çevrelerinden destek almak için onları kışkırtanlar var.
Hasan Cemal’in itirafında altı çizilecek bir diğer cümlesi “Darbe ortamı oluşturmak için sağda solda bombalar patlatıldı.”
Bu söz, başlı başına bir ihanetin tescilidir.
Netekim biz bu sözü 12 Eylül darbecisi Kenan Evren’den de hatırlıyoruz. O da “Darbe şartlarının olgunlaşmasını bekledik” demişti ama patlayan bombaları gizlemişti.
Peki kim bomba patlatır?
Elbette terör örgütleri, marjinal gruplar, kiralık katiller…
Finansını ise kendisine gazeteci diyenlerin kışkırttığı, darbecilerin pohpohladığı işadamları…
Çünkü darbe olduğunda o işadamına, o marjinal gruba veya o terör örgütüne çeşitli fırsatlar sağlanacaktır.
Hasan Cemal’in itirafındaki son alıntım ise “sahte bildiriler yayınladık” cümlesidir.
Biz bunu “Üst düzey bir askeri yetkilinin” açıklamalarından biliriz.
Genç subaylar rahatsızdır mesela…
Adını söylemeyen üst düzey bir askeri yetkili, hükümeti uyarmış, zehir zemberek açıklamalar yapmıştır.
Aslında açıklama yapan yok, rahatsız olan da yok.
Rahatsızlık duyan veya duyması istenen “gazeteci” müsveddeleridir.
Çıkarcı, yağcı, yalaka, onun bunun postacılığına soyunan, emir eri, postal yalayıcı, menfaatçi, hain, alçak ve bütün kötü sıfatları hak eden…
Kendi çıkarı veya kendi düşmanlığı için koca bir milleti ve kendi ülkesini bir kalemde silip atacak kadar gözü dönmüş birisi bu gazeteci denen adamlar.
Sırf iktidarda kendi fikrinden insanlar yok diye, kendisine yakın siyasi anlayış iktidar olmadı diye veya başbakanın kaşını, gözünü beğenmedi diye “darbe” yaptıracak kadar alçak insanlar.
Üstelik darbeye gidene kadar her şey sanal, düzmece, kendi elleriyle yapılan kurgu ve kendi yazdıkları bildiri, kaleme aldıkları yalan haber…
Tabii o zaman MİT tırına yaklaşacak cesaretleri yokmuş, hain biriktirmekle uğraş haldelermiş.
Elbette Hasan Cemal daha çok şey söyledi, alıntıladığım bir paragraf bile, bugünkü “terör destekçisi” ve “darbe yanlısı” gazeteleri, terörün “sözcü”lüğüne soyunanları, televizyonları, gazeteci ve yazarları anlatmaya yeter.
Üstelik o gün, ülkede gerçekten hiçbir şey yoktu. Bugün ise her şey var.
O gün demokrasinin “d”si bile yoktu ama Demirel gibi birisinin bile “demokrasiyle” gelmesini hazmedemeyenler vardı. Demokrasiyse eğer, CHP zihniyeti başta olmalıdır, anlayışı, her şeyin üzerindeydi.
Bugün demokrasi, insan hakları ve özgürlükler, 45 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak ve birçok Avrupa ülkesinden bile daha iyi durumdayken, sürekli eskiye döndürmek için terör örgütlerine iş veriyorlar.
Şimdi “irtica” prim yapmıyor, yerine “hilafet” çıkarttılar. Diktatör suçlaması, “yolsuzluk” gibi kendi kurgularını bize ve kaos ortamı oluşturacaklara satmaya çalışıyorlar.
O günle bugünün farkı, şimdi darbe yapmaya hazır asker yok, “rahatsız” olan kesim ise sadece kendileri.
Basıyorlar parayı, patlatıyorlar bombayı.
Basıyorlar parayı, eller tetiğe dokunuyor, hedefte kimin olduğunu hiç umursamadan.
Bunlar gazeteci ve ben onlarla aynı mesleği yapmaktan utanç duyuyorum.
Tweetimden seçmeler
İyi bir gelecek için geçmişi unutmamak lazımmış, bu doğru.
Ama geçmişten neyi unutacağını bilmeyenin de işi çok zor, bunu da kabullenelim:)