Dedikodu, hayatın her alanında var, inkâr edilemez ama bazı alanlarda “mecburmuş” gibi algılandığı, bazı mesleklerde “olmazsa olmaz” bilindiği bir gerçek.
Dedikodu sever misiniz bilemem, dedikoduyu meslek haline getirenlerden misiniz onu da bilemem. Hele hele dedikoduyu bir kültür, bir gelenek, etik bir değer gibi mi görüyorsunuz, ne yazık ki onu da bilemem…
Ama dedikoduyla ilgili bildiğim çok şey var; özellikle de siyasi dedikoduysa…
Dedikoduyu bilimsel olarak açıklamayı, bilimle uğraşanlara, psikolojiyle açıklayacakları, psikiyatristlere, sosyolojik olarak açıklayacakları da sosyologlara bırakıyorum.
Sadece bunlar değil elbet, dedikoduyu, kendi alanıyla açıklayacak onlarca meslek var ve yine onlarca uzmanlık dalı…
Her meslek veya her uzmanlık dalı dedikoduyu her yönüyle analiz eder, anlatır, sorgular, soruşturur…
Ama bütün dedikodular bir arz ve talep üzerine bina edilir. Uzmanların ve meslek mensuplarının söyleyemediği belki bu olur.
Bunu da ben söyleyeyim…
7 Haziran seçimlerinden bu yana bir kez daha gösterdi ki, biz aslında dedikoduyu çok seven bir milletiz.
Sadece dedikodu yapmayı, dedikodu dinlemeyi, dedikodu okumayı veya anlatmayı değil, dedikoduyla bir olayın seyrini değiştirmeyi seviyoruz.
Dedikodunun temelinde “yalan” da olabilir, “gerçek” de bulunabilir.
Olan bir olayı veya olmayan bir olayı olmuş gibi anlatırken amaçlananın ne olduğu çok önemli.
Kuşkusuz dedikodu yapma merakı yabana atılmaz kadar önemli bir sorun.
Ama asıl sorun, dedikoduyla ne yapmaya çalışıldığıdır.
Özellikle sanat, spor ve siyasette dedikodu, salt kötü bir alışkanlık olarak ortaya çıkmaz.Gazeteler, radyolar, televizyonlar, internet siteleri ve bilgiye kolay ulaşmayı sağlayan tüm teknolojik verilerin dedikodu merakı, mahallede çaya katık edilen iki kadının dedikodusundan çok farklıdır.
7 Haziran seçimlerinde 4 parti meclise girdi.
Bunlar sırasıyla AK Parti, CHP, MHP ve HDP oldu. Ancak en yüksek oyu alan ve seçimden yüzde 41 oyla birinci çıkan AK Parti, tek başına iktidar olacak sandalye sayısını yakalayamadı.
Ama demokraside bunun da bilinen bir yolu vardı.
Tek başına iktidar olamayan parti, diğer partilerle koalisyon kurmaya çalışır veya dışarıdan destekli hükümet arayışına girer.
Ama bütün bunların olması için Cumhurbaşkanının “hükümeti kurma görevi” vermesi gerekir. Bu görevi kimlere vereceği yasada, kime vereceği de teamülde bellidir.
Cumhurbaşkanı, hükümeti kurma görevini meclise giren herhangi bir vekile verebilir. Bu yasada olandır ama temayülde olansa en çok oyu alan birinci partinin genel başkanınadır…
Bugüne kadar bu hiç şaşmamış ama birinci partinin genel başkanı, hükümeti kurma arayışından başarısız çıkarsa, bu defa yine cumhurbaşkanı tarafından en çok oyu alan ikinci partinin genel başkanına hükümet kurma görevi verilir.
Ve böylece devam eder, son seçenekse parlamentonun feshi ve erken seçim…
Bütün bu süreçlerin yaşanması için cumhurbaşkanının “hükümeti kurma görevi” vermesi gerekir.
Bunun için de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması icap eder…
Ve bütün vekillerin mazbatasını alması, “yemin ederek” milletvekili statüsünü resmi olarak kazandıktan sonra, göreve başlamış olması lazım…
Bütün bunlar henüz olmadı.
Milletvekili seçilenler YSK’dan mazbatasını aldı. Meclise giderek kaydını yaptırdı ve yarın açılacak mecliste yemin ederek göreve başlamış olacaklar…
Muhtemelen aynı gün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti kurma görevini, seçimde en yüksek oyu alan parti olan AK Parti Genel Başkanı ve Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu’na hükümeti kurma görevi verecek.
Bu görevi alan Davutoğlu, koalisyon veya dışarıdan destekli görüşmelere başlayacak…
Bütün çalışma, yarından sonra yapılacak.
Ama 7 Hazirandan bu yana duyduklarımız, okuduklarımız, izlediklerimiz, dinlediklerimiz bir dedikoduydu…
Hem de sıradan bir dedikodu değil, gönlünden geçeni/planlananı gerçeğe dönüştürmeye çalışanların algı operasyonuydu.
Kimin kimle görüştüğü, kimin kime koltuk hediye ettiği, kimin altında bulunan koltuğun çekildiği, kimden emir alındığı, kimin emrini yerine getirdikleri çok net değilse de anlaşılıyordu.
Koalisyon kuranlar, (nerden hak etmişse) başbakanlığı bir diğerine hediye edenler, kabul etmeyip, reddedenler ve daha neler neler…
Bilinen bir tek şey var, yarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti kurma görevini Ahmet Davutoğlu’na verecek. Diğer hepsi “gönlünden geçeni, gerçeğe dönüştürme çabasında olanların dedikodusu”ndan başka bir şey değil.
Dedikodu, deyip geçmeyin, ince ince işlenmiş bir senaryonun parçalarıdır sahnelenen…
Tweetimden seçmeler
Her insanın muhalif tarafı olmalı, hep daha iyisi için ama bu, gülünç duruma düşmeye kadar gitmemeli.