Zaman su gibi akıp gidiyor. Daha dün gibi hatırladığım hiçbir anım yok çocukluk günlerine ait.
Mutlu bir çocukluk yaşadım mı? Mutlu günlerimiz olmuşsa bile daha çok yaşadığımız acılar geliyor hatırımıza. Heyhat! Bizim hiç mutlu günümüz olmadı mı?
Eskiden beridir kalabalıkları sevmem ben. Kalabalıklar sıkar beni. O kadar insan selinin arasında yapayalnız kalırım ben. En çok arkadaşlarım benim kitaplarımdır. Bundan olsa gerek evimin en güzel yeridir kütüphanem.
En azından yüz yüze yalanlara tanık olmuyorum. Kitaplar yalan söylese bile karşımda yalanı savunacak kimse olmuyor. Bende öfkelenmeden, strese girmeden okuyup geçiyorum.
Ya insanlar öyle mi? Gözünüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Kimi zamanda o yalana sizi de ortak ederler. Bunlar olurken aha bu da ordaydı derler. Oysa sen o olayın içinde bile değilsin. Anlarsın o zaman bu konuşmanın baştan sona yalan olduğunu. Ama ayıp olmasın diye hık mık eder konuyu geçiştirmeye çalışırsın.
**
Günümüzde insanlar kendisi için değil de, başkaları için yaşıyorlar. Tesettürlü bir bayanın şıklık yarışına girmesini ben hala anlamış değilim. Temiz olmak, düzenli olmak farklı bir şey ama başkaları için de şıklık yarışına girmek çok daha başka bir şey.
İnancı için örtünen, inancı için yaşayan bir insan, kadın olsun, erkek olsun kendine çeki düzen vermelidir. Hal böyle olmayınca da, ortalık kel alinin bağına dönüyor. Şimdi aynen o durumdayız.
Göstermelik yaşantı, göstermelik hayatlar.
Oysa biz Müslüman değil miyiz?
İşte esas bu soruya cevap vermek zorundayız.
Hani Mevlana’nın meşhur bir sözü var ya;
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol…
**
Afşin ilçemizde yaşayan sevgili İş adamı Koray Kıraç sosyal medya hesaplarında bu günlerde çok veciz paylaşımlar yapıyor. Dikkatimi çekti.
Diyor ki; “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Sonradan edindiğimiz statülerle kazandığımız saygınlık değerli değildir.”
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Kibirli insan değerli değildir”
Bu sözlerin altına hepimiz imzamızı atarız.
Eğer bir insan sonradan hayal edemeyeceği makamlara emek vermeden gelmiş ise bu insanda böyle davranış biçimlerini görmek gayet normaldir.
Çünkü, özellikle son yıllarda bürokratik atamalarda liyakat değil sadakat, yalakalık dikkate alınır oldu. Bu durumda o makama gelen insan herkese tepeden bakar. Herkesi küçümser. Şimdi bu adam yarın o makamdan indiğinde bir hatıra ve iz bırakamaz. Yaşayan bir ölü olarak kalan hayatını devam ettirir.
Değerli yalnızlık ve değersiz çokluk tanımları tam da burada önem kazanıyor.
Hani bir kediye eğitim olayı var ya.
Bunu hepimiz biliriz. “Kedi fareyi görünce elindeki tepsiyi atıp farenin peşinden koşması olayını” ifade ediyorum. Mesele budur işte.
**
Şimdi kitaplar mı insanlar mı? Diye bir soru yöneltecek olsam, ne cevap verirsiniz?
Bir değer ifade etmeyen çokların arasında olmaktansa bir değer ifade eden kitaplarımın arasında olmayı tercih ederim.
Bu yazımı okuyan her dosta bir önerim var;
“Şu güzel ayda birkaç kitap okuyunuz”
Kitap insanı rahatlatıyor.
Mesela Prof. Dr. Süreyya Sırma’nın 5 ciltlik Müslümanların Tarihi isimli kitabı okuyabilirsiniz…