Dilenmek, bir insanın vicdanın sesini yakalayıp, sızım sızım sızlatmaktır. Ve bunun karşılığında para veya mal , eşya istemektir.
Dilencilik ise dilenme işini yapan kişidir.
Son zamanlarda hududunu aşmış bir dilencilik mevcut. Çalışmadan kolay para kazanmanın yolu olarak görülen dilenme ülkemize gelen çeşitli insan potreleriyle de artış göstermektedir. Bunu sadece gelenlere mi yüklemeli, sanki ülkemizde onlar gelmeden de yok muydu ? Trenlerde, sokaklarda çokça vardı. Gerçekten ihtiyaç sahibi midir ,ülkemize gelen ve ülkemizden olarak dilenen?
Dilenenlerin birçoğu ihtiyaçtan değil, kolay kazanmadan mütevellit dilencilik yapmaktadır. Neden çalışıp yorulsun ki? İş olarak gördüğü vicdan sömürüsünün maliyeti sıfır. Dükkan açsa kirası, stopajı, vergisi, çalışanı, ürünü, satışı her biri ayrı dert. Cami avluları, mezarlıklar, köşe başları, cadde ve sokak başlarında oturarak çalışmadan kazanmak varken neden yorsun ki kendini?
Bu anlamda ülkemizde Türk Ceza Kanunun 544. Ve 545. Maddeleri yetersiz kalmaktadır. Gerekli ceza verilmediği gibi, caydırıcılığı da yoktur. Bu nedenledir ki kökleri kurumamaktadır. İnsan haysiyeti ve gururu taşıyan inanın dilenemiyor azizim! Utancından, çevresinden, en önemlisi kendinden yana kabullenemiyor, başkaları tarafından meslek edinilmiş bu olguyu. Belediyeler dilencilerle zabıta yüz yüze geliyor , ancak yapılan belediyenin dışına çıkarabiliyorlar. Bunun dışında bir gelişme yok, azalması veya eksilmesi yönünde bir çalışma yok. Oysa bunların, yani gerçekten ihtiyacı olanları belediyeye yönlendirip, gerekli yardımı almaları sağlanmak istense istemiyorlar. Ülkemizde aşılamayan bir durum ne yazık ki…
Yoksa kolay para kazanmak için insanların vicdanını sömüren, duygularını dua ve söylemlerle hissiyata çelme takan kişiler olarak bilinen olgu değil midir ? Başka türlüsü de vardır.Lakin ısrarla para toplamak, yemek ya da ihtiyacını karşılamak istediğiniz de ısrarla para istemektedirler. Özellikle otogar ve terminallerde dilenenler. Hatta borç olarak verin, memlekete gidince size gönderirim diyenler bile var.
Son zamanlarda artış nedeni Suriye’ liler midir ? Her ilde olduğu gibi İstanbul’da da Suriye’li var. Dilenenler onlar değil ne yazık ki. Bizim kendi insanımızın tembellik işi.
Geçenler de bir taksiye ihtiyaç duydum. Arkadaşımın oğlunun nikahı vardı. Fakat bir türlü taksi bulamadım. Dört durağı aramama rağmen taksi yoktu. Yürüdüm beşinci durağa doğru. Bir taksi, başında üç müşteri ama taksi şoförü yok. Ben de iyi vazgeçtim nikaha gitmekten dedim ve ana cadde de biraz yürüdüm. Üzerimde ki kıyafetle rahat gezemem diye döndüm. Aynı taksinin önünden geçiyordum ki, bu kez başka insanlar taksinin sahibini arıyor. Dedim taksici gitmiyor, çocuğu hastaymış, dememle taksici belirdi. Bir onlara baktı bir bana baktı ve bana eliyle bin işareti yaptı. Şaşkın diğer müşterilere baktım. Elimle şaşkın ifadesi yapıp bindim.
Taksici yol uzun anlatıyor. Polismiş. Söz döndü dolaştı, ışıklarda dilenen ve cam silme heveslisi ve dilenme arzusunda olanlara geldi. Bunlar çok zengin. Çalışmıyor avantadan yaşıyorlar. Kaç tanesinin evi var. Bizzat kendi gözlerimle gördüm. Vermesin halk, gitsin bildiğine versin. Hem zengin ediyorlar hem de daha da zenginleşmesi için para veriyorlar. Suriyeli dilenmiyor hocam bunlar Türkiye’nin bazı yerlerinden gelen kendi uyanık halkımız. Üç ay dilenip gidiyorlar. Merkeze aldığımızda biz istiyoruz onlarda veriyor. Vermesinler abi, diyorlarmış.
Bu konuda ki yaptırımı ile kanunla yasaklamak gerek. İhtiyacı olan belediyeye başvursun. Mecbur bırakmalı. Ama nasıl ?
Reşat Nuri Gültekin’in “Miskinler Tekkesi” kitabında olduğu gibi “vicdana girip ,sızım sızım vicdanı süründürmektir,” aslında, isteneni almak için, dilencilik.
***
Dilenciler “Ehven-i şer” olarak görüyor dilenmeyi. İnsan için yapılması zor olan kimi için ama kimi için de diğer işlerden üstün, yorulmadan para kazanmanın kestirme yolu. Merhamet ve vicdanın saflığından yararlanarak insanları sömürme olgusu devam ediyor. Bir de mendil satanlar veya kalem satanlar var. Bunlar biraz daha meşrulaştırıyor olguyu. İşe az da olsa hafifletici malzeme katıyor.
Ben mendil satana mendilin iki bedelini veya üç bedelini öder, mendilini de alırım. Kalemse kalemini alırım. Demek ki bu insan mini ticaret yapıyor. En azından bir alış-veriş oluyor. Sokakta gördüğüm dilenciye değil, ihtiyaç sahibi olanı seçerim ve ona eşya ve para yardımı yaparım. Vicdanım rahatlasın diye mezarlıkta, camide, sokak başında , cadde kenarında gördüğüm dilencilere aldırmam. Işıklarda arabanın camını silmeye çalışana da “istemiyorum ! “ derim. Çünkü bir kez kaç arabayı siliyor, ayrıca sildiği camdan önünü görmek zorlaşıyor. Daha da kirleniyor.
Dilenciye git çalış dediğinde “iş yok” diyor. Halbuki koca bir yalan ! İş var ama çalışıp, sebat eden kim olacak ?
***
Varlık deryasında Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin.
Bedenimiz sıhhatli, geçimimiz güzel olsun.
Kalın sağlıcakla