Dokunuş
Haram sermayesine sermaye katanların,
Gerçeklere şal çekip üstüne yatanların,
Her kimse layığını versin Yüce Yaradan;
Maddi çıkar uğruna, bu dini satanların!
A.S.D
Bay Gülen.
Sizi 1970’li yıllardan beri takip etmekteyim. İlk ve en belirgin intibalarınız da, (menfi yönden) o yıllara dayanır bende. Hani İzmir vaizliğiniz de, 40 kişilik bir grupla “ayin” yaparken yakalanmıştınız ya… Hani mahkemede, “Nurculuk” propagandasından sorgulanmanız esnasında diğer arkadaşlarınızı suçlar mahiyette; “Onlar birer meczuptur. Benim onlarla bir alȃkam yoktur katiyetle.” şeklinde ifade vermiştiniz ya… Ha işte!
Şahsınızı, aynı paralelde ve aynı kulvardaki insanları ileri itmek suretiyle kendinizi kurtarma telaşına düştüğünüz o günden bu güne değin, bir türlü sevmedim/ sevemedim.
Cami cemaatini galeyana getirmek ve tesir uyandırmak maksadıyla mihrapta/ minberde anlık ağlamalarınıza ve de görünürdeki ateşli vaazlarınıza da, nedense pek ilgi duymadım/ duyamadım. Oysaki alabildiğine duygusal ve duyarlı biriyimdir tabiri caizse…
Hiçbir derneğin, tarikatın, taassubiyetin içerisinde bulunmadığım halde; asil duruşundan, derin sükûtundan ve atf-ı nazarından etkilendiğim âlimler, edipler, muttakiler veya “hȃl ehli” kişiler olmuştur mutlaka. Seyr-i sülûk dairesinde değilse de, gönül dairesinde muhabbet beslediğimiz kişiler… Yani derin sükûttan bile etkilenen bir aciz-i kemter; zatınızın kubbelerde yankılanan dramatik sesinden ve ağlamalarından ne hikmetse tesire kapılmamıştır, evet nedense?
Bay Gülen.
Bu girizgâhtan sonra endişelerimizi mucip tavır ve davranışlarınıza gelelim isterseniz.
Tamam, gerek Amerika’yla gerek İsrail’le gerek Vatikan’la aşırı derecede rabıtanızı anladık da; İslam ülkelerinin, hiç mi tarihî açıdan ve kültürel açıdan bir hatırı yok yanınızda?
Tamam, kardinallerle hahamlarla pederlerle patriklerle ve bilumum ruhanilerle “keyfemayeşa” dem-i sohbetlerinizi, kaynaşıp kucaklaşmalarınızı anladık da; İslam âlimleriyle, ilmi kariyeri havî zatlarla, sahasında ehil ve de temsili kabiliyetteki emsal kişilerle diyalog kurmanızın hiç mi ehemmiyeti yok nazarınızda?
Tamam, şer güçlerin istilası altındaki ülkelerden hatt-ı müdafaa neticesinde zımbalanan tabutlara… Haricen İsrail’de bir şarapnel parçasıyla tesadüf eseri ölenlere dönük “otorite”ye üzüntülerinizi belirten taziye mesajları yayınlamanızı anladık da; bir sabah namazı çıkışında Siyonizm’in askerlerince füzeyle parçalanan felçli Şeyh Ahmet Yasin’in…
Ve yine Siyonizm askerlerinin acımasızlığı sayesinde, yüzlerce kolsuz- bacaksız sakat bırakılan; badehu henüz hayatı tanımadan bombalarla havaya savrulan körpecik bedenli Filistinli çocukların…
Amerikan uşaklarınca idam edilen Bangladeş Cemaat-i İslami lideri Abdülkadir Molla’nın…
Cuntacı ve aynı zaman da güdümlü Sisi marifetiyle Mısır'da İhvan Lideri Muhammed El Biltaci'nin şehide kızı Esma’nın…
Keza Müslüman coğrafyasında topluca soykırıma uğrayan mazlum halkların hiç mi esamisi okunmaz vicdanınızda?
Gayr-i Müslimlere serapa hoşgörüyle müşfik bir yaklaşım sergilerken, Müslimlere serapa soğuk ve şedit bir bakış açısı revamıdır hazerȃt?
Bay Gülen.
Şimdiye kadar kamuoyunun gözünde derviş meşrepli, uysal ve teslimiyetçi kimliğinizle maruftunuz. 28 Şubat sürecinde ipinizi çeken jakobenlere dahi rahmet dilerken, keyfiliklerini içtihat bağlamında değerlendirirken; yetinmeyip amel defterlerine sevaplar yazarken, ne oldu da mevcut “otorite”ye ve Başbakan’a birden kafa tutma moduna geçtiniz? Acaba yelkenlerinizi şişiren güçlere mi güvenmektesiniz? Tayyip Erdoğan’nın şahsınıza tanıdığı toleransla ayağınızın kök tuttuğunu anlayınca güç denemesine mi kalkıştınız? Malûm, Anadolu da “biti kanlanma” derler, benzeri türden kalkışmalara. Çünkü akla ziyan bir tezat var, evvelinizle ahiriniz arasında…
Ya şu sınavlardaki usulsüzlüğün, soru-cevap anahtarının çalınarak müntesiplerinize verilmesinin İslami ve edebi yönden ıstılahî manası nicedir sizce? Bir başkalarının hakkına tecavüz sayılmıyor mu, haram mülahaza edilmiyor mu nezdinizde bu çirkin uygulama? Veyahut da, bulunduğunuz mekândan Türkiye’yi hususiyetle kuşatılması gereken bir noktada görmek suretiyle; “harp hileden ibaret” fetvasını mı yürürlüğe koymaktasınız? Dalaverecilik itibariyle binlerce adayın elleri böğürlerinde kalışı “hak gaspı”na girmiyor mu itikadınızda?
Bay Gülen.
Kur’anı Kerim’in cihatla ilgili ayetlerinden inhirafınız ve sadece “muamelat”la ilgili ayetleri terennümünüz, diyalogcu kesime karşı bir jest makamında mı? Eğer öyleyse yüce kitabımızın kıyamete değin bakiliğine ve bütünlüğüne halel getirmiş olmuyor musunuz?
Diğer taraftan devamlı tehlikeli sularda kulaç atmanızın ve devamlı din eksenli şüpheye meyyal işlerle uğraşmanızın izahı ne? Örneğin, Risale-i Nur’un düsturunda; “Eûzübillahi mineş-şeytani ves-siyaseti” telkinine rağmen, zatınızın; sürekli siyasi kişilere methiyeler dizmesi veya muarız davrandıklarınızı yermesi; elan da mevcut hükümetin tökezlemesine matuf bir takım icraatların içerisinde yer alır vaziyette görünmesi, üzerinizdeki olumsuz genel kanaati güçlendirmiyor mu? Hassaten Nur şakirtleri’nin rahatsızlığı, ortaklaşa deklarasyonu ya da size tecrit uygulamaları vicdanî muhakemenizi kamçılamıyor mu?
Bay Gülen.
Başbakan’ın ülkeye avdetiniz yönünde mükerrer çağrılarına aldırmayıp, hiçbir mücbir sebep yokken; illa da Amerika’nın gözetiminde ısrarla kalışınız, istifhamları daha da artırmaktadır. Bir “Din adamı” liyakatinde neden Mekke- Medine (Hicaz) değil de, Pensilvanya?
Neden ok atışlarınız mütemadiyen İran’a? Tamam Perslerin mezhepsel taassubuna, cahiliyesine, fanatik ve genetik yapısına perspektifimiz aynıdır eyvallah. Fakat alenen etimize aşeren, “arz-ı mevud” hayaliyle kıvranan İsrail’e neden toz kondurmamaktasınız? Onlar, bizim kuzenlerimiz mi yoksa?
MİT’ten, İHH’dan, Mavi Marmara’dan İsrail’in vȃkî rahatsızlığı yalın bir realitedir. Ancak zatınızın ve muhibbanlarınızın rahatsızlık duyması Gayretullah’a dokunmuyor mu?
Bay Gülen.
Güvenirlik oranınız, şu son zamanlarda neredeyse sıfıra müncer durumdadır. Söz konusu olayın müsebbibi sizlersiniz bittabi.
Merkezinizin ve muhitinizin dışında kimin ne kusuru var ki?..