“Can nedir? Hayırdan, şerden haberdar olan; lütuf ve ihsana sevinen, zarardan yerinip ağlayan şeydir!
Madem ki canın sırrı, mahiyeti; insana hayrı, şerri haber vermede… Şu hâlde hakikatten kimin daha ziyade haberi var o, daha canlıdır.” (Mesnevi 6. C, s. 12)
Evet, insan denilen varlık can taşır, can içinde akıl, irade, sorumluluk, his, duygular vardır. Yanlıştan rahatsız olmak, hayırlı işlere yönelmek ve sevinmek vardır.
Ancak üzülerek ifade edeyim, bazı canlar, şeytanın her rengine bürünerek, sadece solumuzdan değil, dört bir yandan saldırıyor değerlerimize.
Saldırı hem içeriden hem dışardan geliyor, mermiler ışık hızı ile delip geçiyor kalpleri, sevgisizlik sınır tanımıyor. Vicdansızlık diz boyu, şu mübarek günlerde ne yetim başı okşuyor ne yolda kalmışa yardım ediyoruz. Sanki canlı cenaze olduk, hakikatken habersiz…
Ancak herkes böyle değil, hak ve hakikati, doğruları söyleyenler de az değil. İşte bugün o seslerden birinin yazısını paylaşmak istiyorum sizlere. Sonra da değerlendirmemizi yapalım inşallah!
DİZİLER
Türkiye Gazetesinde Fuat Uğur (17.04. 2021) “Nefret edilesi Türk anneleri” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bu yazısında “Bir süredir Türk televizyonlarında, rahatsız edici bir algıya sebep olan dizi karakterleri zuhur ettiğini özellikle de Anne Rollerindeki nefret, sevgisiz, çocuklarını kendi tüketmiş, hayatlarına meze yapan, yaşanmamışlıklarının acısını onlardan çıkaran, paranoyak, nörotik ve en hafifinden depresif kişiliklere dikkat çekerek reyting rekorları kıran bu dizelerin toplumsal sonuçlarının olabileceğine dikkat çekerek televizyon yöneticilerine tepki göstererek dizilerin sebep olduğu toplumsal yıkımlara sebep olacağını yazdı. Yazısında reklam yani para uğruna bunları yapmanın yanlışlığını belirterek aynen şu değerlendirmeyi yaptı: “Onlar için amaç para kazanmaktır. Bu yüzden idraksizlik had safhada. Sanki sistematik olarak yapılmakta bu iş. Çocukların kafasındaki aile kavramını yerle bir eden, anne-baba nefretini körükleyen diziler…(Yazar Masumlar Apartmanındaki anne tipinden başladı, diğer bütün kanallardaki dizilerdeki anne rollerine eleştirdi ve yazısını şöyle tamamladı)
TEHLİKE BÜYÜK!
Tehlike çok büyük. Bunlara bir de günlük kadın programlarındaki, kriminal ve problemli kadınları da ekleyin. Çıkan sonuç, yani kadınlarla ilgili ortaya konulan fotoğraf dehşet verici.
Bir yandan da erkeklerin kadınlara yönelik şiddetini konuşuyoruz. Her gün bir ya da iki korkunç olay gözümüze sokuluyor.
Peki, bu dizilerdeki karakterler, çocuk ve genç yaştaki kız çocuklarımız için nasıl bir model oluyor hiç düşünüyor muyuz?
Okuyanlardan bazılarının “Bunlar gerçek hayat hikâyeleri” diye savunmaya geçeceğini biliyorum.
Hiç karşı değilim ama diziler sürekli kötülüğün prim yaptığı, kötülerin kazandığı, iyilerin aklının basmaması nedeniyle hep kaybettiği bir hâle dönüşünce ne yapılmak istendiğini insan ister istemez düşünüyor. Çünkü iş bir noktadan sonra kötülüğün sıradanlığına dönüşüyor. Entrikaların birbiri ardına patladığı, geri zekâlılara uygun tesadüflere dayalı olarak yazılan senaryoların kurgulandığı diziler daha iyi reyting alıyor artık…
NE OLACAK ÇOCUKLARIMIZ?
Yazısını şöyle tamamlamış yazarımız: “Ne olacak bu çocukların hâli? Müfredatımız zaten içler acısı. Kuru kuruya gardırop Atatürkçülüğü öğretmekten öteye geçmiyor. Hiçbirinin “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ten haberi bile yok. Türk tarihinin gerçek kaynaklarına başvuran değil, yüzeysel ve uydurma bilgilere dayalı olarak yazılan kitaplar hâlâ müfredatımızın başköşesinde.
Tam 18 yıl oldu. Hükûmet okul yaptı, bedava kitap dağıttı, tablet verdi, derslik yaptı ama insan yetiştirme konusunda sınıfta kaldı. 80 yıllık Cumhuriyet tarihinde vatan sevgisinin anlamını yeterince kavrayamayan, Batılı devletlerin ülkemizle ilgili amaçlarını doğru analiz edemeyen, uzmanlaşamamış, derinleşememiş, ülkesinin ve milletinin değerlerine yabancılaşmış, zihnen Batı kölesi olmuş gençler yetişti. Millî Eğitim’deki insan yetiştirme beceriksizliği hakikaten ibretlik durumda…” Peki han biz can taşıyorduk, iyiyi, kötüden ayırma kabiliyetimiz vardı, ne oldu bize ya Hu?