3 Kasım 2002 tarihinde yapılan Genel Seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara gelecek oranda oy alır. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer 16 Kasım 2002 tarihinde hükümeti kurmak için Abdullah Gül'ü görevlendirir. Abdullah Gül’ün başkanlığında 18 Kasım 2002’de oluşturulan Bakanlar Kurulu Listesi 28 Kasım 2002'de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oylanır. 170 ret oyuna karşı 346 oy ile güvenoyu alarak göreve başlar ve hala iktidardadır.
AKP girdiği ilk seçimi kazanıp iktidar koltuğuna kurulur kurulmaz Abdullah Gül basının karşısına çıkar ve partisinin yapacaklarını uzun uzun anlatır. Basın toplantısını; ‘Türkiye'de çok güzel şeyler olacak’ diyerek bitirir. İçerde ve dışarıda gerçekten güzel işler yapılmaya başlanır. Bu coğrafyada güzel işler yapmak her babayiğidin harcı olmasa gerek ki AKP’nin başladığı güzel işler tamamlanamaz ve çabuk sona erer.
Dışta Avrupa Birliği, ABD ve Arap Ülkeleri ile içte ise Demokratikleşme ve Ekonomi adımları kötüleşmeye başlar. Ordu karışır, Adalet karışır, Emniyet karışır, Eğitim karışır. İktidar olalı 19 yıl olur ama Hukukun üstünlüğü tesis edilemez. Ülke tam bir hukuk devletine dönüşemez. Eğitimde bir arpa boyu ilerleme sağlanamaz. AKP’nin Eğitim Uzmanları işe 8 Yıl kesintisiz devam eden Temel Eğitimi ikiye bölerek başlarlar. İlköğretim Okulları; 4yıllık İlkokul ve 4 yıllık Ortaokul’a dönüştürülür. Sonra, 3 yıllık Liseler 4 yıla çıkartılır ve zorunlu hale getirilir. AKP’nin kurmayları; Eğitimde 4+4+4 Reformunu gerçekleştirdik diyerek âleme caka satarlar…
İlk ve Ortaöğretimi hallettikten sonra sıra Üniversitelere gelir. Zenginler için bir problem yoktur. Çok zenginler çocuklarını yurt dışına yollayarak hem yabancı dil problemini hem üniversite problemini hem de yüksek lisans veya mastır problemini çözmektedirler. Az zenginler ise çocuklarını ilk ve ortaöğretimde özel okullara yollayıp, yetmezse özel dershane ve özel derslerle takviye ederek evlatlarını bir üniversiteye yerleştirebilmekteydiler.
Fakir fukara ise çocuğunu sadece Özel Dershanelere yollayabiliyordu. Bu dönemde dershaneler sudan ucuzdu. En ünlü dershanelerin ücreti 2.500, 3.000 lira kadardı. Bu ücret çoğu zaman 8, 9 taksitte ödenebiliyordu.
AKP’nin Eğitim Uzmanları; fakir fukaranın çocukları üniversite okusun diye önce Üniversite Hazırlık Dershanelerini kapattılar. Sonra her ile bir üniversite açarak üniversite sayısını üçe katladılar. Buna rağmen Devlet Liselerinden mezun olan fakir fukaranın çocuklarının çoğunluğu üniversite sınavlarında barajı geçemediği için bu her ile açılan üniversiteler boş kaldı. Üniversiteler boş kaldıkça üniversiteye girme puanları düşürülerek sorunlara güya çözüm bulundu.
Sonra AKP’nin Eğitim Uzmanları Üniversite Hazırlık Dershanelerinin ismini değiştirerek yeniden açma kararı aldılar. Bu sene üniversite sınavına girenlerin yarısı 4 yıllık okul tercih etmek için konulan barajı geçemediler. Yine giriş barajını düşürdüler. Eğitimdeki sorunları bir, Bakan değiştirerek iki, derslik yaparak üç, İmam hatip Okulu açarak çözeriz zannettiler. 19 yılda bu yaklaşım değişmedi. Çözümü yine Bakan değiştirmekte buldular.
Geçen süre içerisinde Kamu Kurumları bir bir satıldı. Bu paralarla yeni üretim tesisi açmadılar. Bu sebeple her geçen gün işsizlik arttı. Özellikle üniversite mezunlarının çoğunluğu iş bulamadığı için hayata başlayamıyor. Bu gençler dertlerini dile getirdiğinde; ‘devlet herkese iş bulmak zorunda değil’ diyerek birde azar işitiyorlar.
Özel sektör iş yerinde ucuz iş gücü çalıştırmak istiyor. Bu isteklerini karşılayacakları milyonlarca göçmen var. Şimdilik; ‘Alan memnun, veren memnun’ gibi gözüküyor. Ama iş bulamadığı için hayata atılamayan, evlenemeyen, gençliğinin baharında evden dışarı çıkamayan, üniversitede eğitimi süresince devletinden aldığı eğitim kredisini dahi ödeyemeyen milyonlarca Türk genci ve onların aileleri ne düşünüyor acaba?
Bu 19 yıllık süre içerisinde doğanın acımasızca yamalandığını, kirletildiğini, katledildiğini bilmeyen, görmeyen var mı? Korkarım bu gidişle ülkenin geneli afet bölgesi ilan edilecek. İşin en kötü tarafı doğruları söyleyenleri hiç sevmiyorlar. Allah aşkına yeter artık. İnsanlarınızın çığlığını duymuyorsanız bari doğanın isyanını duyun. Kulak verin yanan ormanların, taşan derelerin, depremlerde yıkılan evlerin çığlığına! Günü kurtarmaya değil, bu devleti ebet - müddet yaşatmaya çalışın. Gereğini yapmazsanız bilesiniz ki vatandaş ilk seçimde gereğini yapacak…