Uzun yıllardan beri bu kadar güzel bir ilkbahar yaşamamıştık. Hemen hemen her gün yağan yağmurların ve günün belirli saatlerinde yüzünü göstermeyi esirgemeyen ılık güneşli havanın sayesinde tabiattaki tüm canlıların uyanışına şahit olduk. Kışın hangi renge bürünürse bürünsün tüm yaprakların yeşille kucaklaşmasına tanık olduk. Oldukça uzun süren kış karanlığında kararan ruhlarımız ilkbahar güneşinin aydınlığıyla tekrar aydınlandı.
Cengiz Aytmatov ustanın deyişiyle “ilkbahar arap atı gibi tahakküm kurdu doğanın üzerine. Çimenler kükredi, güller tomurcuklandı, serçeler yuvalarından dışarı uçup, yemyeşil ağaçların başında şakıyarak ötüştü… Mutlu olmak isteyen herkesi mutlu etti ilkbahar. Mutluluk, yaz yağmuruna benzemese de, umulmadık anda birden bire boşanmasa da insanın tepesinden, azar azar gelse de başımıza, bize yetti de artı bile.”
İlkbaharın gelişi, tabiatta meydana gelen uyanış, yeniden dirilişin bir provası olsa gerek. Tabiatta var olan tüm canlılar gibi insanlarda evlerinden çıkıp kırlara ormanlara ve mesire alanlarına akın etmeye başlıyorlar. Gerek esnaf gerekse memur olarak çalışanların piknik için bir pazarı var. Aile bağlarını kuvvetlendirmek, haftanın stresini ve yorgunluğunu üzerinizden atıp rahatlamak ve de yaşadığımız coğrafyayı daha iyi tanımak için pazar günleri mutlaka dışarı çıkmak gerekiyor…
Pazar günü öyle yaptım. Çocuklarla birlikte ‘Menzelet Baraj Gölüne’ gitmeye karar vererek evden ayrıldık. Kılavuzlu piknik alanını saymazsak etrafında oturulacak, piknik yapılabilecek en yakın yer, Menzelet denilebilir. 15–20 kilometre gidilince; Orhan Veli’nin Gemlik girişindeki tabelada yazan “Birazdan Denizi Göreceksiniz, Sakın şaşırmayın!” uyarısından sonra denizi gördüğünüz gibi, sürekli orman içinde yapılan yolculuğun bir yerinde birden bire Menzelet’in topladığı suları görüyorsunuz ve de şaşırıyorsunuz…
Buralar bir doğa harikası. İster tepelerde bir ulu çam ağacının dibine ser sofranı, suya tepeden bak. İster gölün kıyısına kadar in, ayaklarını suya ısla. Kahramanmaraş Öğretmen evi küçük bir alanı düzenlemeye çalışmış. Belirli aralıklarla kamelyalar yapılmış. Yapanlara teşekkür etmek gerek. Ancak bakımsız ve pislikten oturulacak gibi değil. Ortak kullanım alanları hala açılmamış. Çeşmelerden su akmıyor. Tuvaletler kullanılamıyor. Acaba Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Tahsin NAS Beyefendinin Müdürlüğüne ait olan bu tesisten haberi var mı? Varsa tesisle ilgili düşüncesi ne?
Çevreye karşı ne kadar umursamaz ve de utanmaz kişiler olduğumuzu Menzelet’te bir kez daha yaşadım. Her yer çöplüğe dönmüş. Piknik yapan vatandaşların çoğunluğu bulunduğu yerden ayrılırken çevresini temizlemiyor. Geride bıraktığı çöp yığınından yüzü bile kızarmadan; “Cenabı Hak’ın özenerek yarattığı bu güzelim yerleri ben kirletirsem kim temizler” diye aklının ucundan bile geçirmeden son model arabasına binerek kısa bir müddet de olsa eğlendiği, dinlendiği, huzur bulduğu bu yeri kaçar gibi terk ediyor. Yazıklar olsun o kişilere…
Toplumumuz gittikçe yozlaşıyor. Bize ait değerler maalesef bir bir yok oluyor. Bizler hızla kimliksizleşiyoruz. Yüzyıllar boyunca edindiğimiz değerler ve kazanımları birer birer terk etmenin acısını yaşıyoruz maalesef. Bizi bu hallere koyanlara, bizleri süratle kimliksizleştirenlere, kimliğimizin içini boşaltanlara ne desem bilmem ki. Benim gibi düşünen dostların; “Desen ne yazar ki Fatih Hocam, insanımızın çoğunluğu törelerden uzaklaşmış, bencilleşmiş, riyakârlaşmış, kimliğinin içi boşalmış. Türküm diyenler Türk’e benzemiyor, Müslüman’ım diyenler Müslüman’a. Bunları düşünerek canını sıkma. Herkes gibi sen de bak keyfine” dediklerini duyar gibiyim. İşin doğrusu bu değil amma töre gereği çoğunluğa uymak gerek, dost sözünü tutmak gerek…